Amsterdam Üniversitesi’nde öğrenci seferberliği büyüyor

Geçtiğimiz ay Amsterdam Üniversitesi’nde başlayan öğrenci protestolarında üçüncü hafta geride kaldı. Hollandalı öğrenciler, yükseköğretimdeki neoliberal saldırılara ve karar alma mekanizmalarındaki bürokratik yöntemlere karşı ayaklanmışlardı. Üniversitenin ana idari binası Maagdenhuis’u işgal eden öğrenciler, altı maddelik taleplerinin karşılanmadıkça işgal ettikleri binayı boşaltmamakta kararlılar.

Eylemler nasıl başlamıştı?

Amsterdam Üniversitesi, bir süredir neoliberal saldırı dalgası altındaydı: Eğitim harcamaları azaltılıyor, öğretim görevlileri ile işçilerin ücretlerinde kesinti yapılıyor, araştırma görevlilerine ağır iş yükü veriliyor, bilimsel çalışmalar yerine piyasanın ihtiyaçlarına uygun bir eğitim programı dayatılıyor, öğrencilere tüketici muamelesi yapılıyordu. Kısacası yükseköğrenim metalaştırılıyordu. Artık üniversite bir ticari işletme, öğrenci bir tüketici ve yükseköğrenimin amacı ise yalnızca piyasanın ihtiyaçlarını karşılamaktı. Ayrıca yönetim, üniversite bileşenlerinin (öğrenci, akademik personel ve işçi) görüşlerini dikkate almayan bürokratik bir tavır takınıyordu.

Üniversite yönetimi; üniversite bünyesinde bulunan ve sanat çalışmalarına tahsis edilmiş bir binayı lüks bir otele dönüştürme kararı aldı. Amsterdam Üniversitesi öğrencileri, üniversite bileşenlerinden bağımsız olarak yönetimin böyle bir karar alamayacağını bildirdi; üniversite yönetiminde şeffaflık ve eğitim harcamalarında yapılan kesintilerin geri çekilmesini talep ettiler. Yönetimin tüm görüşme taleplerini reddetmesi üzerine bir düzine öğrenci, otele dönüştürülmesi tasarlanan Bungehuis adlı binayı 24 Şubat’ta işgal etti. Üniversite yönetimi ise bu işgale, işgale katılan her öğrenciye karşı günlük 100.000 € tutarında bir tazminat davası açarak yanıt verdi.

Öğrenci hareketi kitleselleşiyor

Üniversite öğrencilerine karşı dava açılması üzerine, aralarında Judith Butler, Noam Chomsky, David Graeber, David Harvey, Axel Honneth ve Saskia Sassen gibi aydınların bulunduğu 7 bin kişi, yönetimi kınayan bir bildiriye imza koydu. Ertesi gün polis, öğrencileri zor kullanarak işgal edilen binadan çıkardı. Bunun üzerine Amsterdam’ın merkezinde binlerce öğrenci toplanarak protestolar düzenledi. Binlerce öğrenci, bu kez üniversitenin ana idari binası Maagdenhuis’i işgal ederek yönetime ve polis şiddetine teslim olmayacağını gösterdi. Birçok sendika ve siyasi parti, öğrencilere destek verdiğini açıkladı. Kent sakinleri ve sivil toplum kuruluşları, haftalardır binayı işgal eden öğrencilere yemek ve giyecek yardımında bulundular. Böylece bir düzine öğrencinin girişimiyle başlayan eylemler, bir anda binlerce kişinin katıldığı muazzam bir seferberliğe dönüşmüş oldu.

Artan kitle desteği karşısında tedirgin olan Amsterdam Belediye Başkanı Eberhard van der Laan, üniversite yönetiminden öğrencilerin taleplerine kulak vermesini istedi. Hollanda Eğitim Bakanı ise öğrencilerin söylediklerinde bir “haklılık payı” olduğunu belirtmek zorunda kaldı.

Öğrenciler ne istiyorlar?

Öğrenciler, altı maddeden oluşan talepleri karşılanmadıkça işgal ettikleri binayı terk etmemekte kararlılar. Bu altı talep, iki ana başlık altında toplanıyor: yönetimde şeffaflık ve hesap verilebilirlik ile eğitim harcamalarında yapılan kesintilerin geri çekilmesi. Bir başka deyişle öğrenciler, toplumsal bir işleve sahip olan üniversitenin, bir avuç bürokrat tarafından yönetilmesine karşı çıkıyor ve üniversite bileşenlerinin de yönetimde söz sahibi olmasını istiyorlar. Öte yandan öğrenciler, üniversitelerin bilim üretim merkezleri olduklarını belirterek, eğitimin ticarileştirilmesine ve bilimsel araştırmaları piyasanın ihtiyaçları çerçevesine hapseden neoliberal politikalara karşı çıkıyorlar.

Mücadelemizi ortaklaştıralım

Bu öğrenci eylemi; ne ilk ne de sonuncu, ulusal bir nitelik de taşımıyor. Öğrencilerin sorunlarına ve taleplerine bakılırsa, mücadelenin evrensel bir nitelik taşıdığı çok açık. Birbirinden binlerce kilometre uzakta olmalarına rağmen pek çok ülkenin emekçi gençliği, aynı toplumsal düzenin parçası olduklarından benzer sorunlara sahip.

Nitekim Mart ayında, Kanada’nın Quebec eyaletinde 50.000 öğrenciyi temsil eden 25 öğrenci sendikası, üniversitelerde derslikleri işgal ederek greve çıktı. Başka sendikaların da katılımıyla bu sayının 100.000’e kadar çıkması bekleniyor. Grevin iki hafta kadar sürmesi tasarlanıyor. Öğrenciler; mücadelelerinin eğitim alanında sınırlı olmadığını ve tüm emekçileri kapsadığını belirterek, Quebec genelinde yürütülen kemer sıkma politikalarına son verilmesini istiyorlar.

Türkiye’de de üniversite öğrencilerinin sorun ve talepleri de, Amsterdam ve Quebec’teki sınıf kardeşlerininkilerle aynı. Türkiye emekçi gençliği olsun, Hollanda ya da Quebec emekçi gençliği olsun, tüm emekçiler, ticarileşen üniversitelerde sermaye sınıfının ihtiyaçlarına uygun bir eğitime tabi tutuluyorlar. Bu nedenle tüm ülkelerin emekçileri, gerek yükseköğrenimdeki gerekse tüm alanlardaki neoliberal saldırılara karşı ancak birlikte mücadele ederek başarıya ulaşabilirler.

Önceki İçerikRöportaj: Fransa’da öğrenciler ayakta
Sonraki İçerikHayastan’ın* Gezi’si

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz