Yazar: Cal Winslow

Çeviri: Barış Yıldırım, Kaan Biçici

Cal Winslow Mayıs ayında Verso’dan çıkacak ‘Seattle General Strike: The Forgotten History of Labor’s Most Spectacular Revolt’ adlı kitabın ve de ‘Labor’s Civil War in California: The NUHW Rebellion’ kitabının yazarıdır. ‘E.P. Thompson and the Making of the New Left’ adlı kitabın da editörü olan Winslow’un kızı Sam Winslow ise Labor Notes’ta aktif.

***

ABD başkanı Donald Trump, geçtiğimiz günlerde bir açıklama yaptı ve bu açıklama sırasında histerik bir şekilde ekledi: “ABD asla sosyalist bir ülke olmayacak!” Trump’ın bu çıkışı yapmasının sebebi, Beyaz Saray merkezli bir anket şirketinin çalışmaları sonucunda, yetişmekte olan yeni kuşaklarda, kapitalizme karşı sosyalizmi tercih edenlerin büyük bir çoğunluğu kapsadığının fark edilmesiydi. Ardından muhafazakar televizyon kanalı FOX’un haber sitesi hemen bir metin yayımladı: “Çocuklarınıza sosyalizme ‘hayır’ demeyi nasıl öğretirsiniz?” İnsanlık tarihinin en tehlikeli ve en örgütlü egemen sınıflar bloku, 21. yüzyıl sınıflar mücadelesinin ateşinde pişen yeni kuşakları tedirginlikle izliyor ve orada veya burada, insanlığın en soylu hedefi olan sosyalizme kabaca saldırmaya çalışıyor. ABD’de sosyalizm inşa edilebilir mi? Bundan 100 sene önce Seattle’da, çeşitli sektörlerden işçiler, bu büyük şehrin hayatına egemen olmuşlar ve ABD’nin yönetimine aday olduklarını ilan etmişlerdi. Seattle işçileri, bugünün mücadeleci kesimleri için buzu kırıp, yolu açmıştı: Evet, sosyalizm sadece mümkün değil, aynı zamanda zorunlu da. Bu görkemli Seattle Genel Grevi; işçilerin bu büyük ayaklanması, kuşağımızın titizlikle incelemesi ve kendisinden dersler çıkarması gereken bir mücadele okulu. İyi okumalar dileriz.

***

6 Şubat 1919’da Seattle’daki işçiler greve çıktı; hem de hepsi: Bu esnada tüm şehri de kontrol altına aldılar.

Grev, 35.000 tersane işçisine destek için gerçekleştirilmişti: Tersane işçileri, o sırada kentteki tersane sahipleriyle ve 1. Dünya Savaşı’ndaki ücret sözleşmelerini dayatmaya devam eden ABD Nakliye Kurulu’yla anlaşmazlık içindeydi.

Grev karşısında yetkililer neredeyse tamamen çaresiz kaldı. Gerçekten de işçilere meydan okuyabilecek hiçbir güç yoktu. Kentte askerler mevcuttu, yakındaki Lewis Karargahı’nda daha da fazla asker bulunuyordu, dahası yeni askere alınmış binlerce silahlı muhafız vardı: Ancak bunları barışçıl bir kentin üstüne salmak mı? Düzenli polis güçleri süreci izlemekten başka bir şey yapamıyordu. Generaller tereddüt içindeydi.

Grev çağrısını yapan, Amerikan Emek Federasyonu’na (AFL) bağlı 110 sendikayı temsil eden Seattle’daki Merkezi Emek Konseyi’ydi (CLC). CLC’nin Union Record adlı yayın organı, 65.000 sendikalı işçinin grevde olduğunu yazıyordu; ABD’deki ilk ve tek genel grev vakasıydı bu. Belki de 100.000 işçi grevdeydi.

İŞÇİ SINIFINI KENDİNE ÇEKEN KENT

Seattle 1919’da 300.000 nüfusa sahip bir kentti. Müreffeh ve muhalif olan bu kentte, kadınların oy hakkı, içki yasağı ve kentsel planlama vardı. Zenginliği büyük ölçüde liman, ve belediyeye ait modern iskeleleri üzerinde yükseliyordu. Seattle kuzeydeki demiryollarının son noktasıydı, Alaska’ya açılan pencereydi, ve rakibi San Francisco’ya nazaran Çin’e iki gün daha yakın mesafedeydi.

Seattle, başından beri işçi sınıfını kendine çeken bir kentti. Özgür düşünürler ve ütopyacılar 1890’larda civar bir bölgeye yerleşerek, endüstriyel bir demokrasi kurmaya çabalamıştı. Çeşitli sosyalistler, mesela Eugene Debs, insanları o zaman için ABD’nin ‘en ileri kenti’ olduğunu savunduğu Washington’a yerleşmeye teşvik etmişti.

