Ölmek 10, yaralanmak 5 bin lira

Emek gücünden başka satacak bir şeyi ve başka hiçbir geçim aracı olmayan insanlara işçi ya da proleter denir. İster büroda çalışsın, ister fabrikada, ister yeri süpürsün, ister bilgisayar kullansın emeği tek geçim aracı olan insanlar her zaman işçidir. İşçiler genelde birikim yapamaz, yapsa da çok kısıtlı şartlar altında yapar ve kriz dönemlerinde bunu kaybeder.

Geçimini elinde bulundurduğu sermaye ile sağlayan, bu sermaye sayesinde işçileri sömürerek para kazanan ve birikim yapabilen insana patron ya da burjuva denir. İster laik olsun ister dindar, ister iyi niyetli olsun ister kötü, patron patrondur. Kapitalizmin işleyişi gereği sermayesini büyütmek, kriz zamanlarında onu işçilere karşı korumak zorundadır. İşçiler onun için insandan çok sermayenin bir bileşenidir. Patron için fabrikasındaki makine, onu kullanan işçiden çok da farklı değildir. Makinelerin çalışmaya devam edebilmesi için belli bakım masrafları vardır, işçilerin çalışmaya devam edebilmesi için belli geçim masrafları vardır. Patron bunları düşürebildiği en alt seviyede tutar böylece kâr eder. Bu patronun iyi ya da kötü niyetli olması ile çoğunlukla ilgili değildir sistem böyle işler. Tabi böyle bir sistemi işleten patronun iyi olduğunu düşünmek epey zordur.

Türk devleti kurulduğu günden beri patronların yanında yer almıştır. Ne işçiden yanadır ne de sınıfların üzerindedir. İşçi sınıfı örgütlenerek patronlar için tehdit oluşturduğu zaman tarafsız numarası yapar, işçi sınıfını bölmek için patron-işçi karşıtlığını Müslüman-laik, Atatürkçü-dindar vb sunî oluşturulmuş karşıtlıklara dönüştürür.

Bu devleti yöneten AKP hükümetinin bugüne kadar ayakta kalabilmesinin nedeni zora girdiği her an TÜSİAD’ı ile MÜSİAD’ı ile desteklenmesi, işçi sınıfına yaptığı saldırılar ölçüsünde patronlar sınıfı olan burjuvaziden tam destek görmesidir.

Mademki patronlar için işçiler, sermayeden başka bir şey değiller; bu, hükümet için de böyledir. Hükümet de işçi çalıştırmaktadır. İşçilerin makineler gibi yenilenebilmesi için çocuk sahibi olmaları gerekmektedir. Bu çocuklar da hükümet ve patronlar için yatırım, faizi alınacak bir para veya buna benzer bir şeydir.

İşte durum böyle olunca hükümetin Aladağ’da ihmâl, bakımsızlık ve umursamazlık yüzünden çıkan yangında hayatını kaybeden on biri çocuk biri eğitmen toplamda on iki kişinin ailesine onar bin lira, yaralanan yirmi dört çocuğun ailesine ise beşer bin lira para vermeyi yeterli görmesi şaşırtıcı değildir. Hükümet için onlar yalnızca kaybedilmiş sermaye, başarısız yatırımlardır. Değerleri biçilmiştir.

Bizim içinse onlar yanlarında yaşadığımız insanlar, arkadaş olduğumuz, okullarımızda gördüğümüz yüzler. Biz ile onlar arasında ayrım yok çünkü her birimiz yurtlarımızda yanarak, her gün geçtiğimiz sokaklarda bombalı saldırılar ile, çalıştığımız iş yerinde ‘kazalar’ ile ölebiliriz. Ne de olsa hiçbirimiz saraylarda kalmıyoruz, hiçbirimizin geçtiği yollar bir saat öncesinden trafikten temizlenmiyor. Öyleyse arkadaşlarımız için bir kez daha haykıralım:

Tüm özel yurtlar öğrenci denetimi altında kamusallaştırılsın!

Tüm cemaatler yurtlardan dışarı! 

Haksız yere yurttan atılan öğrenciler derhal yurtlara geri alınsın! 

Her öğrenciye insanca yaşanabilecek, ücretsiz yurt hakkı verilsin!

Yurt yangınından sorumlu olanlar, başta Milli Eğitim Bakanlığı makamında olanlar olmak üzere derhal istifa etsin ve yargılansın!

CEVAP VER