Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) ile İstanbul Sanayi Odası (İSO) arasında Kasım ayında yapılan anlaşma çerçevesinde, MEB’in aktarımıyla “sanayinin ihtiyacı olan kaynakçıların eğitimi için 5 mükemmeliyet merkezi kurma kararı alındı.” MEB, genç iş gücünün sınai burjuvazinin pazar ihtiyaçları doğrultusunda örgütlenmesini ve yeniden örgütlenmesini geçtiğimiz iki yıl süresince derinleştirmişti. MEB’in attığı adımlar neticesinde işçi gençliğin sanayi devleri tarafından ucuz iş gücü olarak kullanılabilmesinin önü alabildiğine açıldı ve bu, “mesleki eğitim” mazereti altında yapıldı. MEB’in İSO ile vardığı son anlaşma, genç iş gücünün sömürüsüne yoğunlaşan bu yönelimin sürdürülmesini ve derinleştirilmesini öngörüyor.

Söz konusu kararın alındığı toplantının katılımcıları, Türk ve Kürt işçi-emekçi gençliğinin iş gücünün sömürüsünün hangi sosyal ve politik sektörler tarafından hayata geçirildiğini özetliyor. Bu toplantının katılımcıları arasında Milli Eğitim Bakanı Yardımcısı Mahmut Özer, İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Mesleki ve Teknik Eğitim Genel Müdürü Kemal Varım Numanoğlu, Strateji Dairesi Başkanı Fatih Leblebici mevcuttu. Bunun yanı sıra sektör temsilcileri ve ilgili daire başkanlıkları da toplantıda olanlar arasındaydı. Toplantı kaynakçılık eğitimindeki sorunlara ve istihdamda yaşanan sıkıntılara ayrılmıştı.

Toplantının gündemleri Türkiye burjuvazisinin nitelikli iş gücüne olan ihtiyacını ortaya koydu. Aslında bu bir çelişki çünkü aynı burjuvazi, emperyalist uluslararası iş bölümü söz konusu olduğunda, küresel kapitalizmin taşeronu olarak çalışmayı görevi bilmişti. 2013 senesinde Trabzon’un Of ilçesinde Çakıroğlu Vakfı’nca düzenlenen iftar yemeğine katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, burada yaptığı konuşmada, Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu ve “konumu itibariyle” mucitler çıkaramadığını, bunu için gençlerini ara eleman olarak yetiştirmeye odaklanması gerektiğini söylemişti. Bayraktar yeni kuşağın “kalem efendisi değil, ara eleman” olması gerektiğini dile getirmişti. Bayraktar’ın sözlerinde cisimleşen olgu, Türk kapitalizminin gençliğe biçtiği geleceğin güvencesizlik ve sömürü ilişkileri altında şekillendiğini gösteriyordu.

Kasım ayında toplantı yapan MEB ile İSO yetkilileri, bu toplantıda bahsettiğimiz üzere istihdam sorununu da gündeme almışlar. TÜİK’in hileli ve çarpık verileri dahi, Aralık ayı itibariyle Türkiye’de genç işsizliğin %24,3 olduğunu gösteriyor. TÜİK bu verilere iş aramakta olan ve harçlık almayı sürdüren gençleri dahil etmiyor. Bunlar dahil ettiğinde genç işsizlik oranının çok daha yüksek olduğu anlaşılacaktır. Şimdi kapitalist sanayi devleri ile eğitim bürokrasisi bu yüksek genç işsizlik oranından, işçi-emekçi gençliğin iş gücünü ucuza kiralamak için faydalanmak istiyorlar.

Saray rejiminin eğitimden sorumlu bürokratları, söz konusu toplantıdan kapitalist sanayicilere bir söz vererek ayrıldı: Bu sanayicilerin kaynakçı ihtiyacına cevap olarak beş adet “mükemmeliyet merkezi” kurulacak ve MEB bu projeye 10 milyon lira ödenek desteği sağlayacak.

