CHP İzmir milletvekili Ednan Arslan’ın, çalışma hayatına atılmak zorunda kalarak üniversite eğitimini bırakan gençlerin sayısıyla ilgili bilgi talebinde bulunduğu Milli Eğitim Bakanlığı’ndan ve Gençlik ve Spor Bakanlığı’ndan gelen veriler, bir kere daha olmak üzere, Türk kapitalizminin yeni kuşaklara vaat ettiği krizli ve zorlu geleceğin bir çerçevesini çiziyor.

Bakanlıkların verileri, son 5 sene içinde 1 milyon 115 bin 530 gencin, çalışarak hayatını kazanmak zorunda kaldığı için üniversite eğitimini terk ettiğini söylüyor. Yine veriler, geçinme sıkıntısı yaşadığı için eğitimini yarıda bırakan öğrenci sayısının her seneyle birlikte arttığını gösteriyor. Bunun yanı sıra, geçen yıl başvuru yapmasına rağmen devlet yurtlarında yer bulamayan öğrenci sayısı da 40 bin civarında. Bunun anlamı bu 40 bin öğrencinin, barınma hakları için özel yurtlara yüksek ücretler ödemek zorunda kaldığı veya Adana, Aladağ’da çıkan yangında da gözler önüne serildiği üzere, işçi ve kadın düşmanı gerici tarikatların evlerinde kalmaya muhtaç bırakılmalarıdır. 

Bakanlıkların istatistiklerine göre 2016-2017 eğitim-öğretim senesinde, hayatta kalmak için işgücünü kiralamak zorunda kalarak eğitimini bırakan öğrencilerin sayısı 212 bin seviyelerinde. Bu sayı 2017-2018 döneminde 408 bini aşıyor. Sadece bir sene içinde yaşanmış olan %92.2’lik bir artış söz konusu. Ekonomik krizin var olmadığı yönünde Beştepe’den ve onun siyasi beyin takımından üretilen argümanlar, “Yeni Türkiye’nin” yeni nesillerinin yüz yüze kaldığı bu sosyo-ekonomik buhranın ve sefaletin karşısında; aç kalmamak için öğrencilerin eğitimlerini bırakmaya zorlanmaları karşısında ne gibi bir inandırıcılığa sahip olabilir ki? Olamaz.

Bakanlıklar yapmamış ama bu tabloya işsiz gençleri ve eğitimini henüz bırakmamış olsa da, bir yandan okurken bir yandan da yoksulluk içinde yaşamak zorunda kalan öğrencileri de ekleyelim. Kirli pazar ihtiyaçlarının, ticari endişelerin, kapitalistlerin kâr oranlarının muhafaza edilebilmesi için geleceğin darmadağın edilmesini öngören politikaların bir eseri olan bu tablo, iktidarın “2023 Eğitim Vizyonu” başlıklı neoliberal eğitim programında kristalize olan anlayışın doğrudan bir sonucudur. 

Çözüm ne? Çözüm, kaynakların dağıtılmasının işçilerin ve öğrencilerin; yani gerçek okul bileşenlerinin denetimine ve yönetimine verilmesinde.