2011 baharında, Esad diktatörlüğünü protesto eden kitlelere rejim tarafından ateş açılmasıyla, Suriye Devrimi alevlendi. Suriye halkının, demokrasi ve özgürlük talepleri katliamlarla bastırılmaya çalışıldı. Aynı yılın yaz sezonunda kitleler silahlanarak Esad rejimine karşı mücadelelerini korumaya devam ettiler. Emperyalist güçler de çıkarları doğrultusunda rejime veya İslamcı muhalefete destek oldular ve savaşa yeni oluşumlar katıldı. (El-Nusra, İŞİD vb.)

Suriye İç Savaşı’nın insanlığa yükü çok ağır; tahminlere göre bugüne dek 500 bini aşkın kişi öldü, 5 milyondan fazla Suriyeli ise ülkesini terk edip başka bir ülkede mülteci olarak yaşamını sürdürmek zorunda kaldı. Türkiye’de, 2018 kayıtlarına göre, 3,5 milyona yakın Suriyeli mülteci bulunuyor. Ülkelerinden geldiklerinde geçici kamplarda tutulan mülteciler, değişen göçmen politikaları ile bu kamplardan şehirlere taşındılar. Artık onlara sunulan izole, insanlık onurunu hiçe sayan kamplarda yaşamak zorunda bırakılmıyorlar.

Fakat şimdi ise onları izole etmeye çalışan, onların sınıf kardeşimiz olduğu gerçeğini reddeden toplumun bazı kesimleri tarafından baskılanıyorlar. Bu milliyetçi ve ırkçı görüşler esasında burjuva medyadan beslenmeye devam ediyor. Burjuva medyası; Suriyeli mültecilerin vatandaşların işlerini “çaldığını”, vergilerle devletten yardım aldığını yani onların vergilerini “çaldığını”, yine aldıkları yardımların ayda kişi başına binlerce lira olduğunu, Suriyeli öğrencilerin üniversitelere sınavsız yerleştiklerini ve Suriyeli mültecilerin kendi ülkelerinde savaşmayıp yaşamlarını farklı ülkelerde sürdürmeye çalıştıkları için korkak olduğunu ileri atıyor. Halbuki Suriyelilerin aldıkları aylık yardımlar Sosyal Uyum Yardımı adı altında Kızılay’ın dağıttığı kartlarla sağlanıyor. Bilindiği kadarıyla bu yardım aylık 120 TL olarak belirlenmiş ve finansörlüğü de AB üye ülkeleri tarafından üstlenilmiştir. Ayrıca bu yardım her Suriyeli mülteciye değil; ev, araba, dükkan gibi değerli mal varlığı olmayan ve işsizlere verilmektedir. Suriyeli mültecilerin iş olanakları da kısıtlı olmakla beraber; sigortalı çalıştırılmadıkları için ucuz işgücü olarak işverenler tarafından sömürülmeye daha da açıktır.

Daha iyi yaşam koşulları adına Türkiye’de çalışmak isteyen bir mülteci, işverenler tarafından Suriyeli olduğu için daha az maaş ve daha az sosyal hakla ekmek parasını kazanmak adına emeğini sefalete açmak zorundadır. Ülkelerindeki katliamların sonucu yarıda bıraktığı eğitim hayatını üniversite düzeyinde devam ettirmek isteyen bir öğrenci; diğer bütün yabancı öğrenciler gibi Yabancı Uyruklu Öğrenciler Sınavı’nda başarılı olmak durumundadır.

Yukarıda anlattığımız yanlış iddia ve haberler ne yazık ki sadece medyayla sınırlı değildir, fakültelerde de aynı durum gözlenebilmektedir. Suriyeli öğrencilere karşı oluşan baskıcı tutum, ırkçılık ve düşmanlık temellidir. Duyduklarına inanmayı araştırmaktan daha uygun görmek üniversite öğrencileri arasında da popülerlik kazanmış, üniversitelilerin, genç yaşta gözleri önünde tanıdıklarının can verdiğini gören insanlara karşı bir cephe almasıyla sonuçlanmış durumdadır. Fakültelerde kol gezen faşist gruplar, Türkiye’de yaşanan her sorunu Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye iltica etmek zorunda kalmasına bağlayarak her geçen gün bu cepheyi daha büyük ve daha vahşi hale getirmeye çalışmaktalar. Tüm bunlar yaşanırken hükümet “barış getirmek” için askerlerini Suriye topraklarına sürerken, hiçbir zaman Esad rejimini karşısında taraf almamış, yalnızca YPG güçlerine saldırmıştır.

Her dara düştüğünde yine Erdoğan ve yandaşları, mültecilerin onlara ne kadar “pahalıya mal olduğundan” söz etmeyi bırakmamış, bozuk siyasetlerini savaştan kaçarak yaşamaya çalışan insanların ardına saklamaya çalışmışlardır. Bildiğimiz gibi, Şubat ayının başında mültecilere kalıcı konutlar sağlayacağını vaat eden Erdoğan, 21 Haziran tarihinde “Seçimlerden sonra mültecileri geri gönderebiliriz” açıklaması yapmıştı. Sınıf kardeşlerimize karşı sevgisi bu kadar yoğunsa; neden bize yaptığı gibi, onları da yoksulluğa terk ediyor? İşte tek adam rejiminin iki yüzlü dış ve iç politikaları. Yapılması gereken hükümetin emperyalist çabalarını alkışlamak değil, görmek ve teşhir etmektir. Bu ülkedeki ekonomik krizin, işsizliğin sebebi Tek Adam rejimidir. Her şeylerini bırakıp gelen insanlar değil… Sınırın ötesi veya berisi fark etmez, hepimiz aynı coğrafyanın emekçisiyiz.