Bu bir kere daha, Türk ve Kürt halkından toplanan vergilerin parasız eğitim hakkının tesis edilmesi için değil ama sınai oligarşinin iş gücü ihtiyaçlarına cevap verecek olan neoliberal projeler için kullanıldığını ortaya koyuyor. Korona virüs salgını patlak verdiğinde ve üniversiteli gençlik evlerine gönderilip çevrimiçi eğitime geçildiğinde, MEB bu öğrencilere bir tablet dahi sağlayamamıştı. Ardından bir medya patronu olan Acun Ilıcalı bir açıklama yapmış ve öğrencilere tableti kendisinin dağıtacağını deklare etmişti. Bu yaşanmadı. Ancak yoksul sınıfların ağır vergilerle desteklediği devlet fonlarının, öğrencilere bir tablet verilebilmesi için dahi kullanılamaması, bu sorunun bir kapitalist medya patronunun hayırseverlik maceralarına terk edilmesi ve ardından MEB’in kaynaklarını sınai oligarşinin iş gücü ihtiyaçları çerçevesinde kullanması, Saray rejiminin eğitim sektöründe yaşanmakta olan kronik krize hiçbir yanıt üretemediğinin ve üretemeyeceğinin açık bir göstergesi.

Saray’ın eğitim politikası sıkı bir biçimde oligarşinin ulusal pazar üzerinden edinmeyi planladığı kârlara odaklı. Eğitim bürokratlarının, bu rejimin gardiyanlığını üstlendiği egemen sınıfların ticari ve sınai çıkarlarından ayrı ve bağımsız bir eğitim politikası ve gelecek tablosu önerebilmesi mümkün değil. Bu, MEB ile İSO’nun son toplantısından çıkan kararlara da katı bir biçimde yansımış vaziyette.

Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mahmut Özer, rejimin halkla ilişkiler bürosu gibi çalışan Anadolu Ajansı muhabirine yaptığı açıklamada, mesleki eğitimi güçlendirmenin en önemli öncelikleri arasında olduğunu kaydetti. Özer’in ifade ettiğine göre son iki yılda otomotiv, denizcilik, ulaşım, enerji, uçak, havacılık ve savunma sanayi gibi alanlarda kaynakçıya duyulan ihtiyaç artmış vaziyette.

Enerji, ulaşım ve savunma sanayi gibi sektörler, özellikle Beştepe’nin çevresinde merkezileşen oligarşik kesimlerin yatırımlarının olduğu alanlar. Otoyollar, köprüler, HES’ler, nükleer enerji santralleri, insansız hava araçları (İHA), silahlı insansız hava araçları (SİHA) ve benzer yapımların hepsi, bu oligarşinin nemalandığı sermaye birikim alanları. İşçi-emekçi gençliği ucuz iş gücü olarak koşulmak istendiği bir üretim sahaları, ertesinde dönüp ekonomik olarak işçi-emekçi gençliğin kendilerini ve ailelerini vuracak. Otoyollar ile köprüler için verilmiş olan asgari araç geçiş sayısına ulaşılamayınca, aradaki fark vergiler, kesintiler, ücret ve sosyal hak kısıtlamaları olarak geri dönecek. HES’ler ve nükleer enerji santralleri, gençliğin gelecekte ciğerlerini doldurması gereken havayı kirletecek, su kaynaklarını zehirleyecek, doğal kaynakları kurutacak. İHA’lar ile SİHA’lar Kürt gençliği üzerinde dolaşacak.

