Hatırlanacak olursa 2006-2007 eğitim-öğretim döneminde, yeni akademik yıl Yunanistan’da bir patlama ile başlamıştı. 9 Eylül Cumartesi günü, Salonica’da ülkenin dört bir yanında toplu gösteriler görüldü. Sendika üyelerinden ve öğrencilerden oluşan 20 bin kişi, Başbakan Kostas Karamanlis’in 2006-2007 politikalarını; işadamları, bankacılar ve üst düzey devlet yetkililerinin olduğu seçkin bir kitleye sunduğu, Vellidion Konferans Merkezi önünde toplanmıştı. Polis, Vellidion dışındaki bölgeyi zaten kontrol altında tutuyordu, çünkü önceki gün, futbol kulübü PAOK’un taraftarları -3.000 öfkeli genç- hükümete karşı protesto için konferans merkezini işgal etmişti.
18 Eylül Pazartesi günü ise, ilköğretim öğretmenleri sonbahar dönemi boyunca her hafta tekrarlanacak beş günlük bir grev başlatmışlardı.
Bunlar, Mayıs ve Haziran aylarında Yunanistan’daki üniversiteleri sarsan hareketin artçı depremleriydi… İlkokul Öğretmenleri Sendikası, üyeleri topluca üniversiteleri işgal eden öğrencilerin gösterisine katıldıktan sonra, Haziran ayında bu grev kararını almıştı.
Mücadele boyunca yaklaşık 450 üniversite üzerinden 420’si işgal edildi. Öğretim görevlileri grevde kaldı ve öğrenciler mücadeleyi geniş çaplı meclislerle her üniversitede ve şehir çapında koordine eden komitelerde örgütledi. Bir hafta yerel, bir hafta ulusal olmak üzere her hafta kitle gösterileri yapıldı. Siyasi açıdan, hareket, antikapitalist solun hâkimiyeti altındaydı. Ana talep, hükümetin eğitimde neo-liberal reform planlarını bırakmasıydı.
Polis, acımasız saldırısı ile hareketin hızını kıramadı ve öğrenciler ile sendikalar arasındaki ortak hareketin hızlanmasıyla karşı karşıya kalan hükümet, geri çekilmek zorunda kaldı. Eğitim bakanı Marietta Yannakou, yaz aylarında parlamentoda hiçbir yasanın geçirilmeyeceğine ve uzun süren bir tartışma süresinin (ne kadar olursa olsun) olacağına söz verdi. U-dönüşü, aşağılayıcı olmuştu. Öğrenciler bunu bir “ilk zafer” olarak kutladılar, mücadeleyi birkaç hafta daha sürdürdüler ve sonbaharda geri döneceklerine söz verdiler.
Mart ayında CPE’ye karşı mücadelelerine Fransız öğrenciler destek verdiklerinde, Yunanistan’da alevli bir tartışma vardı – Fransa’da olan, burada da olabilir miydi?
Yunan hükümeti kendi adına “Hayır” dedi ve kendilerini, Fransız mevkidaşlarının solunda sunmaya çalıştı. Yunanistan’daki PASOK’un, Villepin CPE planına çok daha yakın olduğunu savunuyorlardı. Ancak o sırada yapılan kamuoyu yoklaması, Fransa’da olduğu gibi, yüzde 72’lik büyük bir öğrenci oranının “Evet” dediğini gösterdi. Fransa’daki yeni öğrenci hareketinin niteliğini bulmak için tartışmalar devam etti. Ta Nea ve Eleftherotypia gibi en yüksek tiraja sahip yayınlar, akademisyenler, entelektüeller ve 68’ gazileri tarafından yazılan makaleleri yayımladı. Bunlar olayları 68 olaylarıyla kıyaslıyordu. Öyle ya da böyle, oybirliğiyle alınan karar, bu mücadelelerin daha farklı olduğuydu: Mayıs 1968 radikaldi; gençler dünyayı değiştirmek istiyorlardı. Yeni hareketse ‘muhafazakârdı’; Geçmişte güvence altına alınan ‘ayrıcalıkları’ korumaya çalışıyordu. En iyi ihtimalle, “savunma hareketi” olarak adlandırılabilir ve bu, gençlerin işsizlik seviyesinin yüksekliği ve gençlerin güvensizliği göz önüne alındığında “anlaşılabilir” idi.
