Seçimlerin ardından

Ali Kemal

7 Haziran 2015 Genel Seçimlerine iki olay damga vurdu. Birincisi Kürt Siyasal Hareketi, onlarca yıldır ırkçı ve sömürgeci politikalara karşı sürdürdüğü mücadelesini, Türk emekçilerin de desteği sayesinde HDP’nin seçim barajını aşmasıyla meclise girmekle taçlandırdı. İkincisi ise, 13 yıldır tek başına iktidar olan, emekçi sınıfların baş düşmanı AKP meclis çoğunluğunu kaybederek tek başına iktidar olma şansını büyük ölçüde kaybetti. Artık rejimin baskısının bir nebze kırılabileceği bir döneme girilme emareleri görülüyor. İşçi sınıfının mücadelesini yükselteceği ve örgütleneceği yeni bir dönem önümüzde duruyor.

Ulusların eşitliği ve emekçilerin birliği şiarı barajı yıktı

HDP’nin seçim barajını aşarak meclise girmesi, Kürt siyasi hareketi ile Türk emekçilerinin kurmuş olduğu fiili bir ittifak sayesinde mümkün oldu. HDP, her ne kadar emekçilerin temsilini üstlenememiş ve parti programında işçi sınıfının devrimci taleplerine yer vermemiş olsa da, bu seçimlerde Kürt ve Türk emekçileri, patronların hükümeti olan AKP’yi geriletmek için bu seçimlerde HDP’ye destek verdiler. Böylece antidemokratik seçim barajı aşıldı.

Her seçim sonrası artan bir kibir ve hırsla emekçilere karşı daha saldırgan politikalar uygulamaya koyan AKP, HDP’nin barajı aşması sonucunda meclis çoğunluğunu kaybetti.Seçim kaybetmeyen AKP “efsanesi”, ulusların ve emekçilerin birliği sayesinde tek darbeyle yıkıldı. Artık AKP, meclis çoğunluğuna sahip olmadığından, ancak diğer partilerin desteğiyle bir azınlık hükümeti ya da bir koalisyon hükümeti kurabilir. Diğer partilerin seçim öncesi söylemlerine bakılırsa, AKP’nin bu yolla iktidarda kalması mümkün görünmüyor. Fakat burjuvazinin basıncı altında kalmaları halinde bu partilerin, tüm eski söylemlerini hiçe sayarak AKP’ye destek verebileceklerini de göz ardı etmemek gerekir. Çünkü en sonunda bu partiler, benzer çıkarlara sahip sınıf sektörlerini temsil eden düzen partileridir.

 

Hükümet senaryoları

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümeti kurma görevini, AKP’li bir milletvekiline verecektir. Bu isim, Davutoğlu olabileceği gibi, Davutoğlu’nun seçim başarısızlığından sorumlu tutulması nedeniyle başka bir isim de olabilir. Ancak bu ismin kuracağı bir AKP azınlık hükümetine diğer partilerden destek gelmesi çok zor görünüyor. Bu durumda AKP ile diğer partilerle arasında koalisyon olasılıkları gündeme geliyor.

MHP, daha şimdiden hiçbir koalisyonda yer almayacağını açıklayarak, koalisyon pazarlıklarında elini güçlendirme arayışında ve Erdoğan’ın aktif siyasette devre dışı kalmasını, AKP ile koalisyon için bir ön şart olarak ileri sürüyor. AKP’nin koalisyona yanaşmaması halinde ise, erken seçim kozunu oynayarak AKP’den daha fazla oy çalarak daha güçlü bir şekilde koalisyonda yer alma hesapları yapıyor.

HDP ise, seçimlerden önce açıkladığı üzere, Erdoğan’ın başkan olmasına imkan verecek her türlü tutumdan kaçınıyor. Demirtaş, birkaç kere AKP ile işbirliği yapmayacağına açıklamış olsa da, koalisyon olasılığını tamamen dışlamadı. Ancak Erdoğan’ın müzakerelerin sona erdiği yönündeki sözleri ve milliyetçi bir tutum takınması, AKP-HDP koalisyonu ihtimalini zayıflatıyor.

