Rektörlük seçimleri ve ihraçlar: Bu bir sınıf mücadelesidir

Türkiye kapitalizmi bir dönüm noktasından geçiyor. AKP ve Erdoğan’ın, koalisyon hükümetlerinden devraldıkları sorunlu devleti bir miktar patronların bir miktar da kendilerinin isteklerine ve ihtiyaçlarına göre yeniden tasarlama planları suya düşmüş, dış politika göçmüş, ülkenin bir yarısına karşı savaş açılmış, devlet anayasası ve kurumları ile kendi başına işlemez hale gelmiş, çoğu kesim tarafından gelmez denilen darbe gelmiş, yeni darbeler de kapıya sıralanmış durumda. Erdoğan ise benden sonrası tufan diyor, gittikten sonra arkasında ne bırakacağını önemsemiyor. Tek düşünebildiği günü kurtarmak çünkü bir zayıflama sürecinde. Artık hem Türkiye burjuvazisinin önemli bir kısmını rahatsız eden, hem de emperyalizmden beklediği desteği göremeyen iktidarı yıkılma dinamikleri taşıyor. Erdoğan’ın ve AKP hükümetinin saldırganlığı güçlerinden değil güçsüzlüklerinden ileri geliyor.

Vaziyet böyle olunca muhalefetin odaklarından üniversiteler de kendilerine düşen payı alıyorlar. AKP’nin devletin, akademinin, yargının, ordunun her kademesine sızmasına gayri meşru, çoğunlukla da hukuk dışı yollarla yardımcı olduğu Fetullah Gülen Cemaati’nin üyelerini temizlemek bahanesiyle yürürlüğe konan Olağanüstü Hal(OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararnameler(KHK) aslında devletin olağan işleyişini yürütemediğini göstermekte. AKP hükümetinin elinde hiçbir kurum için bürokrat kalmamış durumda. OHAL devletin günlük işleyişini yürütmek, bir bakıma anı kurtarmak için zorunlu hale geldi. Tabi ki OHAL’den sendikalı, örgütlü her tür muhalifi tasfiye etmek için yararlanmamak bu devletin kurulduğu günden beri süre gelen geleneklerine ters olurdu. Devlet üniversitelerinden ihraç edilen Eğitim-Sen üyesi öğretim görevlilerinin sayısı gün geçtikçe artmakta. Son olarak 29 Ekim günü yürürlüğe giren iki kararnameden biri yeni bir dalga muhalif öğretim görevlisinin tasfiyesinin yolunu açarken, bir diğeri rektörlük seçimlerinin kaldırılmasını, Cumhurbaşkanı’nın YÖK’ün belirlediği üç aday arasından keyfi olarak rektör seçmesini beraberinde getirdi.

Söz konusu KHK ile iki bin iki yüz on dokuz öğretmen işlerinden oldu. Pek çoğunun Fetullah Gülen Cemaati ile alakası olmadığı herkesin malumu. İşlerinden olan bütün Eğitim-Sen üyesi öğretim görevlilerinin yanındayız, bu hukuksuz uygulamanın derhal son bulmasını ve atılan öğretim görevlilerinin işe iadesini talep ediyoruz.

Rektörlük seçimlerinin kaldırılması da üniversite bileşenleri tarafından kabul edilemez. Üniversitenin yönetiminde öğrencilerin, üniversite işçilerinin ve akademisyenlerin sözü olmalıdır. Bu en temel demokratik hakkımızdır. Cumhurbaşkanı’nın ve YÖK’ün bu konudaki belirleyici gücü ortadan kaldırılmalı, her üniversitede öğrencilerin, üniversite işçilerinin ve öğretim görevlilerinin katılacağı şeffaf seçimler örgütlenmelidir. Demokrasi sözcüğünü ağızlarından düşürmeyen hükümet mensupları bu en temel demokratik uygulamaları yerine getirme yeteneğinden dahi yoksundur.

Eğitim-Sen bir mücadele aracıdır. Sendikanın üniversite yönetimleri ve işçi sınıfı çocuklarının en temel hakkı olan nitelikli-parasız eğitimi hiçbir yerde sağlayamayan Eğitim Bakanlığı’nda söz hakkının olması gerekmektedir. Ayrıca Eğitim-Sen yasal sınırlamalar yüzünden sendikaya üye olamayan öğrencilere kucak açmalı, onların da sorunlarını dile getirmelidir. Bugün temel görevimiz kaybedilen mevzileri savunmak adına Eğitim-Sen ile dayanışmak, güçsüz noktalarını kuvvetlendirmek, eksiklerini gidermektir. Hedefimiz üniversite yönetimlerinin ve Eğitim Bakanlığı’nın öğrenciler, üniversite işçileri ve öğretim görevlileri tarafıdan denetlenmesidir.

Önceki İçerikSoruyoruz: Gençlik neden mutlu olsun ki?
Sonraki İçerikİDP Gençliği: Suruç saldırısının karşısında SGDF’nin yanındayız!

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz