Küresel kapitalizmin 2008’de girmiş olduğu ekonomik buhran pandemiyle beraber derinleşmişti. Pandemi bütün yıkıcılığıyla işçiler ile yoksulların canına kastetmeyi sürdürürken, burjuva iktisatçılar pandemi sonrası dönemin, sanayinin canlanacağı ve ticaretin eski uluslararası dinamikliğini yeniden kazanacağı öngörüleri üzerinden, bir ekonomik canlanmaya tanık olacağını ileri sürdüler. Ancak pandemi sonrası dönem, burjuva hükümetlerin şirketlerin kârlarını birinci plana koyan yönelimleri nedeniyle gelmediği gibi, pandemi sonrası ekonomik iyileşme vaatlerinin de, bir masal olduğu anlaşıldı.

Kapitalizm bugün, yaygın bir biçimde tedarik zinciri krizi olarak adlandırılan bir sürecin içinden geçiyor. Enflasyon uluslararası çapta yükselişte. Onunla birlikte fiyatlar da. Burjuva iktisatçıların iddiası, bu krize, pandemi döneminde limanlar benzeri dağıtım ağlarında yaşanan yığılma ile pandemi önlemlerinin kalkmasıyla beraber taleplerde yaşanan yükselişin neden olduğu yönünde.

Ancak bu bir yalan. İstatistikler, pandemi önlemlerinin kalktığı dönemle birlikte ekonomide yalnızca ufak bir talep artışının yaşandığını gösteriyor. Dahası, bu artışın sebebi de tüketimin nicel olarak artması değil, tüketilen malların fiyatlarının nitel olarak yukarıya doğru sıçramalar gerçekleştirmiş olması.

Bir önemli olgu daha: Ticari dağıtım ve ulaşım ağlarında yaşanan kriz talep artışı sonucu yaşanan yığılmayla ilgili değil; bu krizin sebebi tam tersine, tedarik-ikmal süreçlerinin zayıflaması, yani arzın azalmasıdır. Küresel bir toplumsal üretim rejimi olarak uluslararası emperyalist ekonomik iş bölümü, pandemi öncesinde sağladıklarını, bugün sağlayamıyor.

Limanlarda bekletilen arabaların piyasaya sürülememesinin nedeni olan bilgisayar çipleri sektöründe yaşanan kıtlığın sebebi, bu çipleri üreten ve ABD’de, Tayvan’da ve Japonya’da bulunan üç fabrikanın da, iklim felaketleri sonucunda yok olmuş olması. Bu fabrikalar sırasıyla kar fırtınası, kuraklık ve yangınlar nedeniyle yok oldu. Amerika Birleşik Devletleri Tarım Bakanlığı Dış Tarım Servisi’nin (USDA FAS) Kahve: Dünya Piyasaları ve Ticaret — Haziran 2021 raporuna göre, 2021–2022 yılları için dünya kahve üretiminin önceki yıla göre 11 milyon torba azalarak 164.8 milyona düşmesi bekleniyor. Bunun nedeni çekirdek fiyatlarının ikiye katlanmış olması ve çekirdek fiyatlarının ikiye katlanmış olmasının nedeni de, kahve ekilen tarım arazilerinin don ve kuraklık nedeniyle yok olmuş olması. Çip ve kahve sektörlerinde yaşanan krizin bir benzeri, kereste sektöründe de yaşanıyor. Sebebi, yine iklim krizinin yol açtığı yıkımlar.

Kuzey Yarımküre’de bu kış enerji kesintileri bekleniyor. Bu sırada elektrik, doğalgaz ve benzeri kaynaklara ulaşım, Türkiye’de olduğu gibi bütün kapitalist ülkelerde pahalanıyor.

Türkiye’de bu sene buğday üretimi %30 oranında düştü. Bunun sebebi sadece Saray rejiminin tohum monopollerinin çıkarı uğruna tarımı yıkıma uğratan politikaları değildi. Anadolu’yu vurmuş olan kuraklık da bu düşüşte oldukça etkili oldu. Benzer bir kuraklık şimdi Amerika kıtalarını vurmuş durumda. Türkiye’nin işçileri ve emekçi gençliği ciddi bir kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya.

Avustralya’da bira üretimi büyük aksaklıklar yaşıyor. Kahverengi şeker kıtlığı Yeni Zelanda’da fırınları boş bıraktı. AdBlue egzoz sıvısı kıtlığı, dizel kamyonları yolda bıraktı. New York’taki krem peynir yokluğu, geleneksel simit fırınlarını menülerini değiştirmeye zorladı. Mobilyaların nakliyatlarının gecikmeleri dolayısıyla satış mağazalarının gelir tahminleri düşürüldü. İngiltere geleneksel Noel bayramı için hindi bulmakta zorlanıyor.