CHP ise, 13 yıldır baş rakibi olan AKP ile koalisyon kurma düşüncesinde değil ve AKP’nin hükümet kuramaması halinde hükümeti kurma şansını elde etmeyi bekliyor. Kılıçdaroğlu ile İstanbul İl Başkanı Karayalçın’ın açıklamaları da, CHP’nin, MHP ve HDP ile bir asgari demokratik geçiş programında anlaşarak onların desteğiyle kısa süreli bir azınlık hükümeti kurmak amacını taşıdığını ortaya koyuyor. Bu azınlık hükümeti, seçim yasası başta olmak üzere çeşitli demokratik adımlar atarak ülkeyi yeni seçimlere hazırlayacak. Ekonomi ise uluslararası sermayenin ajanı ve AKP’nin neo-liberal politikalarının öncüsü Kemal Derviş’e emanet edilecek. Medya tarafından pompalanmaya başlanan bu planın kusuru, AKP hükümeti kuramasa bile, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm teamülleri bir kenara bırakıp,hükümeti kurma görevini Kılıçdaroğlu’na asla vermeyeceği gerçeğidir. Ancak, her fırsatta istikrar için başkanlık sistemini istediğini belirten Erdoğan’ın, sırf “AKP hükümeti kuramıyor” diye diğer parti liderlerine hükümeti kurma görevini vermeyerek ülkeyi bir rejim krizine sürüklemesi, bu söylemiyle açıkça çelişecek ve olası erken seçimlerde ağır yara almasına yol açacaktır. Bu nedenle AKP’nin hükümeti kuramaması durumunda, burjuvazinin de baskısıyla Erdoğan’ın hükümeti kurma görevini CHP liderine vermek zorunda kalması çok düşük olsa da, ihtimal dahilindedir.

 

Başkanlık hayal mi?

AKP, bu seçimlere Erdoğan’ın başkanlık rejimi isteğini yerine getirmek amacıyla, Anayasayı değiştirebilmek için gerekli olan en az 330 milletvekilinden oluşan bir meclis çoğunluğunu elde etme hedefiyle girdi. Ne var ki Davutoğlu’nun sözde liderliğindeki parti, bu hedefin oldukça uzağında kaldı. Görünen o ki, başkanlık sistemi bu meclis aritmetiğinde mümkün değildir. Ancak bu olgu, başkanlık sisteminin hayal olduğu anlamına gelmiyor.

AKP’nin önünde iki seçenek bulunuyor : Ya Cumhurbaşkanı Erdoğan, başkanlık rejiminde ısrar ederek mümkün olan en kısa zamanda erken seçim kararı verecek ya da Erdoğan geriye çekilerek Erdoğansız bir AKP, ister azınlık hükümeti ister koalisyon olsun iktidarda kalmaya devam edecek. Erdoğan’ın başkanlık rejiminden vazgeçerek; parlamenter sisteme uygun, tarafsız ve partilerüstü bir cumhurbaşkanı konumuna yükseleceğini beklemek saflık olur. Kuşkusuz Erdoğan, kişisel ve çevresindeki kliğin çıkarlarını sonuna kadar savunmak için, erken seçim dahil her türlü ayak oyunlarıyla başkanlık rejiminin önünü açmaya çalışacaktır. Burjuvazinin bazı sektörlerinin, Erdoğan’ın etrafında şekillenen ve başkanlık sistemi dayatmasıyla ifade bulan kendilerini dışlayıcı ve otoriter yönetim anlayışına karşı muhalefeti, AKP içinde Erdoğan’a karşı bir sesin yükselmesini tetikleyebilir mi? İktidarı tamamen kaybetme tehdidi altındaki AKP, burjuvazi sektörlerine güven vermek için, yoluna Erdoğansız devam edebilir mi? Bu sorulara olumlu yanıt vermek, mevcut koşullarda çok zor. Çünkü AKP, bugüne kadar Erdoğan’ın mutlak liderliği üzerinde yükselmiş bir hareket ve emekçiler için daha çok yoksulluk ve sömürü anlamına gelen Erdoğan’ın “Yeni Türkiye” projesinden başka bir gündeme sahip değil. Dolayısıyla AKP’nin her türlü koalisyon ve azınlık hükümetini baştan reddederek erken seçimlere gitmesi yüksek ihtimal olarak görünüyor. Nitekim Erdoğan’ın Başdanışmanı Yiğit Bulut ile milletvekili Burhan Kuzu’nun açıklamaları bu ihtimali kuvvetlendiriyor. Bu kişilere kalırsa tek parti iktidarının oluşmamasının ve istikrarsızlığın sorumlusu, parlamenter sistemdir ve ancak başkanlık sistemine geçilerek istikrar sağlanabilir ve ülke ekonomisi büyüyebilir.

