Evleri yıkıldığı, üzerlerine kimyasal bombalar yağdığı, savaş esnasında ölme tehlikeleri bulunduğu için Türkiye sınırını geçmek zorunda kalan Suriyeli mülteciler sınırı geçmeye başladıkları günden beri patronların ucuz emek gücü kaynağı olmuş durumdalar. Bir yandan kimi çevreler tarafından “pis, aşağılık Araplar”, başka kimi çevreler tarafından “Erdoğan’ın oy toplamak için Türkiye’de tutup vatandaşlık verdiği alçaklar” olarak nitelenen Suriyeliler öte yandan –ve gerçekte- Türkiye kapitalizminin ihtiyaç duyduğu ucuz ve güvencesiz emek gücünü sağlıyorlar. Öyle ki çoğunluğu tekstil atölyelerinde çalışan bu insanlar çoğu zaman patrondan değil hakkını maaşını bile alamıyor. Fakat bu da yetmemiş olacak ki patronlar artık en gençlerin peşinde. Zira son gelen haberlere göre Antep’te 5 yaşındaki çocuklar tekstil sektöründe çalıştırılmakta.

Sanayi devriminin başladığı tarihlerde İngiltere’de bir şehir olan Manchester’da ilksel sermaye birikiminin gerçekleşebilmesi için kendi atölyelerinde çalışan zanaatkârların, fabrika sisteminin ekonomik baskıları ile atölyelerinden koparılması ve fabrikalarda çalışmaya zorunlu kalması gibi tarihsel bir olgu ile bir benzerlik kurabiliriz belki. Yalnızca bu sefer kapitalizmin tüm Dünya’ya yayıldığı bir evredeyiz. Çok büyük bir çoğunluğu halihazırda işçi olan insanların savaş nedeniyle evlerini kaybedip başka bir ülkeye göçmesi ile karşı karşıyayız. 17. yüzyılın sonunda olduğu gibi üretim araçalarına sahip olanlar ekonomik zorla onlardan koparılmıyor, halizhazırda işçi olanlar savaş zoruyla başka bir ülkede daha kötü koşullarda çalışmaya zorlanıyor. Modern işçi sınıfı doğmuyor, mevcut işçi sınıfı yıkıma uğruyor. Karşımızda çürümüş bir kapitalizm var ve insanlığın büyük bir bölümüne sunabildiği iki yüzyıl öncenin koşulları.

“Manchester ile civar yerlerdeki 350.000 işçinin neredeyse hepsi, berbat durumda olan, rutubetli, pis kulübelerde yaşıyorlar. Kulübeleri çevreleyen sokaklar çoğunlukla düşünülebilecek en acınası ve pis koşullarda; havalandırma hiç mi hiç düşünülmemiş, ilgilendikleri tek şey müteahhidin kazandığı kâr.” diye yazıyordu bilimsel sosyalizmin kurucularından Friedrich Engels, 1844’te, Manchester tekstil sanayisini tasvir etmek için. Tabi bizim o kadar uzağa gitmemize gerek yok içinde çalıştığımız ya da yanından geçtiğimiz tekstil bölgeleri de şu an bu tanıma uyacak çehrede.

Erkek çocuklar fırın, atölye, bakkal gibi yerlerde, kız çocuklar ise ev içinde çalıştırıldığı Antep’te patronlar eve dikim işi de veriyorlar. Şahin Bey ilçesi Vatan mahallesinde çocuklar hafif tekstil, fermuarcılık, boncuk işleme gibi yan tekstil işleri yapıyor. Bütün bu işler sonucunda günde ortalama 5 lira kazanıyorlar. Türkiye’de bulunan 3 milyon Suriyeli göçmenin 325 bin 140’ının Antep’te yaşadığını, bunların yarısından fazlasının 18 yaş altındaki çocuklar olduğunu hatırlamak kaç çocuğun bu durumda çalıştığı ile ilgili bize ufak bir ipucu verebilir.

Fakat çocuk işçilik yeni bir olgu değil, Türkiye’nin bir bölgesine özgü bir durum hiç değil. 2005 tarihli Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu(UNICEF) raporuna bakacak olursak Asya’da yaşları 5 ile 14 arasında değişen 127.3 milyon çocuk işcinin çalıştığını, Afrika’da çalışan 48 milyon çocuk işçinin üçünden birinin 15 yaşının altında olduğunu, Latin Amerika, Afrika ve Pasifik ülkelerinde yaklaşık 17.4 milyon çocuk işçinin olduğunu görebiliriz. Rapor on iki yıl öncesinin raporu aradan geçen sürede kapitalizmin ne yöne evrildiğine bakacak olursak istatistiklerin şu an çok daha vahim olduğunu düşünebiliriz.

Hâl böyle olunca Erdoğan’ın “3 milyon Suriyeli için 25 milyar dolar harcandı” sözleri akıllara bu paranın nereye nasıl harcandığı sorusunu getiriyor. Yayılmacı heveslerle eğitip donattığı ve Suriye’nin içine sürdüğü ‘Bayırbucak Türkmenlerine’ mi gitti? Yoksa Suriyeli çalıştırsalar da yeterince kâr edemedikleri için patronlara ödenen teşviklere mi? Cevabı öğrenmenin tek yolu hükümetin hesap defterlerini açması. Ayrıca yasaların uygulanıp çalışma yaşının altında ve kaçak işçi bulunduran işletmeler, evlere iş verenler dahil, cezalandırılmalı. Suriyeli işçilere sendikalaşma hakkı tanınmalı.