31 Mart seçimlerini geride bıraktık. Lakin öğrenci gençliğin sorunları perçinlenerek sürmeye devam ediyor. Türkiye halkları, özel olarak da gençlik kendisine işsizlik ve açlık sınırında ücretler arasında salınan, barışın tahsis edilmediği, şiddetin bir an bile azalmadığı bir gelecekten başka hiçbir şey vaat etmeyen Tek Adam rejimine cevabını sandıkta verdi. Rejime verilen cevap kendine düzen muhalefeti pusulalarında ifade bulmuş olsa da bu değişim arzusunu selamlıyoruz.
Seçim süreci boyunca işçi-öğrenci gençliğin taleplerini yükselten bir dizi çalışmayı gözlemledik. Maalesef bu çalışmalar birleştirilememiş ve gençliğin kılcallarına nüfuz edememiş bir nitelik taşıdılar. Emekçi halkın ve öğrenci gençliğin ihtiyaçlarını ve taleplerini birleştirecek bir çalışmanın eksikliği bizim açımızdan son seçimlere damgasını vuran esas unsur oldu. Bu eksikliği doldurmanın arayışını sürdürmeliyiz.
Üniversitelerin işsizliği öteleme merkezleri haline geldiği Türkiye’de öğrenci gençlik artık üniversiteler aracılığıyla sınıf atlama hayallerine eskisi gibi inanmıyor. Bu inançsızlık elbette ki sadece üniversitelere değil, üniversiteleri kendi suretinin bir yansıması haline getirmeye çalışan rejime de yönelmiş durumda. Öğrenci gençliğin rejim karşıtlığı kendisine akacak bir nehir arıyor, lakin mevcutta aktığı düzen muhalefeti nehri onu ileri taşımıyor. Öğrenci kitlelerinin değişim yönünde biriken enerjisinin akması için rejime ve düzen muhalefetinin farklı odaklarına alternatif bir nehir yatağı açmaksa biz sosyalist öğrencilere düşüyor.
Barınma krizi öğrenci gençliğin en büyük sorunu olmaya devam ediyor. Konutlardaki fahiş kira fiyatları emekçi aileler tarafından karşılanamıyor. Devletin sağladığı KYK yurtları mevcut öğrenci sayısının ihtiyaçlarına hem niceliksel hem de niteliksel olarak yetmiyor. Aslında devletin bütçesiyle kolayca çözülebilecek bu sorunlar Tek Adam rejimi elinin altında bulunan bütün kaynakları büyük sermaye sahiplerine hibe ettiği için çözüme kavuşturulmuyor. Sıra arkadaşımız Zeren Ertaş’ın ihmallerle katledilmesinden sonra ülkenin dört bir yanında yaşanan kitlesel eylemlilikler bize yol gösteriyor. Acil ihtiyacımız bu eylemlilikleri merkezileştirmek ve mücadelenin öncülerini bir araya getirmekte yatıyor.
Köle emeğinden farkı olmayan MESEM adı altında çalıştırılan liseli öğrenciler her gün iş cinayetlerine kurban gitmekte, patron-devlet-aile kıskacında geleceklerini yitirmekte. Bu kıyıma bir son vermek, sanayi patronlarının değil her gencin kaderini kendisinin çizebildiği, kendi yetenekleri doğrultusunda eğitim alabildiği okulları inşa etmek için kolları sıvayıp mücadeleye atılmak gerekiyor.
Saydığımız bu olgular esasında kocaman bir gerçekliğe işaret ediyor. Türkiye’de öğrenci gençliğin kaderi emekçilerin kaderiyle birdir. Bu birliği mücadeleler içinde sağlamak, öğrenci gençliğin içinde işçi sınıfından yana bir mevzi inşa etmek bugünün en yakıcı görevidir. Farkl kanallarda akan mücadelelerimizi birleştirmeye ihtiyacımız var. 2024 1 Mayıs’ını en geniş ve kitlesel şekilde gerçekleştirmek bu açıdan daha da önemli. Türkiye emekçilerinin sesine gençliğin de sesini katmak için 1 Mayıs’ta alanlara!