Liste, ne yazık ki, uzatılabilir.

Bu küresel krizin önemli sorumlularından birisinin de, aşılar üzerindeki patent olduğunu belirtmek gerekiyor. Devasa farmasötik firmalarının piyasa çıkarları uğruna aşılar üzerindeki patent kaldırılmadığı için, dünyanın yoksul ülkeleri aşılanamadı. Bu yoksul ülkeler, kapitalizmin tedarik zincirinin üretim aşamasında önemli bir rol üstleniyorlar: Bu ülkelere emperyalizm sermaye ihraç ederek insanlarını ve doğal kaynaklarını sömürüyor. Şimdi ise çokuluslu firmaların kârlarının yüksekte tutulması için korunan patentlerin neticesinde aşılanamayan yoksul ülkelerin işgücü, virüsün ölümcül insafına terk edildiği için ağır yaralar ve kayıplar alıyor.

Dünya nüfusunun ezici bir çoğunluğu ekonomik krizin, pandeminin ve iklim felaketlerinin sebep olduğu yıkımlar ve ölümlerle boğuşurken, küresel mali oligarşi servetine servet kattı. 2022 Dünya Eşitsizlik Raporu, 2020’de bu oligarşinin gelirlerinin 3,6 trilyon dolardan fazla arttığını ortaya koyuyor. Bu sırada 100 milyon insan mutlak ve aşırı yoksulluğa itilmiş oldu. Rapora göre bu kategorideki insanların sayısının 2021’deki küresel toplamı 711 milyona çıktı.

ABD tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) Ekim ayında bir yıl öncesine göre yüzde 6,2 arttığı açıklandı; bu, fiyatlar üzerindeki enflasyon basıncına yönelik uluslararası eğilimi özetleyen bir veri. Türkiye’de her ne kadar rejimin istatistik kurumu TÜİK enflasyonun %21 dolaylarında olduğunu iddia etse de, gerçek enflasyonunun %60’a dayandığı işçi sınıfı ile gençliğin hayatının her köşesinde hissediliyor.

Gezegenimizin kapitalist yağmaya ve barbarlığa sağlayabileceği kaynakların sınırına geldik. 150 yıllık kapitalist sömürü ve savaş, iklim krizini ekonominin ve üretimin temellerini dinamitleyecek boyutlarda derinleştirdi. Bilimsel sosyalizmin mimarlarından Karl Marx, 5 Mayıs 1875’te W. Bracke’ye doğa hakkında şöyle yazıyordu:

“Emek her türlü servetin kaynağı değildir. Doğa da, emek kadar (hakiki servet olduğunda şüphe olmayan) kullanım değerlerinin kaynağıdır. Zaten emeğin kendisi de doğal kuvvetin, insanın işgücünün ifadesinden başka bir şey değildir.”

Emekle birlikte insanlığın maddi zenginliklerinin diğer kaynağı olan doğanın korunmasına adanmış bir program, ancak ve ancak, doğanın yok edilmesi ile doğal kaynakların yağmalanması üzerinden palazlanmayı sürdüren finans aristokrasisinin çıkarlarına karşıt bir şekilde geliştirilebilinir. Çokuluslu firmaların ve bankaların ekonomik ayrıcalıklarına ve onların beslendiği talan sistemine son vermeyi hedeflemeyen bir programın, iklim krizini durdurabilecek politik çözümleri ortaya koyma kapasitesi olamaz.

Kapitalist ekonomik kriz ve ağırlaşan iklim felaketleri birbirlerini besliyorlar. Dolayısıyla bunların birisine karşı mücadele etmek, mantıksal olarak diğerine karşı da mücadele etmeyi zorunlu kılıyor. Bu bakımdan, kuşağımızın, iklim krizi tarafından ağırlaştırılan, tarihin en derin kapitalist ekonomik kriziyle karşı karşıya olmasına dair Zırhlı Tren olarak bizim önerimiz;

— doğal kaynakların yağmalanması üzerinden sermaye birikimi gerçekleştiren çokuluslu firmaların ve bankaların kamulaştırılması,

— bu yönde ulusal hükümetlerin emperyalizmle imzaladığı bütün anlaşmaların kamuya açıklanarak feshedilmesi,

— ekonominin bilimsel ve rasyonal bir planlamaya tabi tutularak merkezileştirilmesi,

— ve kamulaştırılan işletmeler ile kaynakların işçi sınıfının, halkın ve emekçi gençliğin denetimi ile kontrolüne verilmesidir.