ZT Fransa Muhabiri

ZT: Öncelikle sizi tanıyarak başlayalım. Ne zamandır, hangi üniversitede okuyorsunuz?

5 aydır Toulouse’da, Le Mirail üniversitesinde okuyorum.

ZT: Remi Fraisse’nin öldürülmesinin ardından üniversitenizde olaylar nasıl başladı ve süreç nasıl gelişti?

Remi Fraisse’in öldürülüşü ardından eylemler başladı, hemen sonrasında da okulda toplantılar alınmaya başlandı.Toplantılarda Remi cinayetinin ne anlama geldiği tartışılıyor, Sivens Ormanı’na yapılacak proje tanıtılıyordu. Geçmiş mücadeleler, benzer projeler tartışılıyordu. Ne bu proje bir ilkti ne de bu devlet-patron iş birliğine ses çıkaranlara uygulanan şiddet bir ilkti ve son olacaktı. Herkes bunun Fransa’nın da içinden çıkamadığı ekonomik ve siyasal bir kriz ortamı olduğunun farkındaydı. Hiçbir şey kaza ya da tesadüf değildi. Sadece Sivens ormanındaki iki ağaç ya da Remi de değildi konu ve politik bir şekilde durumu açıklamak ve çözüm getirmek arayışı vardı. Ve öğrenci olarak bu sistemdeki yerimizi görüyorduk. Çoğumuz okurken çalışıyor, istediğimiz bölümü ya okuyamıyor, okusak da bir şekilde işsizler ordusuna katılıyor ve herhangi biz şeye ses çıkardığımızda Remi gibi, Gezi’de ölenler gibi ve daha binlercesi gibi katlediliyorduk.Dolayısıyla konu bizim ne yapacağımızdı. Gençler olarak ne yapacaktık? Daha örgütlü hale gelmek gerekiyordu, ortak kararlar alıp onları düzenli bir şekilde uygulayabilmek gerekiyordu. Bu amaçla birçok farklı alanda çalışan öğrenci komiteleri kuruldu. Sadece Toulouse’ta değil Fransa’da birçok şehirde üniversiteler ve hatta liselerde benzer oluşumlar kuruldu. Bu üniversitelere ve mücadelemize destek veren tüm sendikalara ortak mücadele çağrısı yapıldı. Aynı zamanda Toulouse’daki diğer üniversitelerle de ortak eylemler düzenliyorduk. Aslında böyle başladı, tabii polis şiddeti de bu denli hızlı ve güçlüydü denebilir. Gerçekten her iki taraf için de Türkiye’den çok alışık olduğum sahneler gördüm. Özellikle gençlerde çok büyük öfke vardı, sisteme karşı ya da tüm o demokrasi, özgürlük yalanlarına karşı inançları kalmadığı açıktı, sokağa çıkmak gerektiğini, mücadele etmek gerektiğini biliyorlardı. Polis de yine Türkiye’den alışık olduğumuz şekilde şiddet kullanmaktan çekinmedi.  Coplarla saldırdılar, yakaladıkları herkesi döverek gözaltına aldılar, kimyasal gazlar kullandılar. Ve bu Fransa’nın her yerinde böyleydi. Hatta hareketin büyümesine, insanların yapılan toplantılara gelmesine neden olan etkenlerden biri de bu polis şiddetiydi. Çünkü bu şiddet konunun sadece Sivens’le ilgili olmadığını her an her şehrin göbeğinde, her yaştan insana aynı şekilde saldırabileceklerini kanıtlar nitelikteydi. Birçok insanın kafasında bir şeyleri somutlaştıran buydu aslında.

ZT: Türkiye’deki ortalama bir gençlik seferberliği ile karşılaştırdığınızda ne gibi farklar gözlemliyorsunuz? Eksikliklerimiz ve yapmamız gerekenler üzerine veya “fazlalıklarımız” üzerine neler söyleyebilirsiniz?

Bu konu gerçekten çok önemli, üzerine çok düşünülmesi gereken bir konu.Öncelikle buradaki hareketin de yaklaşık iki ay süren bir deneyim olduğunu belirtmek gerekir. Yani her şey aslında beklenmedik şekilde hızlı gelişti, beklenmedik bir polis şiddeti, öfke ve korku vardı. Tüm tartışmalar hızla politikleşti yani düzene, yönteme sokulması oldukça zor olan bir süreçti. Ne yapılacağı üzerine bilinçsiz hatta kaotik bir hareketliliği şekle sokabilmek, örgütleyebilmek, efektif hale getirebilmek ve bunun için kullanılması gereken yolları belirleyebilmek, yani bir yerde kitlenin ruh halini anlamak ve en önemlisi onun ihtiyaçlarından yola çıkarak onunla hareket edebilmek gerekiyor ki bu da her yerdeki öğrenci hareketinin temel sorunlarından biri. Ben burada yaşananları Türkiye’yle kıyasladığım zaman, tam da burada, bunların kavranışında ve gereken araçların örgütlenmesinde farklılıklar görüyorum. Örneğin kitlenin ihtiyaçlarından ve taleplerinden yola çıkarak politika üretmekten bahsettik, burada yapılan uzun bir süre boyunca tam da buydu. Farklı birçok siyasi grup vardı ve büyük bir çoğunluğu toplantılarda ve eylemlerde kontrolü sendikaya bıraktı(Türkiye’de böyle bir öğrenci sendikasından bahsedemeyeceğimiz için üniversite meclislerini ele alabiliriz). Kendi politik çizgilerini herkes gibi aldıkları sözlerde bir isim vermeden öneri şeklinde belli ediyorlardı ve zaten duruma uyan geçerli öneriler kabul ediliyordu. Önemli olan bu hareketin bir yere varmasıydı, birlikteliğin sağlanması ve bunun için doğru kararların alınmasıydı. Yani kimse kendi bünyesine çekeceği üç beş kişi için bir hareketi feda etmedi. Kimse kimseyle yarışmadı. Ve bu gerçekten çok daha fazla insanın bu toplantılara katılmasını sağladı, bu bizim Türkiye’deki mücadelelerimiz için de çok önemli bir konu.