Dolayısıyla başkanlık sistemi tehdidi, bu seçim sonuçları üzerine uzak bir ihtimal haline gelmiş;fakat tümüyle bertaraf edilmemiştir. Emekçiler için, örgütlenme hakkının daha fazla tahribi ve sömürü koşullarının ağırlaştırılması anlamına gelen başkanlık sistemine, seçimlerle değil, sadece kitlelerin işyerlerinde ve mahallelerindeki kararlı mücadelesiyle engel olunabilir.

Önümüzde yeni bir dönem, yeni görevler duruyor

HDP’in meclise 79 milletvekiliyle güçlü bir şekilde girmiş olması, şüphesiz emekçilerin haklı mücadelesinde bir kazanımdır. Geleneksel olarak Kürt ulusal Hareketi’ni temsil eden HDP, Türk emekçiler ile Kürt emekçiler arasında etnik kutuplaşma temelinde oluşturulan yapay duvarları “Türkiyelileşme” projesiyle yerle bir etti. Böylece farklı uluslardan emekçiler arasında birliğin sağlanması için bu sonuç, önemli bir başlangıç oldu.

Öte yandan HDP’nin barajı aşıp meclise girmesi, işçi düşmanı AKP tek parti iktidarına son vermesi bakımından son derece önemlidir. Böylece önümüzdeki dönemde, kıdem tazminatı hakkının gasbedilmesi gibi işçi sınıfına karşı hazırlanmakta olan yeni saldırı dalgaları, bir nebze olsun ertelenmiş olacak. Kurulacak olan burjuva hükümetin –tâbi eğer başarılırsa- toplumsal saldırıları, sağlam bir çoğunluğa sahip olmadığından işçi sınıfının mücadelesiyle geri püskürtülebilecek.

Radikal demokrasi anlayışını benimseyen HDP’ye göre işçi sınıfı; çevreciler, LGBTİ’ler, kadınlar gibi diğer toplumsal gruplarla eşitve “ayrıcalıksız” bir bileşen. Bu anlayışın bir sonucu olarak işçi sınıfının devrimci talepleri HDP’nin programında yer almıyor.HDP’den sosyalist görevleri yerine getirmesi gibi bir beklentimiz yok. Tüm bunlar, HDP’nin meclise girmiş olmasının önemli bir adım olmakla beraber, işçi sınıfının haklarını savunmak ve yeni mevziler elde etmek için yalnızca kendi mücadelesine güvenmesi gerektiğini gösteriyor.

Bu yeni dönemde AKP, öyle ya da böyle iktidara tutansa dahi, emekçiler üzerindeki baskı ve saldırılarını aynı ölçüde sürdüremeyecek. Çünkü bu burjuva partisi, sağlam bir çoğunluğa dayanmıyor ve İstanbul sermayesi gibi burjuvazinin bazı sektörlerinin desteğini kaybetmiş gibi görünüyor. Bu durumda burjuvazi yönetim kriziyle cebelleşirken, işçi sınıfının önünde bu ortamdan yararlanarak ayağa kalkma, yeniden örgütlenerek mücadeleyi yükseltme fırsatı bulunuyor. 13 yıldır geri çekilen sınıfımızın, ileri atılma zamanı artık gelmiştir. Bizlere düşen, tüm gücümüzle sınıfımızın birliğini ve örgütlülüğünü sağlamak ve yeni mevziler elde etmek için durmaksızın çalışmaktır.

CEVAP VER