Sömestr tatilinde okul harçlığını çıkarmak için İstanbul’a gelen tıp öğrencisi Remzi Ersu, çalıştığı inşaatta beton bloğun üzerine düşmesi sonucu hayatını kaybetti. Onun üzerine düşen beton blok sadece bir çimento-kum karışımından ibaret değildi aslında, başka bir sürü genç gibi Remzi’yi de harçlığını çıkarabilmek çalışmak zorunda bırakan, okurken işçileşen bir gençlik yaratan kapitalizmin somut hali. Sürekli söylenegelen bir söz olan ‘’Tıp kazan hayatın kurtulsun’’ sözünün doğru olmadığının Remzi de farkındaydı. Bölümü kazanmıştı ancak hayata tutunmak için çalışması gerekiyordu. Çalıştı da ancak iş cinayetine kurban gitti.

Bu olaydan yaklaşık iki ay sonra başka bir gencin ölüm haberini aldık. Kayseri’de YGS’den düşük puan aldığından dolayı on sekiz yaşındaki Ömer Faruk Duranoğlu, polis memuru babasının tabancasıyla yaşamına son verdi.

Ömer Faruk’un acı haberinden sonra başka bir acı haber Silopi’den geldi. Kimi çevrelerin ‘kaza’ diyerek bahsettiği bu acı olay aslında katliamdan başka bir şey değil. Furkan ve Muhammed Yıldırım adında ki iki kardeş Silopi’de ki evlerinde uyurken gece yarısı evlerine giren zırhlı aracın altında kalarak hayatlarını kaybettiler. 6 ve 7 yaşında ki iki kardeş iki küçük kardeş. Başka bölgelerde ki yaşıtları çocukluklarını yaşarken onları farklı bir geleceksizlik bekliyordu. Bölgede aylardır süren ve yüzlerce insanın ölüp, binlerce insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığı savaşın iki kurbanı şimdi de iki küçük kardeş. Ertesi gün okula gidecek olan, çantalarını akşamdan hazırlamış iki küçük kardeş. Onların yaşamlarını, hayallerini gece yarısı aniden karabasan gibi gelerek ellerinden alan dört polis araçtan çıkarak kaçıyorlar. Suçlu olduklarını bildiklerinden kaçıyorlar. Öldürüldükten sonra da morgda alıkonarak ailelerine verilmemek vardı onların geleceksizliklerinde. Ailesi cansız bedenlerini görmek istediğinde elle iteklenerek alıkonmak.

Anaokulunda iki kardeş, bir üniversite hazırlık öğrencisi ve bir üniversite öğrencisi. Farklı kuşaklar, farklı bölgeler, ama ölümlerin kapısı hep aynı yere çıkıyor: Savaş taraftarı, yoksulluk üreticisi kapitalist sistem. Bu sistem bize bir gelecek vaat etmiyor; işsizlik, ölüm ve sömürüden başka. Bunun farkında olan ve imkânı olan ya da olmayan gençlik ülkeden zorla sürgün edilmeyi göze almış durumda. Kendilerine olumlu bir şeyler vaat etmeyen geleceksizlikten kurtulmanın yolunun bu sürgün olduğu düşüncesi özellikle gençlerin aklını kurcalayan bir çözüm. İnsanların çoğu isteyerek göç etmez başka ülkelere, zorla sürgüne gönderilmez. Bu durum zorunluluktan kaynaklanıyor. Bunun için dolar biriktiren insanların sayısı da az değil. Ancak dünyanın genel durumuna bakıldığında Amerika’da Trump gibi bir manyağın, Fransa’da ise patronların adayı Macron’un başta olduğunu göz önünde bulundurmakta fayda var. Diğer Avrupa ülkelerinde de durum pek farklı sayılmaz. Bu düzenin değişmesinin tek yolu mücadele etmekten geçiyor. Belki Remzi’yi, Ömer Faruk’u, Furkan ve Muhammedi kurtaramadık ama başkalarını kurtarmak bizim elimizde. Bu düzeni değiştirmek için mücadele etmek insanın sadece kendisi için değil başka insanlar için de güzel şeyler hayal etmesi demektir. Bize artık bir şey vaat etmeyen bu düzeni değiştirmek bizim ellerimizde olan bir şey. Yeter ki mücadeleye inanalım.