IŞİD’in çevresini kuşatıp işgal etmeye yeltendiği Kobane savaşının ardından, Kobane’nin yeniden insasında gönüllü olmuş olan ve Kobaneli çocuklara dağıtmak üzere yanlarına oyuncak toplayarak yola çıkmış olan 33 sosyalist gencin, yine IŞİD’li bir canlı bomba tarafından katledilmelerinden bu yana 3 sene geçti.

Bu 3 sene zarfında canlı bombanın Suruç’a varmasına olanak sağlayan lojistiğin ardındaki isimler, canlı bombaya dair istihbarat almış olmasına rağmen harekete geçmeyen emniyet yetkilileri, Suruç yerelinden sorumlu vali ve kaymakam, katliamı azmettiren siyasal elitler ne tutuklandı, ne de yargılandı. Bu basit bir hukuksuzluk örneği değil. Bu eylemsizliğin anlamı, sosyalistlerin canına kastetmek isteyenlerin, ellerini kollarını sallayarak sokaklarda dolaşma özgürlüklerini kullanmaya devam edebilecekleri yönünde verilmiş olan kirli bir mesaj. Bu, burjuva Türk despotizmi tarafından bilinçli bir biçimde kara propagandası yapılan bir mesaj.

Hemen eklemek gerekir ki Tunus’ta, Libya’da, Irak’ta, Suriye’de, Fransa’da ve İngiltere’de gerçekleştirdiği saldırıların aksine, IŞİD Suruç saldırısını üstlenmedi. Gerçekleştirmiş olduğu katliamları üstlenmekte herhangi bir beis görmeyen, aksine bununla gurur duyan bu barbar İslamcı çetenin, Suruç kıyımını neden üstlenmediği; acaba IŞİD’in Türkiye’deki uyuyan hücrelerinin IŞİD merkezi tarafından mı, yoksa Türk despotizmine içkin başka aygıtlar tarafından mı kontrol edildiği, akıllarda beliren soru işaretlerinden. Bu soru işaretlerinin üzerinde odaklandığı devlet yönetimi anlayışı, bağımsız işçi, kadın ve öğrenci mahkemelerince sorgulanması ve bütün şeffaflığıyla kamuoyuna açıklanması gereken bir konu olarak önümüzde duruyor.

Pekiyi 33 yoldaşımızın anılarının talep ettiği adaleti nasıl sağlayacağız? Sorumluların yargılanmasını nasıl başaracağız? Şimdi, Suruç ile ilgili olarak önümüzdeki acil gündemler bunlardır. Adaleti, “Yargılanacaksınız!” şiarını çeşitli rejim taraftarlarının suratına suratına dile getirerek elde edemeyeceğimiz açık. Ancak Türk ve Kürt gençliğinin geniş kesimlerinin, mücadeleci bir sosyalist programa kazanılmasıyla, Suruç kıyımının ardında biriken kara bulutları dağıtabiliriz. Bunu yapabilmek için, Başkanlık rejiminin önerdiğinin aksine, başka türde bir geleceğin mümkün olabildiğine işaret eden programımızı ve birliğimizi inşa etmemiz şarttır.

Sınıfsız, sömürüsüz ve savaşsız bir geleceğin hayaliyle mücadele vermiş olan 33 yoldaşımızın anıları adına bir kere daha tekrar edelim: Sosyalizme dek daima!