15 Temmuz tarihinden bu yana AKP hükümeti, darbe girişimini fırsata dönüştürmeye yönelik pek çok adım attı. Muhalif sesleri susturma amacı güden bu adımların bir kısmını Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası’na yönelik gerçekleştirilen saldırılar oluşturuyordu. Öyle ki bu süreç içerisinde açığa alınan 11 bin 285 öğretmenin 9 bin 800’ü Eğitim-Sen üyesiydi ve bu öğretmenlerin büyük bir kısmı ise Diyarbakır’da görevliydi. Dolayısıyla devlet şiddetinin hız kesmeden devam ettiği, sokağa çıkma yasaklarının hüküm sürdüğü ve pek çok ilçenin harabeye döndüğü bölgedeki olumsuzluklara, binlerce öğrencinin öğretmensiz kalması da eklendi. Yaşananların ışığında ise Türkiye genelinde 1 milyonu aşkın öğrenci 2016-2017 eğitim-öğretim yılına öğretmensiz başladı.

Her ne kadar ihraçlar FETÖ soruşturmalarıyla birlikte hız kazanmış olsa da sendikal mücadele yürüten öğretmenlere yönelik baskılar, 15 Temmuz tarihinden çok daha öncesine dayanıyordu. Öyle ki bugüne kadar pek çok öğretmenin muhalif duruşundan dolayı sürüldüğü, derslerinin bir kısmında din bilgisi işlemeyi reddettikleri ve öğrencilerini kızlı erkekli oturttukları için sınıflarının ellerinden alındığı bilinen bir gerçekti. Fakat son dönemlerde yaşananlar, var olan bu baskıların çok daha ileri bir boyuta taşındığını gözler önüne serdi. Örneğin Kürt illerinden birinde görev yapan Eğitim-Senli bir öğretmenin aktardığına göre bir gün kendisi, ailesiyle ilgili bazı problemlerden dolayı son dersten birkaç dakika erken çıkmak istemişti. Müdür yardımcısı ise durumu fazlasıyla hoşgörüyle karşılamış, yerine bir öğretmen tahsis edeceğini bildirmiş ve hatta rapor almasına dahi gerek olmadığını söylemişti. Fakat aynı müdür yardımcısı, öğretmenin okuldan ayrılması ile birlikte hakkında tutanak tutmuş ve bir sonraki gün raporunu görmek istemişti. Dolayısıyla yaşananlar, sendikal mücadele yürüten öğretmenlerin gördükleri baskıların usulsüzlükte sınır tanımadığını bir kez daha kanıtlıyor.

Açığa almalar ile birlikte artan gözaltılar, tutuklamalar, maaş kesintileri, sözleşmeli öğretmen alımlarının yaygınlaşması ve KPSS’ye ek olarak mülakat uygulamasına geçilmesi önümüzdeki dönemde de muhalif bir duruş sergileyen öğretmenlerin yaşadıkları sorunların son bulmayacağının aksine katlanarak artacağının sinyallerini veriyor. Bizler, eğitimin gitgide muhafazakârlaştığı ve sermayedarların güdümüne sokulmaya çalışıldığı bu dönemde hükümetin gölgesinde kalmayarak muhalif kimliklerinden ödün vermeyen öğretmenlerimizin yanındayız. Dolayısıyla okulun bileşenleri olarak mücadelelerimizi ortaklaştırmaya, kitleselleştirmeye ve her türlü baskı ve sindirme politikasına karşı direnmeye devam edeceğiz.

CEVAP VER