Milli Eğitim Bakan Yardımcısı Mahmut Özer, AA muharibine verdiği demeçte şunları dile getiriyor:

“Gelinen noktada mesleki eğitimde tematik alanlarda açılımlar yapmak için yeni bir adım attık. Bu bağlamda ilk adım olarak kaynakçılık alanını seçtik. Kaynakçılık alanında hem ulusal hem de uluslararası ölçekte iş dünyamızın ihtiyaçlarını nasıl karşılayabileceğimiz ile ilgili İstanbul Sanayi Odamızla çok verimli bir toplantı yaptık. İstanbul’da kaynakçılık alanında iş gücü piyasasında sorunu çözecek ve kaynakçılık alanında teknolojik gelişimleri göz önüne alan altyapısı güçlü 5 mükemmeliyet merkezi kurma kararı aldık. Seçilen mesleki ve teknik Anadolu liselerimizde kuracağımız mükemmeliyet merkezleri kaynakçılığın tüm alanlarını kapsayan ve son teknoloji cihazları içeren altyapıya sahip olacak.

Bu kapsamda 10 milyon lira ödenek tahsisini hemen yaptık. Kısa sürede altyapıyı mükemmel hale getireceğiz. Burada görevli tüm öğretmenlerimizin mesleki gelişim eğitimleri İSO desteği ile süreklilik kazanacak. Ayrıca müfredatı da birlikte güncelleyeceğiz. İSO ayrıca öğrencilerin bu alanı tercih etmesi durumunda öğrencilere burs verecek ve mezunların istihdamında da öncelik sağlayacak.”

Özer’in beyanı açık: Hedef, “iş dünyasının” ihtiyaçlarını karşılamak. Bu uğurda mesleki eğitimin müfredatı dahi İSO’nun insafına terk ediliyor. Özer, eğitim müfredatını sanayiciler ile “birlikte güncelleyeceklerini” söylüyor. Bunun anlamı işçi-emekçi gençliğin, bu sözde “mükemmeliyet merkezlerinde” herhangi bir şekilde sosyal bilimler, doğa bilimleri ve kültür konuları hakkında eğitim görmeyeceği. Tersine öğrenciler, piyasaya ve patronların arsızlıklarına itaat eden bireyler olarak yetiştirilmek isteniyor. Bu uğurda öğrenciler, piyasanın ihtiyaçları uyarınca şekillendirilmiş, insanlığın kültürel birikiminden uzak tutulacak bir eğitim müfredatının altında disiplinli küçük erler olarak yetiştirilmek isteniyor. Onlara eleştirel düşünmek, tartışmak, fikir beyan etmek ve hak savunmak öğretilmeyecek; milliyetçi itaatkârlık ve dinci şükür felsefesi aşılanmak istenecek.

İSO Başkanı Erdal Bahçıvan ise toplantının sonuçlarından oldukça memnun olduklarını aşağıdaki gibi ifade etti:

“İSO olarak tüm imkanlarımızla belirlenen mükemmeliyet merkezlerimizi destekleyeceğiz. Atılan bu yeni adımla MEB ile iş birliğimizi yeni bir aşamaya taşımış ve tematik iş birliğinin ilk adımını atmış bulunuyoruz. Kısa sürede de önemli mesafeler alacağımıza inanıyorum. Toplantıya katılan Milli Eğitim Bakan Yardımcımız Mahmut Özer’e, Bakanlık yetkililerine, meslek komitesi temsilcilerimize ve yetkililerimize çok teşekkür ediyorum.”

Görünen o ki Saray rejiminin eğitim bürokratları, eğitim sektöründe sınai oligarşinin taleplerine cevap verebilme noktasında ellerinin altındaki bütün mali ve politik imkanları kullanıyor ve kullanacak. İSO başkanı “kısa sürede önemli mesafeler alınacağına” dair inancını belirtiyor. “Tematik iş birliğinin” ilk adımının atıldığını kaydediyor. Bu temanın kendisi, gençliğe tamamen servet sahibi sınıfların çıkarları uyarınca bir gelecek atfetmek ve başka bir şey de değil.