Seattle’ın sendikaları reform yanlısıydı. Kadınların oy hakkına destek verdiler, içki yasağı konusunda bölündüler, ve kamuya ait pazarlar ve çamaşırhaneler kurulmasını savundular. Pek çok sendika, tersaneler üzerinde işçi kontrolü olmasını da talep ediyordu. 1910’larda işverenlerle yaşanan anlaşmazlıklar, işçilerin iş üzerindeki gücünün artmasını savunan yeni radikal sendikacılık akımın etkisi, savaş sırasında başlayan ve yoğunlaşan ulusal grev dalgası sonucunda, sola kaydılar.

Sosyalistler, CLC ve güçlü Metal Meslekleri Konseyi de dahil olmak üzere kentin sendikalarında başı çekiyordu. Bu sosyalistler, endüstri çapında sendikacılığı savunuyordu. Seattle ayrıca, Dünya Endüstri İşçileri (IWW) örgütünün batıdaki gazetesi olan Industrial Workers (Endüstri İşçileri) gazetesine de ev sahipliği yapıyordu. Gerek Washington ve Alaska, gerekse de Oregon ve Montana’daki maden kasabalarındaki radikal işçiler için bir üs gibiydi kent.

ABD Endüstriyel İlişkiler Komisyonu 1914’te kentte beş gün boyunca toplantı yaptığında, Wisconsin’lı bir emek uzmanı olan John R. Commons toplantıya katıldı ve Seattle’da ‘’işverenler ve çalışanlar arasında diğer ABD şehirlerine göre daha gergin ilişkiler hissettiğini’’ belirtti.

PATLAYICI BİR KARIŞIM

Batı Washington’un kereste endüstrisi bölge ekonomisine hakimdi, ve mücadelenin bu denli yoğun olduğu pek az sektör vardı.  IWW örgütçüsü James Thompson, Endüstri İlişkileri Komisyonu toplantısında, kereste işçilerinin ‘’kamplarda kötü hava soluduğunu’’ söyledi: ‘’Bu onların ciğerlerini mahvediyor. Kötü yemek yiyorlar. Bu da midelerini mahvediyor. Kötü koşullar hayatlarını kısaltıyor ve bu kısa hayatları da katlanılmaz hale sokuyor.’’

Kış yağmurları ormanda çalışmayı imkansız hale getirdiğinde, keresteciler Seattle’a geliyor, Skid Road’daki ucuz pansiyonlarda uyuyordu. Genelevler ve ucuz salonlarda teselli arıyorlardı. Orada onlara göçmen tarım işçileri, işten çıkarılmış demiryolu işçileri ve kara listedeki madenciler katılıyordu. Ayrıca, sayıları hızla artan tersane işçileri de dahil olmak üzere Seattle’daki radikallerle hemhal oluyorlardı. İşte bu, patlayıcı bir karışımdı.

Örgütlü işçi hareketi bu yıllarda homojen şekilde olmasa da büyüdü. Sert geçen 1916 rıhtım grevi kaybedildi. Everett’in hemen kuzeyindeki ahşap işçilerinin grevi faciayla sonuçlandı: Wobblie‘ler de denen altı IWW üyesi katledildi. Yine de, IWW mücadele etmeyi sürdürdü. 1917 Haziran’ında, 50.000 kereste ve fabrika işçisi greve girdi, nihayetinde 8 saat çalışma hakkını kazandılar.

Kentteki CLC sekreteri James Duncan, 1917 yılını ‘örgütlü işçi hareketi tarihine kızıl harflerle yazılan yıl’’ ilan etti: ‘’Bir düzine yeni sendika örgütlendi ve Seattle’daki sendikaların tümü güçleniyor.’’ Bunlara çok sayıda kadın işçi de dahildi – telefoncu ‘kızlar’, çamaşırhane işçileri, otel hizmetlileri.’’ Örgütlü işçi hareketi sadece o yıl yüzde 300 genişledi.

HİÇ KİMSE AÇ KALMADI

1919’da, savaşın ertesinde, Seattle’ın işçileri sıkı örgütlüydü ve mücadeleye heveslilerdi. Grev boyunca Union Record’u sırtlayan isimlerden olan Anna Louise Strong, ‘’bu kent iki düşman kampa bölündü,’’ diye yazıyordu: Sınıf ayrımları keskinleşmişti.

O dönem genel grev taktiği büyük ölçüde IWW ile özdeşleştirilmişti. Ama CLC de genel grev tehdidini 5-6 kere, gerek ücret ve hak kazanımları elde etmek amacıyla, gerekse de işverene tüm işçilerin sendikalı olmasını dayatmak için kullanmıştı. Ancak Seattle’in en tanınmış sosyalisti olan ve işçilerin ‘’Jean D’Arc’’ı olarak da anılan Kate Sadler’a göre, genel grev bunlardan çok daha ileriye gidiyordu: Mesele, işçilerin toplumu dönüştürme gücüydü: ‘’Hiçbir insanın başka bir insanın efendisi olacak denli üstün olmadığının bilinciyle ilerleyeceğiz. Ortak kullanılan varlıklar üzerindeki özel mülkiyet kaldırılmalı ve yerini toplumsal mülkiyet almalı.’’

