Kuşağımıza okullarda sınıf atlama, kariyer günlerinde dolgun ücretler, iş dünyasında terfi, “yeterli” fedakarlık ve özveri karşısında “yeterli” primler vadeden; öğrencileri ve gençleri ucuz işgücü piyasasına çekebilmek için çalışma hayatındaki geleceklerinin parlak olduğu yalanlarını bina eden; hayata atılmaya hazırlananlara hayatı değiştirmeye çalışmamanın oldukça ödüllendirici olabileceğini deklare eden neoliberal model, karşılaştığı en derin ve çok yönlü krizlerden birisiyle yalpalıyor. Neoliberalizmin üniversitelerin kariyer günlerinde pazarladığı bu yalancı dünya, mevcut pandemi ve derinleşen ekonomik ve sosyal krizle birlikte bugün bir enkaza dönüşmüş durumda.

Bütün bu yalanların üzerine kurulu olan neoliberal sermaye birikim modelinin, 2008 krizinin ardından bir kere daha maskesi yere düştü: O, paralı da olsa herkesin çalıştığı kadar sağlık hakkına erişebileceğini söylüyordu; bugün Covid-19 testi pozitif çıkan emekçiler ve gençler en asgari şartlar altında bir hastane ortamında karantinaya bile alınamıyor. O, şirketler tarafından fütursuzca sömürülmek anlamına gelse de üniversite mezunu herkesin, güvencesiz de olsa bir iş sahibi olacağını iddia ediyordu; bugün kapitalizmin kronik işsizler ordusuna gün aşırı milyonlarca yeni işçi ve genç ekleniyor. O, demokratik hakları ve özgürlükleri korumanın en iyi yolunun kendisinin tesis edilmesi olduğunu deklare ediyordu; bugün bankaların diktatörlüğü pandemiden etkilenmesin diye demokratik hak ve özgürlüklere gerçekleştiren bütün saldırıları büyük bir şevkle alkışlıyor. 

21. yüzyılın başından bu yana çeşitli bilim kuruluşlarının, risk raporlarının ve bilim insanlarının uyarılarını dikkate almayarak, olası bir salgın karşısında liberal “bırakınız yapsınlar” politikasını gütmüş olan dünya kapitalizmi, koronovirüsün yayılımına karşı gerekli hazırlığı örgütleme kapasitesinden yoksun olduğu için bugün milyonlarca işçi ve genç ölümle burun buruna.

Uluslararası finans aristokrasisi ve mali oligarşi pandemiye dönük olarak güttüğü politikayla bir kere daha, kendi bankalarının ve kârlarının korunması uğruna milyarlarca yoksulun ölümünü göze alabildiğini ispatladı. Bankaları, kârları, hisse senetlerini değil hastaları, yaşlıları, çalışanları kurtaran bir dünya düzeninin tesis edilmesi için gençliğin, bu finans aristokrasisi ile mali oligarşiye karşı kendi bağımsız mücadele aygıtlarında birleşmesi gerektiği, şüphe götürmez bir gerçek.

Türkiye’de ise işçi ve öğrenci gençlik bu pandemiye başkanlık rejiminin altında ve bir özel hastaneler zinciri sahibi olan bir Sağlık Bakanı ile yakalandı. Türkiye’nin artık daha iyi yönetileceği, Türkiye’nin eski krizlerinden ancak bu yönetim biçimiyle kurtulabileceği yönündeki kara propagandayla ve 16 Nisan referandumundaki hileyle, işçi ve öğrenci gençliğe zorla dayatılan bu rejim pandeminin varlığını ilk önce inkar etti ve ilk vakaları kamudan gizledi. Ardından pandemiye dönük olarak önlem alınıyormuş gibi gözükmek için Sağlık Bakanlığı aracılığıyla “Hayat eve sığar kampanyası” başlatıldı. Ancak açıklanan önlem paketleri, açık bir biçimde sadece patronları, yani rejimin önceliği olan kesimleri koruyordu.

Rejim işçilerin ve gençlerin vergilerinden, ücretlerinden, faturalarından, ulaşım masraflarından ve başka daha birçok alandan yeterli birikimi sağlayamıyormuş gibi, bir de mali bir dayanışma kampanyası ilan ederek, zaten tedarik edemediği sağlık hizmetlerinin de masraflarını yoksul halk kesimlerine yıktı.

Daha sonra rejim, pandemi karşısında aslında patronları korumaya çalışmak haricinde başka hiçbir  adım atmadığı için, göstermelik bir 20 yaş altı sokağa çıkma yasağı getirdi; ancak patronların kaygılı sesleri yükselir yükselmez, bu yasağın işçi gençler için geçerli olmadığını hemen açıkladı! 20 yaş altı gençlerin ucuz işgücü sömürüsünün kendilerine sunduğu avantajları kaybetmekten korkan Türkiye burjuvazisi, işçi gençliğin üretim bantlarında koronovirüse terk edilmesini, kendi kazançlarının korunması için zorunlu görüyor.

Bunun anlamı açık değil mi? Türk kapitalizminin ve başkanlık rejiminin pandemi karşısındaki politikası, her işyerinin bir Soma’ya dönüştürülmesidir.

Bununla beraber bu pandemi bir kere patlak verince rejim, onbinlerce yatak barındıran binlerce boş otelin karantina ve tedavi amacıyla kullanılması yerine, KYK yurtlarını kullanmayı tercih etti ve böylece milyonlarca öğrenciyi barınma hakkından mahrum etti. Bu öğrencilerin birçoğu aile evlerine dönmek zorunda kaldı. Odalarından çıkartılan öğrencilerin birçoğunun ders kitapları bu yurtlarda kalmışken ve öğrenciler 2020 bahar yarıyılının müfredatını takip edebilmeleri için ihtiyaç duydukları kaynakların önemli bir kısmını aile evlerine taşıyamamışken derslere çevrimiçi bir şekilde internetten devam edilmesi kararı alındı.