Sosyalist gençlik hareketinin, sanayi ile eğitim arasında kurulan ve gençliğin sömürüsünün derinleştirilmesini öngören bu çarpık ve yozlaşmış ilişkilenmeyi hedef alması şart. Sanayi ile eğitim arasında kurulan iş birliği, sınai oligarşinin sermaye birikimi ile kâr oranlarına endekslenirse, bu toplumun geneli açısından bir felaketle sonuçlanır. Bir yandan gelecek kuşaklar ağır sömürü koşulları altında törpülenirken, diğer yandan da sanayi baronlarının cüzdanları şişmeyi sürdürür, yani toplum mutlak olarak yoksullaşır. Sanayiden çıkan ürünler toplumun değil, tüccarlar ile bankerlerin çıkarlarına kullanılabilecek olan ürünler olur.

Bu bağlamda politeknik eğitim talebimizin yakıcılığını bir kere daha vurgulamalıyız. Zırhlı Tren, bu politeknik eğitimin içeriğini, kendi programında aşağıdaki gibi özetlemişti:

“Kapitalizm bilim ile emeği, maddi ve zihinsel iş gücünü, yani kafa emeği ile kol emeğini daha önce hiçbir sınıflı toplum varyantının yapamadığı derecede bir radikallikle ayırdı. Bu çelişki köy-kent, tarım-sanayi düzlemine değin derinleşti. Politeknik eğitim, üretimin bütün dallarını teorik ve pratik bağlamda tanıtıcı bir şekilde sunarak, bu radikal ayrımı bütünleştirmeyi hedefler.

Politeknik eğitim çalışma ve emek süresinin araştırılması, incelenmesi, gözlem, gözetleme, denetleme, konuya ilişik okuma kitaplarının oluşturulması, keşif ve öğrenim gezileri tarzı yöntemlerle öğrencileri hem modern teknikle, hem de bu tekniğin düşünsel altyapısıyla tanıştırmayı amaçlar. Kapitalist teknoloji toplumu ve bireyleri bilgi ve tekniğin üreticisi yapmamıştır, basit birer uygulayıcısı durumuna düşürmüştür. Politeknik eğitim toplumu üretim süreci içerisinde bilinçli bir konuma çekerek, yaratıcılığın önündeki maddi engelleri kaldırmayı ve yabancılaşmayı aşmayı hedefler.”

MEB ile İSO’nun üzerinde anlaşmaya vardığı “mükemmeliyet merkezleri” teorik eğitim ile pratik eğitimi kaynaştırmayacak, aksine bu ayrımı derinleştirecektir. İşçi-emekçi gençlik düşünsel alandan iyice dışlacak, birlikte çalıştığı makinelerin parçalarından biri durumuna indirgenmek istenecektir.

Bu noktada sanayi-eğitim iş birliğinin sanayi burjuvazisinin çıkarlarına göre değil, toplumun ihtiyaçlarına göre örgütlenmesi gerektiğini söylüyoruz. Sınai oligarşi için değil, toplum için üretim politeknik eğitim perspektifinin başlıca ilkelerinden birisidir.

Ek olarak işçi-emekçi gençlik sözde mesleki eğitim merkezlerin ucuz iş gücü olarak sömürülmek istenirken, ona hiçbir hakkı tanınmamaktadır. Bu gençliğin ne sendikalaşma, ne toplu iş sözleşmesi, ne de emeklilik sigortası hakkı mevcuttur. Bu üç hak da, işçi-emekçi gençliğin kendi kaderini ellerine alabilmesi açısından yaşamsaldır. Dolayısıyla toplu iş sözleşmesi, sendika ve emeklilik sigortası talep ediyoruz.

Sanayi baronları ile eğitim bürokratlarının arasındaki bütün anlaşmaların geçersiz kılınması, işçi-emekçi gençliğin altında yetiştiği eğitim politikalarını kendisinin belirlemesi, teorik bilgi ile pratik bilgiyi kaynaştıracak sosyal bir eğitim ve çalışma programının oluşturulması, TİS, sendika ve emeklilik sigortası benzeri hakların gençliğe tanınması; Zırhlı Tren’in öne sürdüğü devrimci sosyalist perspektif, işte bunları savunmaktadır.