Soruyoruz: Gençlik neden mutlu olsun ki?

Erdal Emre

Geçtiğimiz günlerde Başbakan Binali Yıldırım kameralar karşısında yaptığı bir konuşma arasında gençliğin mutsuz olması için hiçbir sebep olmadığını iddia etti. Laf arasında geçen alelade bir demeç gibi dursa da bizce konu önemli. Zira gençlik mutsuz. Fakat belki de düşünmeye, cümlenin başbakanın ağzından çıkmasını sağlayan, arka plandaki etkenleri inceleyerek başlamak daha yararlı.

Toplumu ve politikayı incelerken Marksistler olarak başta sınıflar arası güç dengeleri olmak üzere, bundan bağımsız olmayan, ekonominin seyri, uluslararası durum, sınıfların kendi içindeki katmanların durumu (görece büyük sermayedarlar, görece küçük sermayedarlar, işçi aristokrasisi, lümpen proletarya vs.) ve bunun gibi belli başlı göstergelere bakmamız gerekir. Bu kıstaslar içinde gençlik, tek başına, havada kalan soyut bir kavram olarak karşımıza çıkar. Sınıfları kesen bu kavramı parçalayarak daha rahat analiz edebiliriz. Gençliğin ezici çoğunluğunu oluşturan işçi gençlik, yine bir o kadar kalabalık olan işçiliği veya işsizliği ertelenmiş öğrenci gençlik tabii ki analizimizin temel çıkış noktası olacaktır. Özetle gençlik 20. yüzyılın başında ifade ettiği ayrıcalıklı konuma karşın bugün oldukça proleterleşmiş bir pozisyona tekabül etmektedir.

Peki gençliği bu kadar önemli kılan ne? Başbakanın –belki de bilinç dışından fırlayan- bu cümlesi aslında işçi ve geleceğin işçisi olan öğrenci gençliği uysallaştırmaya ve kendi yanına çekmeye çalışan hükümet politikalarıyla örtüşmekte. Tabi bu iş kameralar karşısında edilen birkaç sözden ibaret olamaz; yoğun bir ideolojik saldırıyı gerektirir. Bunun en önemli ve her burjuva devletin elinde bulunan aracı ise bir aygıt olarak okuldur. Fakat Türkiye gibi patlamalı dinamiklerin bulunduğu bir toplumda okul tek başına yetmemekte, okul içerisine açılan mescitler, Ülkü Ocakları, Alperen Ocakları gibi işçi sınıfı örgütlerini imha etmeye programlanmış örgütlerin gençlik kolları vs. ile de desteklenmektedir. Ancak çok temel bir çelişki AKP hükümetini ve bütün burjuva hükümetleri tehdit etmekte: İşçi gençliğe karşı yapılması gereken ekonomik saldırılar.

İşçi gençlik, göçmen işçiler ile birikte, patronların yoğun emek sömürüsüne maruz bıraktığı kesimlerin başında gelmekte. Ailesinden görebileceği maddi destek, örgütsüzlük vb. sebepler ile patronlar genç işçileri normalin çok altında ücretlere çalıştırmaktalar. Meslek Liseleri gibi okullarda neredeyse bütün bir öğretim hayatı boyunca, meslek yüksek okulları ve üniversitelerin staj dönemlerinde mevsimlik olarak genç işçiler ya gerçekten cüzzi miktardaki bir para karşılığı ya da parasız çalıştırılmaktalar. Dersleri ile çalışma hayatını birlikte idame ettiremeyenler ya ailelerine uzun seneler bağlı kalmakta ya da okuyamamakta, ayrıca çoğu işçi çocuğu devletin vermekle yükümlü olduğu nitelikli eğitimi özelleştirmeler nedeniyle alamamakta.

Ülkenin genel gidişatı, atlatılan darbe hadisesi, her gün keyfi şekilde çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler(KHK) ise gençliğin geleceğe umutla bakmasını engellemekte. Türkiye gençliğinin eğitim alma, iş bulup onurlu bir şekilde çalışma ve hatta hayatta kalma garantisi yoktur. Bunların garantisini vermesi gereken devlet zamanında her şeyi özelleştirmiş, maceracı bir dış politika sürdürmüş, ülkenin bir yarısına karşı savaş açmış durumdadır.

Gençliğin tek umudu fevri bir şekilde hareket eden hükümetten kendi geleceğini geri almak, ülkenin gündemine müdahil olmak için örgütlenmektir. Milli sermayenin büyük kısmını yaratan fabrikalara girecekleri için meslek liseli gençler, devletin ve şirketlerin işleyişlerini düzenleyecekleri, inşaatlarda ve fabrikalarda bir gıdım fazla maaş alarak işçi olacakları için üniversiteli gençlerin sendikalarda örgütlenmeye olan yakıcı ihtiyaçları buradan ileri gelmektedir.

Erdoğan kendi kişisel iktidarını koruyabilmek adına keyfi davranmakta, yanındakiler batan gemiden mal kaçırmakta, burjuvazi durumdan hoşnutsuz olmakla birlikte her fırsatı işçi sınıfına saldırmak amaçlı kullanmaktadır. Bu vaziyete dur demenin ve kendi kaderimizi ellerimize almanın tek yolu örgütlenmekten geçmektedir. Gençliğin ileride bir gün mutlu olmasının tek yolu budur. Evet örgütsüz durumdayız, evet karşımızdakiler daha örgütlü, evet ellerinde silahlar, arkalarında hapishaneler, bankalarında paralar var. Ses çıkartanı üniversiteden, işinden atıyorlar, yol ortasında linç ediyorlar. Ama ses çıkarmayanı ne yapıyorlar? Onu da yol ortasında linç ediyorlar, üniversitede sindiriyor, iş yerinde sömürüyorlar. Ya ses çıkartmadan ölümü bekleyeceğiz ya da tek umudumuz olan birbirimize sımsıkı kenetleneceğiz.

Son olarak birkaç cümle; hepiniz düşündüklerinizde haklısınız burada yazılanlar dile kolay. Fakat bir yerden başlamamız, arkadaşlarımızla konuşmamız, politik görüşümüzü ve analizimizi sağlamlaştırmamız (bunun için okumamız), çevremizde olanlara tepki vermemiz, okuldan atılan öğretmenlerimizi sessiz sedasız uğurlamamamız, yurttan atılan arkadaşlarımızın arkasından bakmamamız, her şey normalmiş gibi hayatımıza devam etmememiz gerekiyor. En başta arkadaşlarla konuşmak, birlikte –mümkünse düzenli aralıklarla- hem ülkedeki hem de okul ya da iş yerimizdeki politik durumu değerlendirmek, çözüm önerilerini tartışmak ve belki de bir metin kaleme alıp çevremizdeki insanlara dağıtmak yararlı olabilir. Biz Zırhlı Tren olarak buna gönüllüyüz. Mektuplarınız bizim için değerli. Sizden gelenleri yayımlamak ve dağıtmak için can atıyoruz.

Önceki İçerik“Bu şehir arkandan gelecektir”*
Sonraki İçerikIŞİD’in Suruç’a saldırısı; suçlu AKP ve derin devlet

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz