Zırhlı Tren Sosyalist Gençlik Gazetesi, 22 Ekim Pazar günü “Filistin Direnişi ve Siyonist İşgal” başlıklı etkinliği birçok üniversiteden öğrenciyle birlikte gerçekleştirdi. Marmara, Boğaziçi, İstanbul, Bilgi ve Türk Alman Üniversitesi gibi birçok üniversiteden bir araya gelen öğrencilerin yanı sıra Filistinli öğrencilerin de katıldığı etkinlik Siyonizmin kökenine dair bir sunumla başladı. Sunumun ardından öğrenciler Filistin Direnişi’yle nasıl bir dayanışma örülmesi gerektiğini tartışarak etkinliği sonlandırdılar.
Gerçekleştirilen sunumda korsan devlet İsrail’in kökeninin ancak Yahudi sorunu üzerinden anlaşılabileceği vurgulandı. Kapitalist üretim ilişkilerinin gelişim seyri içinde özellikle Doğu Avrupa’daki Yahudilerin pogromlara ve çeşitli baskılara maruz kalması Yahudi nüfusu içerisinde belli arayışlara yol açacaktır. Bu arayışların başında Yahudi sosyalizmi olarak da bilinen Bund akımı gelmektedir. Bund akımı Yahudilerin yalnızca kendi içlerinde örgütlenmesini savunan bir akımdı ve Yahudi işçiler arasında oldukça etkiliydi. İsrail’i kuracak olan Siyonizm de benzeri dönemde ortaya çıkmıştı. Fakat Bund’dan önemli bir farkı vardı, o da ırkçılığı insan doğasının parçası olarak görmesiydi. Bu sebeple de çıkışından itibaren ırkçı bir yol haritası çizecekti. Yahudi sorununa çözüm öneren bir diğer akım da Bolşevizmdi. Bolşevizm, yani Devrimci Marksizm, Bund’un aksine Yahudi işçilerin bulundukları ülkelerin işçi hareketiyle bir arada mücadele etmesini savunuyordu. Bund’dan temel farkı Yahudi işçilerin diğer işçilerle aynı partide örgütlenmesini ve mücadele etmesini savunmasıydı.
Sunumun devamında Siyonizm’in emperyalist güçlerle işbirliği halinde çeşitli metotlarla bir yurt yaratmak üzere girdiği arayış anlatıldı. İlk dönemlerinde daha seküler bir akım olsa da özellikle dinsel referanslar yoluyla amaçlarına daha kolay ulaşacaklarını fark etmeleri Siyonizmi dini kaynaklar ile referansları çok daha aktif kullanır hale getirdi. 1917 yılındaki Balfour Deklarasyonu’nun ilanıyla Filistin topraklarında bir Yahudi devletinin kurulmasının İngiltere tarafından desteklenmesi Siyonizmin devlet kurmak için başka coğrafya arayışlarına da son vermiş oldu. İngiliz emperyalizminin Filistin devletini 1938’de silahsızlandırması ve Siyonizmin paramiliter faaliyetleri korsan devlet İsrail’in kuruluş sürecine giden yolu açtı. 1900’lü yılların başında toprak satın alma yoluyla bir devlet inşasını deneyen Siyonizm bu yolla amaçlarına ulaşamayacağını anladı, çünkü toprak satın alarak Filistin topraklarının ancak %5’inde mülkiyet sahibi olabilmişlerdi. Satın aldıkları toprakların çok büyük kısmı da büyük toprak sahiplerinden alınan arazilerdi. Bu yüzden Siyonizm paramiliter çeteler yoluyla büyük katliamlar gerçekleştirme yoluna girdi ve Filistinlilerin Nakba (Felaket Günü) olarak andığı 1948 yılındaki katliam sürecini başlattı. Bu, Filistin açısından önemli bir kırılma noktasıydı çünkü kurumsallaşmış ve sistematik ırkçı İsrail devleti bu dönemde temellerini atmış oldu ve işgalci varlığını hala sürdürüyor.
İsrail’in işgaline karşı Filistin Direnişi’nin gelişim sürecinin de işlendiği sunumda intifadalardan kısaca bahsedildi. İlk dönemlerinde Nasır önderliğindeki Mısır gibi çeşitli Arap rejimleri tarafından sürdürülen Filistin direnişinin 1970’li yıllardan itibaren Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) önderliğinde devam ettiği ifade edildi. 1993 yılında Oslo Görüşmeleri’yle FKÖ’nün iki devletçi çözümü benimsemesini Filistin halkının ihanet olarak görmesinin sonucunda yine bir önderlik değişimi yaşandığı ve İslami Direniş Hareketi’nin (Hamas) yükseldiği aktarıldı. Son olarak da 7 Ekim’de başlayan Aksa Tufanı Operasyonu’nun yarattığı tartışmalar ışığında Siyonizme karşı Filistin Direnişi’nin koşulsuz bir şekilde desteklenmesi gerektiği konuşuldu. Bu desteğin, Siyonizmin yenilgisi ve nehirden denize özgür bir Filistin için destek anlamına geleceği; dolayısıyla Hamas, İslami Cihad gibi İslamcı gruplara ve Arap milliyetçisi gruplara politik destek anlamına gelmediği belirtildi.
Sunumun ardından içinde bulunduğumuz Türkiye’de, Filistin direnişine desteğin belki de tarihindeki en düşük düzeyde olduğu söylendi. Bunun gerekçeleri arasında AKP iktidarının kitleler üzerinde bıraktığı tahribatın ve mülteci düşmanlığının etkilerinin olabileceği dile getirildi. Bu noktada sosyalist hareketin AKP karşısında muhalefetin önderliğini ele geçirmemesinin ve AKP’nin Filistin’le sahte dayanışmasının belli kitleler üstünde olumsuz etkiler bıraktığı tartışıldı. Bu yüzden de sosyalist partilerin küçük burjuva kamuoyunun basınçları altında politik olarak cevap üretmekte yetersiz kaldığı ve iki devletli çözüm gibi yanlış önermelere sığındığı ifade edildi. Kürt siyasi hareketinin ise Filistin davasını kendi politik ihtiyaçları üzerinden okuyarak demokratik konfederalizmi önermesinin Filistin davasının ihtiyaçlarını göz ardı etmek olduğu tartışıldı. Son olarak da kurulması hedeflenen Filistin’in sosyalist bir devlet olması şartını öne süren akımların UKKTH ilkesi ile ayrıştığı ifade edildi.
Filistin direnişiyle somut ve gerçek bir dayanışma ilişkisi kurmanın yollarının da tartışıldığı etkinlikte BDS, vb. örnekler konuşuldu. Özellikle Türkiye’deki limanlardan İsrail’e giden malzemelerin olduğu ve sendikalar yoluyla bu ikmalin engellenmesine yönelik bir eylem hattının elzem olduğu vurgulandı. Hükümetin sahte dayanışmasına karşı İsrail’le hiçbir ilişkiyi kesmediği ve ilişkilerin kesilmesi için bütün güçlerle eylem birliklerinin yapılması gerektiği konuşuldu. Son olarak da Aksa Tufanı’nın özellikle gerici Arap rejimlerinin iki yüzlü yönünü iyice açığa çıkardığı ve bunun Arap kitlelerinin rejimlerine karşı mücadeleye girişmesine yol açabileceği not düşüldü.