Bu, özel işletmelere kamu sağlığını ilgilendiren zorunluluklar getirmek yerine öğrencileri devlet yurtlarından çıkarmayı tercih eden rejimin, gençlere dönük ikinci saldırısıydı. Zira birçok öğrencinin elinin altında ne bir bilgisayar, ne erişilebilir internet olanakları, ne de çalışmaya ve ders takip etmeye elverişli bir ortam var. Bütün bunlar düşünülmeksizin alınan kararlar, milyonlarca yoksul ve emekçi öğrencinin kayıp bir yarıyıl yaşamasına neden olacak. Bunların üzerine YÖK ve üniversite senatoları aldıkları kararla, geleneksel sınav sistemini sürdürmeye çalışacaklarını; yani pandemi şartları altında dahi öğrencileri performans odaklı bir neoliberal rekabetin örülmesiyle değerlendireceklerini beyan etmiş oldu.

Okul kaynaklarının fiilen kullanılamadığı, eğitimin niteliğinin düştüğü, öğrencilerin pandeminin yıprattığı psikolojilerine rağmen ödevler ve sınavlar aracılığıyla yarışmaya ve başarılı olmaya zorlandığı bu durum, eğitim sisteminin senelerdir süren krizinin derin bir sonucundan başka bir şey değil. Ne okul işçilerini, ne öğrencileri, ne de öğretmenleri odağına almayan rejimin eğitim politikaları ile üniversite senatolarının kararları bir kere daha gösteriyor ki, Milli Eğitim Bakanlığı ile YÖK sürece dair hiçbir plana sahip değil ve sadece günü kurtararak ilerlemeye çalışıyor. Bu esnada ise ne okul işçilerinin sağlığını koruyabiliyor, ne öğretmenlerin demokratik ve sosyal haklarına saldırmadan durabiliyor, ne de öğrencileri ekonomik bir darboğaza ve verimsiz koşullara mahkum etmeden politika üretebiliyor.

Barış talep eden bir bildiriye imza attıkları gerekçesiyle akademisyenlere karşı bir cadı avı başlatıp onları mesleklerini icra etmekten men eden başkanlık rejimi, şimdi bu pandemiyle mücadele edebilmek için savaş ilan ettiği akademinin üzerinde yükseldiği bilimsel birikimin kullanılmasına ihtiyaç duyuyor. Ancak başkanlık rejiminin bu tip bir çözüm yolu sunabilme kapasitesi yoktur. Rejim pandemiyle savaşında tıp bilimini değil ancak camilerden okunan duaları kullanmayı tercih etmiştir. Rejim, çevresinde kümelenen oligarşinin zenginleşme kaynakları kesintiye uğramasın diye işçiler ile gençlerin kesintisiz sömürüsünü sürdürme telaşındadır. Bu rejimin geleceğimizde hiçbir yeri yoktur, olmamalıdır.

Bu nedenle Zırhlı Trenciler atölyelerde ve fabrikalarda sopa zoruyla çalışmaya mahkum edilen işçi gençliği, bilgisayarları başında kariyer vaadleriyle hala sınavlarda performansını kanıtlaması istenen öğrenci gençliği, finans elitlerinin varsıllaşma süreci akamete uğramasın diye işiyle ilişiği kesilen işsiz gençliği, pandeminin sosyal sonuçlarını bir felakete dönüştürmekte kararlı olan Türk kapitalizmine ve başkanlık rejimine karşı ortak bir mücadele programı etrafında birleşmeye ve seferber olmaya çağırıyor.

Taleplerimiz:

  • Parasız sağlık hizmeti sağlansın! Özel hastaneler kamulaştırılsın! Revirsiz okul kalmasın! Üniversitelerdeki mescitler acil sağlık merkezlerine dönüştürülsün!
  • İşten çıkarmalar ve ücretsiz izin uygulaması yasaklansın! Bütün öğrencilere mezuniyet sonrası iş güvencesi! Derhal bir kamu çalışma program oluşturulsun ve işler 6 saat 4 vardiya olmak üzere paylaştırılsın! İşsizlik fonu sermaye için değil işsizler için kullanılsın!
  • Ucuz ve genç emek-gücü sömürüsüne son! Esnek, güvencesiz ve sağlıksız çalışmaya hayır! Patronların ve rejimin zorunlu çalışma planlarına karşı insanca yaşama hakkı!
  • Rekabetçi eğitim ve öğrenci modelleri çöpe! Performans değil yetenek odaklı bir eğitim modeli! Üniversiteye sınavsız giriş hakkı! Sınavsız ders geçme hakkı! Üniversitelerde sermaye için değil, bilim için üretim! Üniversitelerde kapitalizmin değil, toplumun ihtiyaçları için üretim!
  • Pandemi bir kere daha bilimsel eğitimin neden bir zorunluluk olduğunu ispatladı: Evrim teorisi müfredata eklensin! Hurafeler müfredattan dışarı! Laik, bilimsel, anadilde eğitim!
  • Hapishaneler bugün salgının neden olacağı bir katliam tehdidiyle yüz yüze: Tutuklu öğrenciler serbest bırakılsın! Cezalar silinsin!
  • Yurtların kapılarını öğrencilere yeniden açın! Barınma haktır: Yurtlar parasız olsun!
  • Geleceğimiz bize aittir! Geleceğimize dair kararların YÖK, MEB, rektörlükler, mütevelli heyetleri ve üniversite senatoları tarafından alınmasına son! Okullarda öğrenci ve işçi denetimi için ileri!