Bence Türkiye’de geliştirmemiz gereken bir diğer nokta da, üniversite meclisleri, daha etkili, daha üretken meclislere ihtiyacımız var. Örneğin, burada komiteler kuruldu. Okulda blokaj yapılıyordu, yani sınıfların ve bazı binaların kapılarına barikat kurarak ders işlenmesi engelleniyordu ve gün boyu toplantılar alınıyor, film gösterimleri, tartışmalar, atölyeler yapılıyordu. Aynı zamanda şehirde eylemler düzenleniyor ve tutuklu öğrenciler için belli günler karakola gidiliyordu. Bunların planlanması, güvenliğin sağlanması, blokaj için barikatların ve pankartların hazırlanması, daha fazla ne yapılabileceği üzerine öneri getirilmesi, sendikalar ve diğer üniversitelerle iletişime geçilmesi, medyayla haberleşip toplantılarda konuşulanların herkese duyurulması gerekiyordu. Bunları yapacak gruplara ihtiyaç vardı ve komiteler oluşturuldu. Her komite kendi gününde toplanır ve genel toplantılarda alınan kararları uygular, eksik bir şey ya da ek olarak yapılması gereken bir şey varsa genel toplantıda oylamaya sunardı. Bu şekilde işleyen bir komite ya da meclis modelini Türkiye’deki deneyimlerimizde de kullanabiliriz. Çünkü bu komiteler hem hareketin çok kısa sürede güçlenmesini sağlıyordu hem de herkesin istediği alanda hareket için çalışmasını. Uzun bir süre oldukça etkili oldular.

ZT: Fransa’da olaylar sürerken sağın bunlara yönelik müdahaleleri ne ve nasıl oldu?

O dönem hareketlere medya yoluyla müdahalede bulunuyorlardı. Birçok siyasetçi de dâhil olmak üzere, birçok gazete vs. eylemleri ilk gününden itibaren Remi Fraisse’nin anısına saygısızlık olarak gösterdi. Aynı kişiler Remi’nin öldürülüşünün talihsiz bir kaza olduğunu da söylüyordu. Türkiye’den de alışık olduğumuz bir itibarsızlaştırma çabasıydı, sadece yanan çöp kutularının, yüzü gaz yüzünden kapalı insanların fotoğraflarının altına huzuru bozmakla, taşkınlıkla şiddetle ilgili şeyler yazıldı. Eylem olduğu günlerde metroların kapatılması, otobüslerin işlememesi nedeniyle, eylemciler medya tarafından başkalarının hayatının düzenini bozmakla suçlanıyordu. Böyle anlamsız suçlamalarla beslendi aslında sağ. Daha sonrasında okuldaki hareketlenmelere yöneldiler, eylemlerde yaptıkları gibi kişi sayısını az gösterdiler, alınan kararlar yanlış lanse edildi vs. hareketler kamuoyuna bir grup gencin şiddet dolu protestoları şeklinde gösterilmeye çalışıldı. Aynı zamanda tek tük saldırı, sataşma, afiş asımlarına izin vermeme gibi haberler de alıyorduk.

Sağ’ın okulda yapılan toplantılardaki etkisini de geçmek gerekir. Özellikle blokajlar başladığı dönem toplantılardaki sağcı öğrenci sayısı hızla arttı. Blokaja karşıydılar ve ardından sağcı olduklarını söylüyorlardı burada sanırım blokaj konusunda kafası tam net olmayan insanlar üzerinde “blokajı örgütleyen solcu’dur” gibi bir etki yapılmaya çalışıldı. Çünkü bir sonraki açıklamalarında bunun sistemle ilgili bir sorun değil, hükümetle ilgili bir sorun olduğu, yapılması gerekenin blokaj ya da “nefret dolu” eylemler olmadığıydı. Toplantılara oldukça örgütlü katlıyorlardı. Sınıfsal ve ideolojik farklılıklar giderek belirginleşiyordu. Tartışmalar da giderek bu iki grup arasındaki şiddetli atışmalara, bazen kavgalara dönüyordu.Yani o dönem bizim okuldaki hareket, en büyük müdahaleyi kendi içindeki sağcılardan aldı denebilir. Çünkü toplantılardaki sağcıların ve blokaj karşıtlarının hızla artması, tartışmaları ve oylamalı çeşitli şekillerde sabote etmeleri komitelerin ve toplantıların işlerliğini engelliyordu. Burada şunu da eklemek gerekir, hareketin sönümlenmesindeki en büyük nedenlerden biri de hareketi sabote etme amacıyla toplantılara katılanları bir şekilde engelleyememekti.

