Hemen her okulda görebileceğimiz kurumlardır ÖTK (Öğrenci Temsil Konseyi) ve ÖM’ler (Öğrenci Meclisi). Çoğumuzun hiç işi düşmemiştir bu kurumlara; yalnızca yılda ya da dönemde bir defalığa mahsus bizi kimin temsil edeceğini seçmek için oy veririz. Seçilen insanların istediğimiz nitelikte olmadığını anladığımızda ise şansımıza küser gelecek seneyi bekleriz; çünkü seçilenler geri çağrılamaz.

Lise olsun üniversite olsun bütün okullardaki öğrenci temsil kurumlarının bu işlevsizliklerinin en büyük nedeni aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya doğru örgütlenmiş olmalarıdır. Bu kurumların çoğu üniversitelerde YÖK, liselerde ise MEB onayıyla kurulmuşlardır. 1980 darbesi öncesinde ise başta ODTÜ olmak üzere çeşitli üniversitelerde öğrenci ve işçi hareketinin yoğun olduğu dönemlerde kurulan ÖTK’lar bugünkülerden çok daha işlevliydiler. Politik mücadele içinde kurulan bu ÖTK’lar öğrencilerin doğrudan katılımlarına açık olduğundan komiteler yoluyla yönetime yön verebiliyordu ve öğrenciler arasında önemli bir meşruiyete sahipti. Darbeden sonra kapatılan ve son zamanlarda rektörler ya da YÖK tarafından öğrencilere tekrar ‘bahşedilen’ ÖTK’lar yukarıda belirttiğimiz gibi öğrenci temsiliyeti açısından işlevsiz olmaları yanında, öğrenci teslimiyeti görevi görmektedirler.

Bugün rektörler ya da okul yönetimleri tarafından kurulan öğrenci temsil kurumları (çeşitli okullarda farklı adlarla anılmaktalar) demokratik eğitim kurumu süsü verilmiş okullar yaratmak için idealdirler. Bu kurumların ‘seçilen’ yöneticileri öğrencilerin karar vermesi gereken en önemli okul içi kararları öğrencilere danışmaz ya da kendi inisiyatiflerini kullanmazlar; bu kararlarda son sözü okul yönetimleri söyler. Bu kurumlar çeşitli eğlenceler ya da yılsonu gösterileri düzenlemekten ileriye gitmezler. Ayrıca okulda öğrenci-yönetim arasında bir sorun varsa öğrencilerin taleplerini dinleyip geçiştirmekle yükümlüdürler. Bu sayede yönetim öğrencilere taleplerinizi dinledik ve değerlendirdik diyebilir. Öğrencilerin bu en acil ve can alıcı talepleri genelde okullardaki neo-liberal dönüşümün kendi üstlerinde yarattığı baskılara bir tepki olarak ortaya çıkar. Üniversitelerde de liselerde de hemen hemen aynı ticarileşme süreçleri işlemektedir: Okul binaları satılmakta, öğrenim ücretleri artmakta, öğrenci kartlarının bir yüzü kredi kartı yapılmakta, yemekhaneler kapatılmakta, kantinler pahalılaşmaktadır. Bu sürecin öğrenciler üzerinde yarattığı ekonomik baskı çeşitli tepkiler doğurmakta ama bu tepkiler ÖTK’lar tarafından yutulmaktadır.

Gerçek öğrenci temsili ancak öğrencilerin aktif olarak katılma imkânı buldukları kurumlarla sağlanabilir. Bu kurumlar Gezi ayaklanması ardından çeşitli üniversitelerde (GSÜ, KTÜ vb)  baş göstermiştir fakat hâlâ emekleme aşamasındadırlar. Kendi öz örgütlerimiz öğrenci mücadelesi içinde kurulacaktır ve kurulmalıdır.

CEVAP VER