Tersane işçileri 21 Ocak’tan beri grevde olan CLC’ye destek çağrısında bulundukları zaman, içeriden kaydadeğer bir itiraz gelmedi. Sendika üyeleri greve liderlik etmesi için, aslen tabandaki işçilerden oluşan 300 kişilik bir komite seçtiler. Bu komite de kendi içinden bir yürütme komitesi seçti. Bu organlar kentte sağlığı, refahı ve güvenliği gözetiyordu.

Çöpler toplanıyordu, hastanelere malzeme tedarik ediliyordu, bebeklere süt sağlanıyordu, insanlar besleniyordu – her gün 30,000 kişi grev mutfaklarında karnını doyuruyordu. O tarihten ne önce ne de sonra, Seattle’da hiç kimsenin aç kalmadığı böylesi bir dönem yaşandı.

Sokaklar güvenliydi, neredeyse hiç bu denli güvenli olmamıştı – silahsız işçi muhafızlar devriye geziyordu. Sokakların dışında Seattle’da festival havası esiyordu: sendika salonlarında, kooperatif pazarlarında, ‘’beslenme istasyonlarında’’, işçiler ve ailelerinin toplandığı merkezlerde….

Cumartesi bir dans gecesi vardı. Georgetown’da ise büyük bir yürüyüş gerçekleşiyordu: kitle o derece büyüktü ki tüm sanayi bölgesi boşalmıştı. Ve tüm bu yerlerde gündem grevdi. Grev analiz ediliyor, eleştiriliyor, methediliyor ve tartışılıyordu. Dolayısıyla işçi temsilcileri gürültülü, duygu yüklü Grev Komitesi toplantılarına hazırlıklı geliyordu; tarih yazıyorlardı ve bunun farkındalardı.

SÖYLEYECEKLERİNİ SÖYLEDİLER

Seattle Star gazetesi, ‘’Bayrağınız hangisi; kırmızı-beyaz-mavi bayrak mı kızıl bayrak mı?’’ diye başlık attı. Histeriye kapılan The Times, federal orduyu göreve çağırdı. Ordunun yolda olmadığını bilen Vali Ole Halson, bir devrim başladığını iddia ediyordu. Muhafazakar AFL konfederasyonu da kervana katıldı, grevcileri kınadı ve Doğu ve Ortabatı’dan yüzlerce sendika uzmanını Seattle’a gönderdi.

Grev haftasonunu geçti, toplamda 5 iş günü sürdü. Sonra sendikalar önce teker teker, ardından küçük gruplar halinde işe dönmeye başladı. Salı günü grevin bittiği ilan edildi. Ancak kente hala dayanışma hakimdi; bu da müthiş gurur duyulan bir başarıydı. Seattle’daki sendikalar hep ‘’greve eğilimli’’ olmaya devam etti, kooperatifler pıtrak gibi çoğaldı ve Union Record’un tirajı 100.000’i aştı. Tersane grevi ilkbahara kadar sürdü ve sonunda yetkililerin geri adım atmaması karşısında çözüldü.

Grevcilerin birbirinden kopmasına hep çok önem atfedilmiştir. Duncan, tüm sendikaların hep beraber işe dönmesini savunuyordu, ama gerçek şu ki, ortak hareket etmemeyi tercih eden birçok sendika vardı. Yine de çoğunluğu oluşturan tabandaki işçiler, söyleyeceklerini söylediklerini düşünüyordu: Bir Hoisting Engineers işçisi, grev komitesi liderlerinden Ben Neuman, ‘’Bu grevle, daha önce hiç başarılmamış bir şey başardık” diyordu.

Bu durumu nasıl değerlendirmek gerekir? The Times ‘’Devrim bitti’’ manşetini attı. AFL’den Samuel Gompers, ‘’devrimi’’ mağlup sayanlara katıldı coşkuyla; kendi adamlarına övgüler düzdü ve sendikaları radikallerden temizlemeye ant içti. Fakat ortada bir devrim yoktu, böyle bir niyet de ortaya çıkmamıştı. Grevin amacı, her ne kadar son derece radikal bir grev de olsa, tersane işçilerini desteklemekti.

Seattle’daki işçiler sendikal örgütlülüklerini korudu, yeni mücadelelere yöneldi. Greenwich Village entelektüellerinden Max Eastman, grevin ‘’dünyanın her yerindeki milyonlarca insanın kalbini ümit ve mutlulukla doldurduğunu’’ söylerken pek çok insanın duygularını dile getiriyordu: ‘’Sizler, insanlığın yegane özgürlük ümidi olan, işçi sınıfının güçlü dayanışmasının mümkün olduğunu ortaya koydunuz.’’

Yazının orijinali için: Seattle General Strike: Labor’s Most Spectacular Revolt