Bu; tepeden bakan, ham psikolojik ve sosyolojik yaklaşım kullanan, yanlış bir tutumdu. Bir hareketi soyut toplumsal izlerle açıklamaya ve karakterize etmeye çalışmak yanlış olur. Hareketleri biçimlendiren siyasettir: Zira bunlar inisiyatif kullanan radikal insanlar, bazı otomatik “sosyal faktörler” değil.
Neyse ki Yunanistan’daki gençler, Fransa örneklerinden ders almışlardı. Olaylara ‘muhafazakâr’ damgası çamurunu vurarak mücadelelere karşı duranlardan, çok daha güçlü oldukları için, bu tartışmanın önü kısa sürede kesildi.
Radikalleşmenin çok görünür bir kaynağı savaş karşıtı hareketti. Üniversite çalışmalarına başlayan gençlerin çoğu 2003’te okul öğrencileriydi. O yılın Mart ayında, Irak’taki ilk bombaların düşmesiyle hemen hemen her Yunan kenti, Bush’un savaşına karşı kitlesel gösterilerle sarsıldı. Cunta’nın 1974’te yıkılmasından bu yana yapılan en büyük gösteri onlardı. Okul öğrencileri savaş karşıtı patlamanın merkezindeydi, okulları kapattılar ve binlerce şehirde şehir merkezlerinde birleştiler. Savaşı Durdur Koalisyonu, 21 Mart 2003’te, Atina’da, Selanik, Yannena ve diğer şehirlerde kaç tane okulun kendi afişleriyle yürüdüğünün sayısını bilmiyordu bile.
İşgaller neredeyse üç yıla kadar yayılmışken, İşçi Dayanışması’ndan öğrencilere 2003’te yaptıklarını sormak üzere röportaj yaptık. O zamanlar savaş öncesi yapılan yürüyüşlere katılanların büyük kısmı, İşgal Koordinasyon Komiteleri’ne katıldığını belirtti.
Yunanistan’daki öğrenci meselelerinde bir başka faktör ise kapitalist küreselleşmeye karşı uluslararası hareket olmuştur. Mayıs ayı başlarında Atina’da gerçekleşen Avrupa Sosyal Forumu’nda, en büyük seminerlerden biri; Fransa, İtalya ve Yunanistan’daki öğrencileri bir araya getirerek mücadelenin yollarını tartıştı. Ondan önce Yunan Cenova 2001 Kampanyası’ndaki öğrenciler, Paris’te işgal altındaki Tobbiac Üniversitesi’nden bir öğrenci için konuşma organize etmişlerdi. Fransız işgallerinin nasıl organize edildiğini ilk elden görme fırsatı bulan bu toplantılara, yaklaşık 1.000 öğrenci katıldığını ifade etti. Bu dersleri çok hızlı bir şekilde uygulamaya koydular. Hemen hemen hepsi, Yunan işgallerini yaygınlaştıran genel meclislerde önemli bir rol oynadı.
Bu etkiden somut bir örnek, Atina’daki Felsefe Okulu’dan geldi. Muhafazakar Parti ve Komünist Parti Gençlik üyelerinin egemen olduğu bir öğrenci sendika yürütme komitesi orada, genel kurul çağrısı yapmayı reddetti. Cenova’nın 2001 Geçici Komitesi, radikal sol öğrenci grupları EAAK ve PASOK Gençlik üyeleri kitlesel bir toplantı çağrısında bulundu. Ders salonlarına gözcüler diktiler ve 15 yıldaki en büyük öğrenci mitingi olan 1.500 kişilik bir toplantı yaptılar. İşgal Felsefe Okulu’nda başladı. Gözcülük fikri doğrudan Fransız deneyiminden gelmişti.
Ancak, Yunanistan’daki öğrenci işgallerine neden olan en önemli etken, öğretim görevlilerinin greviydi. Öğretim ve Araştırma Görevlileri Federasyonu (POSDEP) radikal bir geçmişe sahipti. 1970’lerde üniversitelerde asistanların mesleki ayrıcalıkların hâkim olduğu bir sisteme karşı demokratik reformunu kazanmak için 100 günlük bir grev düzenlemeleri gerekmişti. Neo-liberal “reformlar”, üniversiteleri çok fazla etkilendikleri öğrenci ve işçilerden “serbest” bırakmaya ve üniversiteleri “özel sponsorlara” açmaya çalıştığı için, şimdi bu kazanımlar saldırı altında. POSDEP bu planlara bir dizi grev ile karşı çıkıyor.
