Bugüne kadarki tüm tarih, sınıf mücadeleleri tarihidir.

Marx, Komünist Manifesto’da böyle demişti. Geçen sayımız “Sınıf’tan sınıf’a geleceğin için birleş!” başlığı ile çıkmıştı. Bu sefer sınıfa karşı sınıf diyelim ve Clausewitz’in o meşhur sözünü ekleyelim. Clausewitz, “Savaş Üzerine” başlıklı kitabında; “Savaş, politikanın başka araçlarla devamıdır.” der. Tarih politikayı da kapsadığına göre, savaş sınıf mücadelelerinin en şiddetli tezahüründen başka bir şey değildir. Peki gençlik savaşa nasıl yaklaşmalıdır? Önü alınamaz bir şiddet sarmalı olduğunu kabul edip pasifist bir tutumla her türlü savaşa karşı mı durmalı yoksa haklı savaşlar olabileceğini kabul edip ona göre bir tutum mu almalıdır? Haklı savaşlar var mıdır? Hangileridir? Haksız savaşlara karşı komünistler ve daha geniş çapta işçi sınıfının mensubu olan gençlik ve olmaya aday olan öğrenci gençlik nasıl bir tutum almalıdır?

Haksız savaşlar: Bu savaş bizim savaşımız değil!

ABD’nin Vietnam, Afganistan ve Irak’ı işgali coğrafyamızda hemen herkes tarafından haksız savaşlar olarak mahkum edilmiştir. Yine Siyonistlerin Filistin topraklarını işgal edip başka bir devlet kurma çabaları, Fransızların Tunus ve Cezayir gibi eski sömürgelerinde gerçekleştirdiği katliamlar, Nazilerin İtalyan Faşizmi ile birleşip Avrupa ve Asya işçi sınıfına saldırıları ve emperyalist ülkelerin Ekim Devrimi’ni boğma çabası da buna benzer örneklerdir.

Bunların hepsi haksız savaşlara örnek gösterilebilir. Sınıfa karşı sınıf derken neyi kastettiğimiz bu örneklerle biraz daha aydınlanmıştır sanırız. Misal emperyalist devletlerin çok daha güçsüz sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin işçi sınıfına açtığı savaşlar da yine haksızdır. Ekim Devrimi ve Vietnam özelinde işçi iktidarlarına saldırıları ve bambaşka bir düzlemde faşizmin hem diğer emperyalist ve yarı-sömürge devletlere hem de bir işçi devleti olan SSCB’ne açtığı savaş; yani İkinci Dünya Savaşı da yine sermayenin kendi pazar politikaları uğruna kitleleri ölüme gönderdiği haksız savaşlardandır.

Komünistler haksız savaşlar karşısında, onlar sırf haksız oldukları için, pasif ve atıl; yani hareketsiz kalmazlar. Bu noktadaki programımız, haksız savaşlara karşı savaşmaktır. Haksız savaşlara karşı savaşmanın biricik yolu ise bu savaşı çıkartanlara ve bu savaştan çıkarı olanlara; yani sermayeye, ulusal kapitalizmlere ve emperyalizme karşı savaşmaktır.

Peki haklı savaşlar hangileridir? Kan ve barut deryası olan bir alan için “haklı” tabirini kullanabilir miyiz?

Haklı savaşlar: Bütün İktidar Sovyetlere!

Cevap çok basit; haksız savaşları başlatanların karşısına dikilenler, ona karşı politik mücadele verenler haklı bir savaşın içindedir. Tarafınızı ezilenlerden, işçi sınıfından yana seçerseniz haklı bir savaş vermiş olursunuz. Nasıl ki burjuvazinin stajyer adı altında ücretsiz işçi çalıştırması, enflasyonun altında zam yapması (veya hiç yapmaması), işyerinde sendikalaşmayı engellemesi karşısında işçi sınıfının safını tutuyorsanız, burjuva ve emperyalist güçler karşısında da ezilenlerin safını tutabilirsiniz, tutmalısınız. Meselenin kan ve barut kokması, onun özünü değiştirmez sadece sınıf çatışmasının en tepe noktasına ulaştığı ve bu sefer sonucun kesin kazananı belirleyeceğini gösterir. Haksız savaşlara; yani işçileri, emekçileri ve gençleri burjuvazinin yayılmacı emelleri uğruna katliama uğratan savaşlara karşı savaşmak, haklı savaşlara bir örnektir. 

