Dicle Nadin
Okullar kapandı ve birçok üniversite yeni yaz okulu tarifelerini açıkladı. Tarifeler oldukça fahiş fiyatlar içeriyor. Bütün bir sene okullara para akıtan öğrencilerin zoru neydi ki, binlerce öğrenci yazını yine okulda geçirmeye karar verdi? Peki, bu pervasız fiyatları dayatanların özgüveni nereden gelmekteydi?
1999 yılında AB’nin öncülüğünde başlatılan Bologna Süreci, üniversitelerde eğitimin işgücü piyasasına uygun nitelikte işçiler yetiştirmesi, üniversitelerin şirketlerin talepleri doğrultusunda daha verimli kullanılmasını amaçlayan anlaşmalar bütünüdür. Kapitalizmin yapısal krizlerini aşmak için uyguladığı yöntemlerden biri de, doğrudan kâr sağlamayan kurumları işlevsiz hale getirmesi, kendine yeni sektörler yaratma arayışına girmesidir. Türkiye’nin Bologna sürecine 2001 yılında dâhil olması bu açıdan anlamlıdır. İşte devlet okullarındaki piyasalaşma sürecini ve yaz okullarının bu denli yaygınlaşmasını bu çerçeveden okumak gerekir. Bu sürecin ülkemizdeki baş mimarı YÖK, Bologna sürecinin tavsiyelerine harfiyen uymaktadır.
Üniversitelerin yaz okulu yönetmeliklerinde; öğrencilerin yaz tatilini değerlendirmesi, sene içinde başarısız olduğu dersleri telafi etmesi gibi oldukça iyi niyetli ifadeler yer alıyor. Oysa yaz okullarında bir dersin ücreti 100 ila 400 lira arasında değişiyor. Bununla birlikte hocaların sene içerisinde çan eğrisi gibi öğrenciler arası rekabet yaratan uygulamaları, yaz okulunda iyi notlarla geçirmeleri; öğrencileri sömürme derdi değil de nedir? Yaz okuluna gelen hocaların ders başına alınan ücretin yüzde 70’ine sahip olmaları bu gayretlerini anlamlı kılıyor. Ek olarak, “özgür” iradesiyle yaz okulunu seçen öğrenci, yol ve barınma masraflarını karşılamak için de, aynı iradeyle hafta sonlarını ucuz işçi olarak geçirebiliyor.
Eğitimin giderek “bireysel” bir mesele haline getirilmesi ve her “iyiliğin” elbette bir karşılığı vardır mantığıyla işleyen Bologna süreci, bütün öğrencilerin bu piyasaya katkı sunmaları için gereken tüm koşulları da yaratmış durumda. Çünkü birçok öğrenci için yaz okuluna gitmek; kışın tembellik ettim yazın cezasını çekerim gibisinden bir mesele değil. Belirli sayıda dersten kalınca ya da okulunuz uzayınca; yurttan atılma ve bursunuzun kesilmesi korkusu, harçlarınızın aşırı zamlanması yaz okulunu mecburi kılıyor. Sene içinde size sınırlı sayıda ders vermeleri, daha fazla istediğiniz takdirde, size başarısızlığınız gösterilerek, yaz okulunu adreslemeleri bunun bireysel bir mesele olmadığını gözler önüne seriyor.
Bu nedenlerden ötürü, biz öğrenciler bu piyasalaşmanın önüne geçmek için bir araya gelmeli; yaz okulu uygulamasının kaldırılmasını; öğrencilere bütünleme sınav haklarının tanınmasını talep etmeliyiz. Üniversiteleri patronların hizmetine sunan Bologna sürecinden Türkiye acilen çekilmelidir!