İlk başlarda solcu öğrenciler açıkça düşman olmasa da, öğretim görevlilerinin hareketlerinden şüpheliydi. Öğrencilere “ayrıcalıklı konumlarını” savunmak için grevleriyle onları “rehin” olarak kullanan “sorumsuz” işçiler hakkında hükümet propagandası yapıldı! Ancak öğrencilerden ayrı “sınıf çıkarları” bulunan öğretim görevlileri hakkında aşırı sol söylemler de vardı. POSDEP grevleri üç yıl önce başladığında, ‘Cenova 2001’ Öğrencileri dayanışmayı örgütleme ve grevcilerin gösterilerine katılma konusunda yalnız kaldılar.
O zamandan beri işler yoluna koyuldu. Diğer sendikalar, özellikle 2006-2007 döneminde, önemli mücadelelere öncülük ettiler. Banka işçileri, Haziran 2005’te emeklilik fonlarının neo-liberal “reform”una karşı bir ay greve çıktılar. Bu, diğer sendikaların dayanıştığı ve belli ki öğrenciler üzerinde etkisi olan bir grevdi. Öğrencilerin tek başlarına olduğu, banka işçileri ve öğretim görevlileri gibi ‘ayrıcalıklı’ gruplardan soyutlandığı, sendikalar ve ortak eylemle ilgilenmediği gibi sekter fikirlere bir darbe oldu. Öğrenci işgalleri ve sendikalar tarafından düzenlenen ortak gösteri örnekleri cuk oturdu. Cenova 2001 öğrencileri, POSDEP grev günlerinin üniversitelerde işgalleri başlatma fırsatı olarak görülmesi gerektiğini düşünüyordu. Komünist Parti Gençliği’nin muhalefetine rağmen bu fırsat yakalanmıştı.
Fikirler sadece öğrenciler arasında değil, sendikal harekette de değişti. Üniversitelerde yayılan işgaller ve hükümetin öğrencileri sindirmek için kullandığı polis saldırılarıyla, sendikal eylem konusu zora girdi. Salonica’daki Gübre İşçileri Sendikası Başkanlığı’na bir itiraz başlatıldı. Fabrikalarını 2006’nın başından bu yana işgal ediyorlardı. 21 Haziran’da ortak bir eylem kararlaştırıldı. O zamana kadar hükümet geri çekilmişti ve gerek Grek TUC (GSEE) gerek öğrenciler gözlerini bir sonraki tarihe dikmişti: 9 Eylül, Salonica…
Yunanistan öğrenci hareketinin, bütün bu deneyimlerinin ardından bir sonraki akademik yılda, ne kadar güçlü olacağı açık değil. Fakat Fransız ve Yunan işgalleri güçlü bir örnek oluşturdu. Eğitime yapılan neo-liberal saldırı bütün Avrupa ve Türkiye çapında benzer bir karakter taşıyor. Öğrencilerin, bu ‘reformlara’ karşı çıkmak için sebepleri aynı. Şimdi de aynı ilham kaynaklarına sahipler.
Yeni, radikal ve organize bir öğrenci mücadelesi, daha geniş bir anti-kapitalist hareket için büyük bir adım olabilir. Pek çok kapitalist Avrupa hükümeti, büyük uluslararası etkinliklerde, sendikalarla gençliğin arasına girmeye çalıştı. Gençliğin radikalleşmesi ancak sokaklarda görülebiliyordu ve devrimci politikanın egemenliği, bu durumun varlığını sürdürecek gibi görünüyordu. Artık üniversitelerdeki öğrencilerin, daha kolektif olarak radikalleşmiş oldukları ve gençliğin daha geniş katmanlarına ilham verebilecek girişimlerde bulunabilecekleri de ortada. Bu, kapitalist küreselleşme ve emperyalist savaşa karşı mücadeleye daha fazla ağırlık katabilir. Bu ulaşılabilir görünen ve kesinlikle kavgaya değer bir perspektiftir.