Burada Irak ve Afganistan’da El Kaide’nin ve benzeri cihatçı örgütlerin ezilenlerin yanında olduğunu veya emperyalistlerin faşist iktidarlara nazaran daha cici olduğunu söylemek gibi bir amacımız yok. Irak ve Afganistan’ın işgaline karşı çıkarken amacımız emperyalizmin mevzi kazanmasını önlemektir. Eğer komünistler aynı coğrafyada emperyalizme karşı savaşıyor olsaydı benzer taktik ve silahlarla benzer saldırıları gerçekleştirecekti. Kavramamız gereken budur. Eğer bugün gençlik savaşın her türlüsüne karşı durursa, kapitalizm tarafından kendisine açılmış olan savaşın karşısında ne diyecektir? Biz salt pasifizmin (kuru ve tek taraflı bir savaş karşıtlığının), geleceği sermaye tarafından yağmalanmak istenen bir gençliği politik olarak silahsızlandırdığını ileri sürüyoruz. Bu iddiamızda ısrarcıyız. Savaşlar sınıflı toplumların bir gerçekliği ve dayatmasıdır. Onları ancak sınıfsız toplumu kurarak aşabiliriz. O vakte kadar burjuvazi bizi mecbur bıraktıkça işçi sınıfı ve gençlik olarak buna karşı önlemimizi almalıyız. Savaşı, sınıflı toplumun sınıflı karakterini taşıyan bir mevziler mücadelesi olarak yorumlamalıyız. Savaşın da sınıfı vardır ve bizim sınıfımız işçi sınıfıdır. Eğer Kızıl Ordu kurulmasa idi ne bir işçi devleti var olurdu, ne de Ekim Devrimi hayatta kalabilirdi. Geniş anlamda militarizm, komünist gençliğin üzerine dikkatle eğilmesi gereken bir alandır.

Yazımıza Marx ile başladık, Clausewitz’le devam ettik, şimdi de Lenin ile bitirelim.

Sosyalistler uluslar arasındaki savaşı her zaman barbarlık ve gaddarlık olarak görüp lanetlemişlerdir. Fakat bizim savaşa karşı tutumumuz burjuva pasifistleri (barış destekçileri ve savunucuları) ve anarşistlerin tutumundan temelde farklıdır. Pasifistlerden farkımız şudur: Biz savaşların ülke içindeki sınıf mücadelesiyle kaçınılmaz bağa sahip olduğunu görüyoruz; sınıflar kaldırılıp sosyalizm kurulmadığı müddetçe savaşın yok edilemeyeceğini biliyoruz. Keza biz iç savaşları, yani ezilen sınıfın ezen sınıfa karşı, kölelerin köle sahiplerine, serflerin toprak beylerine ve ücretli işçilerin burjuvaziye karşı yürüttükleri savaşları meşru, ilerici ve zorunlu görmemiz bakımından onlardan ayrılıyoruz. Biz Marksistler her savaşı tarihsel olarak (Marx’ın diyalektik materyalizmine bağlı kalarak) ayrı ayrı değerlendirmek gerektiğini düşünmemiz bakımındansa hem pasifistlerden hem de anarşistlerden ayrılıyoruz. Her savaşa kaçınılmaz olarak eşlik eden bütün dehşet, mezalim, sıkıntı ve ıstıraba karşın ilerici olan, yani son derece zararlı ve gerici kurumların (örneğin, istibdat rejiminin ya da serfliğin), Avrupa’daki en barbar despotizmlerin (Türk ve Rus despotizminin) ortadan kaldırılmasına yardımcı olarak insanlığın gelişimine katkıda bulunmuş olan sayısız savaş vardır tarihte. Bu yüzden tam da mevcut savaşın tarihsel açıdan kendine özgü niteliklerini incelemek zorunludur.” (Sosyalizm ve Savaş broşürü, 1915, çeviri Ferit Burak Aydar).