ZT: Kurulan üniversite meclislerinin bir bilançosunu çıkaracak olsanız neler yazarsınız? Genç kitlelerin isteklerinin örgütlenmiş ifadelerini sunabildi mi, yoksa bu yönde aksaklıklar yaşadı mı? Yaşadıysa neden?

Daha önceki sorularda biraz bahsettiğim gibi üniversite meclisleri-komiteleri, tam da gerektiği anda bir ihtiyaca yönelik kuruldular. Organizasyon, iletişim, güvenlik vs. alanlarında özel olarak çalışma yürütmek gerekiyordu. Ama temelinde her hafta alınan genel toplantılara bağlıydılar. Bir süre gerçekten çok başarılı ilerledi. Birçok şey aynı anda ve çok hızlı yürütülüyordu. Genel toplantılarda da herkes söz alarak konuşuyor, önerilerini yapıyor ve toplantı sonunda öneriler oylanıp görevli komitelere veriliyordu. Ama bir süre sonra, daha önceki sorularda da bahsettiğim, sağ sol, blokaj’cılar ve blokaj karşıtları arasındaki çatışma arttıkça toplantılarda sağlıklı bir tartışma yapmak mümkün olmadı. 5-6 saat boyunca toplantı yaptığımız günler oluyordu. Özellikle çoğunluğu sağcı olan blokaj karşıtları, genel olarak seyreden harekete karşı olduklarından bazen bazı önerilerin oylamaya sunulmasına bile tepki gösteriyorlardı. Hiçbir yere varmayan ve harekete çok büyük zarar veren bir hale gelmişti bu toplantılar çünkü hareketi korumak için bir sınır çekememiştik. Bir programımız yoktu dolayısıyla çoğunluğu bir hedef ya da bir objektifler bütünü etrafında birleştirmek mümkün olmuyordu.Tüm bunlar aslında Türkiye’den de tanıdığımız bir demokrasi furyası içine girmiş olmamamızla alakalıydı çünkü özellikle blokaj karşıtları geri kalanları anti-demokratik olmakla suçluyorlardı. Ve geri kalanlar da hareketi koruyacak kadar “anti-demokratik” olmayı kabul edemedi. Örneğin oylamaları sabote edenler salonlardan çıkarılmadı.

Böylelikle haftalardır süren hareket büyük bir darbe almış oldu. Medya bunun farkındaydı, Fransa genelinde en örgütlü ve en hareketli okullardan biri olduğumuzdan yakından takip ediliyorduk. Aynı zamanda okul müdürü de olanların farkındaydı. Ve açıkçası hareketi bastırmak için yapacaklarını ön göremedik, yaptıklarına karşı bir strateji geliştiremedik. Tüm tartışmalar her fakültenin kendi bünyesinde yapılsın ve kararları birleştirin diye bir öneri yaptı. Ve bu öneri kabul edildi. İki kere böyle toplantı alındı ama eski ritim ve organizasyon tamamen değişmişti ve bununla ilgili bir planlama yapılmamıştı. Her bölümden oylama sonucu geliyordu ama tartışmalar eksik kalıyordu. Hareketi fiziksel olarak da parçalayan okul müdürü son olarak blokaj tartışmasını internet üzerinden tüm okulun oylamasına açtı, kısaca toplantılarla, okulda ne olup ne bittiğiyle ilgilenmemiş binlerce kişi oylamaya katıldı. Ve blokaj reddedildi. Kısa bir süre sonra da hareket tamamen sönümlendi. Bu genel oylamanın da blokaj karşıtı öğrenciler ve okul müdürü tarafından “demokratik tartışma ortamı” söylemiyle uygulandığına tekrar dikkat çekmek gerekir. Bu Türkiye’deki deneyimlerimiz, gelecek mücadelelerimiz için ders almamız gereken şeylerden biri. Hareket karşıtı bir müdahale kimden nasıl gelebilir? Nasıl engellenebilir? Ya da biraz üzerinde düşünmek için, bu kadar kutsallaştırılmış bir demokrasi anlayışı bize neler kaybettirebilir? Bunlar gençlik mücadelemizi örerken dikkat etmemiz gereken şeylerden sadece bazıları, kitlelerin ruh haline bakarak, onların taleplerinden yola çıkarak, “manevra kabiliyetine sahip bir strateji” üretebilmemiz için diğer deneyimlerden ders almak şart.

ZT: Teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

CEVAP VER