14 Mayıs cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine işçi gençlik ve öğrenciler olarak tekrardan eğitim haklarımıza darbe vurulmuş bir şekilde giriyoruz. AKP-MHP iktidarı 6 Şubat depremlerindeki yıkımı sebep göstererek üniversiteleri fiili olarak kapatmış ve her an çıkmasından korktuğu bir öğrenci-gençlik seferberliğine karşı bir “önlem” almıştı. Her seferinde olduğu gibi önlemler emekçiler ve ezilenler için değil, sömürünün ve rantın güvenli bir şekilde sürdürülebilmesi için alınmıştır.

Tek Adam rejimi yoksulluk ve şiddet ikilisini gençlerin ve öğrencilerin hayatından eksik etmiyor. Son yıllarda karşılanamayacak boyuttaki yurt ve kira fiyatları sonucu yüzbinlerce öğrenci eğitimden koparıldı ve ucuz ve güvencesiz emek piyasasının parçası kılındı. Üniversitelere kayyumlar atadı, liseleri ise laiklik ilkesini çiğneyerek imam hatipleştirdi ve gerici müfredatını öğrencilere dayattı. Emek düşmanı, kadın düşmanı ve LGBTİ+fobik yönetimlerle adeta okulları öğrenciler için bir hapishaneye dönüştürdüler. Bütün bu sayılanları bir arada değerlendirdiğimizde şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Geleceksizlik işçi-öğrenci gençlik için değişmez bir sabit haline geldi.

Türkiyeli gençler ve öğrenciler artık bir değişim istiyor. Lakin Millet İttifakı veyahut diğer adaylar gençliğe herhangi bir gelecek sunmuyor. Ne öğrencilerin eşdeğer işe eşit ücret alamama problemini çözmeyi vaat ediyorlar ne de üniversitelerde öğrencilere ve emekçilere söz hakkı tanıyorlar. Üniversiteyi sermayenin kontrolüne sokmak ve piyasaya daha da tabi kılmak için “reformlar” öneriyorlar. Erdoğan karşısındaki en büyük alternatif olarak görünen Millet İttifakı, sermaye sınıfına rejimi değiştirmek bir yana; açıkladıkları mutabakat metni ve anayasa taslağı ile rejimin temel niteliklerini koruyacaklarını, rejimi restore ederek sürdürülebilir bir yoksulluk rejimi yaratacaklarını vaat ediyorlar. AKP hükümetlerinin bile 21 yıldır gerçekleştirmedikleri demiryolları özelleştirmesine dair vaatler bunun örneklerinden sadece birisi.

Rejimden çıkışın yolu belirttiğimiz gibi ne Millet İttifakının zaferi ne de Cumhur İttifakının yenilgisi ile olacağını düşünüyoruz. Rejimden emekten ve ezilenlerden yana çıkışın yolu, sadece siyasi partilerin değil emek örgütlerinin, kadın ve LGBTİ+ örgütlerinin, ulusal azınlıkların ve dezavantajlı grupların da temsil edilebildiği bağımsız ve egemen bir kurucu meclis ile sağlanabilecektir. Bunun yolu ise bir emek ittifakından geçmektedir. Türkiye’deki çoklu krizler bu emek ittifakını inşa etmek için ne kadar uygun bir zemin yaratsa da bu birliktelik sol/sosyalist örgütler, emek ve meslek örgütleri tarafından yaratılamamıştır.

Bizler ZırhlıTren’ciler olarak, emekçilerin ve ezilenlerin kendi güçleri ile inşa ettikleri ittifaklar yerine onları burjuva siyasetçilere yöneltmeyi emekçileri silahsızlandırmak olarak değerlendiriyoruz. Bu yüzden okurlarımıza cumhurbaşkanlığı seçimlerinde herhangi bir yeri işaret etmiyoruz.

Türkiyede emek hareketi açısından Emek ve Özgürlük İttifakının kuruluşunu oldukça değerli buluyoruz. Okurlarımızı emek ve özgürlük mücadelesini yükseltmek için Türkiye İşçi Partisi’nin işçi ve sosyalist adaylarına, Kürt illerinde ise Yeşil ve Sol Parti adaylarına oy vermeye çağırıyoruz. İşyerlerinde ve kampüslerde birlikte emek ve demokrasi mücadelesi verdiğimiz emekten ve özgürlükten yana sosyalist ve emekçi adayları destekliyoruz.

Tüm bu söylenenlerin ardından, Türkiye’de mücadeleci bir öğrenci hareketi yaratabilmek ve özgür emekçiler üniversitesi mücadelemizi güçlendirmek için seçimlerin bir gün mücadelenin ise her gün olduğunu belirtmeyi gerekli buluyoruz.