Eğitimde ipler koparken

AKP ve hükümet içindeki, darbe girişimi ile doruk noktasına ulaşan, çözülme devleti işlemez bir hale getirmiş durumda. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin günlük işleyişi Olağanüstü Hal(OHAL) ve Kanun Hükmünde Kararnameler(KHK) olmaksızın yürütülemez halde. Durum o kadar vahim ki Erdoğan OHAL kararını çıkartmasına imkân verdiği için darbe girişimini ‘Allah’ın bir lütfu’ olarak görmekte. Başta normal süresinden önce de bitirilebileceği iddia edilen OHAL’in uzatılması her şeyi açıklamakta.

Tablo böyle olunca, sermayedarların kâr hevesleri, hükümetlerin politik hedefleri ve Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarının beceriksizliklerinden yıllardır nasiplenen eğitim sistemi de umut verici bir hatta ilerlemiyor. 4+4+4 sistemi gündeme geldiğinde, uygulamaya geçmeden evvel epey kendinden bahsettirmişti. Çocukların erken yaşta okulu bırakmalarına, imam hatip liselerine giriş yaşının düşmesine veya meslek liselerine giriş yaşının düşürülüp çocuk emeğinin daha genç yaşta sömürüye açılmasına sebebiyet verebilme ihtimalleri ile 4+4+4 uygulamaya geçirilmiş, eğitimin niteliksiz ve yetersiz özü değişmemiş, ülkenin doğusunda yine birinci sınıftan sonuncu sınıfa bütün öğrenciler aynı sınıfa, tek bir öğretmen ile konulmuş, vergi veren ve çalışan her vatandaşın çocuğu için sahip olması gerekn parasız ve nitelikli eğitim tabi ki de uygulanmamıştı.

Bugün belki de gündemin doluluğundan olacak halk arasında fazla ses getirmeyen yeni bir uygulama Milli Eğitim Bakanlığı’nın gündeminde: 3+3+3+4. Bu uygulamaya göre eğitim dört yaşında başlayacak ve üç yıl boyunca ‘erken çocukluk eğitimi’ verilecek. Bu eğitim için anaokulları kaldırılıp, erken çocukluk eğitimi okulları açılacak ve üniversitelerde okul öncesi öğretmenliği bölümleri de erken çocukluk eğitimi bölümleri ile değiştirilecek. Sistem değişikliği ile ilgili bakanlık doyurucu bir açıklama yapmazken, değişikliğin eğitimde niteliksel bir sıçrama yaratmayacağı gün gibi ortada.

Hükümetin kendisi de tam olarak ne yaptığını bilmeyerek karanlıkta el yordamı ile dolaşıyor. Eğitime yeteri kadar bütçe ayrılmaması bir yana, eğitim hükümetin politik, patronların malî ihtiyaçlarına göre şekillendiriliyor. Yeni sistemin neler getireceğini öngörmek –hükümet bile bunu yapamazken- epey güç. Fakat bu sene ilköğretimden, liseye kadar her sınıfta uygulanan ‘demokrasi’ haftalarının bir üst versiyonu olabilir. Erdoğan’ın ‘gençliğe hitabesinin’ bulunduğu kitapçıkların dağıtıldığı, şiirlerin okunduğu, öğretmenlerin günün anlam ve önemi konuşmaları yaptığı, okulların bu ilk haftası, belki de hükümete yetersiz geldi ve bunu resmileştirdikleri, bir nevi beyin yıkadıkları bir anaokulu modelini erken çocukluk eğitimi adı altında hayal etmemeleri için hiçbir sebep yok.

Sistemin değişmesi ile beraber şu an anaokulu öğretmenliği yapmakta olanlara iki seçenek sunulacak ya ilkokul öğretmeni olarak devam edecekler ya da erken çocukluk okulunda eğitimci olabilecekler. Zaten hükümete göre çocukların başında birinin bulunması ve kalitesiyle ilkokul çağındaki çocukların bile alay konusu olan kitapları işlemesi yeterli. Anaokulu yaşındaki çocuğun ve ilkokul çağındaki çocuğun farklı pedagojik yaklaşımlara ihtiyaç duyması hükümeti ilgilendirmiyor. Hal böyle olunca da eğitim sisteminde yapılan hiçbir değişiklik, eğitimin içeriğini değiştirmiyor.

Yapılması gereken Milli Eğitim Bakanlığı’nın denetim altına alınmasıdır. Ülke çapında eğitim sistemini işletemediği açıkça belli olan bu kurum yüzünden, milyonlarca öğrenci kalitesiz eğitim görmekte, asgarî bir eğitim için paralı özel okullara başvurmaya zorlanmakta, binlerce öğretmen, varolan devasa öğretmen açığına rağmen atanamamakta, öğrenciler her seneyi akıbetleri belirsiz bir biçimde geçirmektedirler. Bu kurumun eğitim alanında çalışma yürüten sendikalar tarafından denetlenmesi ve düzeltilmesi gerekmektedir.

CEVAP VER