Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı Tarafından Yapılan Atamalar Hakkında Kararlar ilan etti: Buna göre, Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Melih Bulu, Pamukkale Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Ahmet Kutluhan, Antalya Bilim Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. İsmail Yüksek, Beykoz Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Mehmet Durman ve Çağ Üniversitesi Rektörlüğüne Prof. Dr. Ünal Ay atandı.

Saray’ın üniversitelere yaptığı bu rektör atamaları, aslında üniversiteleri sıkı bir politik denetim altında tutmayı istemesinden, dolayısıyla da kayyum atamalarından başka bir şey değil. Hatırlanacağı üzere Kürt hareketinin kazandığı belediyelere Saray rejiminin kayyum atamasıyla, Kürt halkının demokratik seçme ve seçilme hakları gasp edilmişti. Rektör atamalarıyla gerçekleştirilen de öğrencilerin, okul işçilerinin ve eğitimcilerin demokratik olarak seçme ve seçilme haklarının gasp edilmesidir.

Saray rejimi siyasal ajandasına muhalefet eden bütün akademisyenleri ihraç etti, edemediklerine dava açtı, dava açamadıklarını mobingle yıldırmaya çalıştı. Bunların hepsini aynı anda yaptığı da oldu. Yine Saray rejimi bugün cezaevlerinde 70.000 öğrenciyi tutuklu olarak tutuyor. Üniversitelerde kadro isteyen, sendikalaşan işçilerin sosyal haklarına saldırıyor, her fırsatta taşeron firmaların ve üniversitelerin artık kapitalist birer şirkete dönmüş olan rektörlüklerinin tarafında yer alıyor. Üniversitelerde herhangi bir protesto hareketine, kampüslere polis yığarak cevap veriyor.

Bütün bunlara rağmen rejim üniversitelere kayyum atamayı sürdürüyor. Elbette kayyum politikası, yukarıda saydıklarımızın mantıksal bir devamı. Ancak üniversite muhalefetini susturmak için ne kadar sopa gösterirse göstersin, üniversiteleri yönetmek noktasında yine de krizde olması, hala kayyumlara muhtaç olması, onun basiretsizliğinin en keskin göstergelerinden biri.

Oldukça açık olan bir olgu var ki, o da şu: Bilimsel, laik, nitelikli bir bilimsel eğitim-üniversite gerçeği ile Saray rejimi yan yana yaşayamıyor. Bunlardan birisinin hayatta kalıp da diğerinin de varlığını sürdürebileceği bir toplumsal panorama mümkün değil. Ya birisi, ya da diğeri zaferini ilan edecek. Bu noktada kayyum darbesinin geri püskürtülmesi, üniversite bileşenlerinin bu mücadeleden zaferle çıkması adına yaşamsal bir önemde.

Önceki İçerikMEB ile İstanbul Sanayi Odası işbirliği genç iş gücünün sömürüsünü derinleştirecek
Sonraki İçerikBoğaziçi “kayyuma hayır” diyor: Mücadeleyi büyütelim!