İş cinayetlerine, işsizliğe, güvencesizliğe son! Güvenli gelecek, insanca bir yaşam istiyoruz!

Neo-liberal AKP  hükümeti 1 Mayıs’ta bir kez daha işçi-emekçi düşmanı yüzünü gösterdi. Her fırsatta mazlumun tarafında olduğunu iddia ederek gerçek yüzünü makyajlamaya çalışan hükümet yağmacı neo-liberal bir karakter taşıdığını tekrar göstermiş oldu. On iki yıldır emekçi gençliğe kaşıkla verdiğini kepçeyle geri alan hükümetin, işsizliğe ve yoksulluğa karşı çözüm isteyenlere cevabı bir kere daha baskı, yasaklama ve zulüm oldu. Bu 1 Mayıs’ın, hükümetin baskılarına ve sendikal bürokrasinin kayıtsızlığına rağmen geçen seneye oranla daha kitlesel geçmiş olması ise, ekonomik durgunlukla birlikte erimeye yüz tutan ücretlerin, hakların ve işlerin bir sonucu. Bütün alametler ekonomik ve toplumsal hayatta bir çöküşe işaret ederken, Erdoğan liderliğinde toplanan ilk MGK (Milli Güvenlik Kurulu) önümüzdeki 5 yılın ulusal güvenlik riskleri arasında “sivil itaatsizlik ve halk ayaklanmaları çıkarmaya yönelik girişimleri” ilk sıraya yerleştirdi.

İşsizlik tırmanıyor

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) geçtiğimiz ay “İşgücü İstatistikleri, Ocak 2015” isimli raporunu yayınladı. Rapor, bir yandan yaşanmakta olan ekonomik durgunluğun boyutlarını gösterirken, bir yandan da durgunluk karşısında hükümetin cevap vermekteki yeteneksizliğine işaret ediyor.  Raporun belli başlı verileri aşağıdaki gibi:

– Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2015 yılı Ocak döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 454 bin kişi artarak 3 milyon 259 bin kişi oldu.  İşsizlik oranı  1 puanlık artış ile %11,3 seviyesinde gerçekleşti.

– 15-24 yaş grubunu içeren genç işsizlik oranı 2,3 puanlık artış ile %20’ye çıktı.

– 15-64 yaş grubunda bu oran 1,1 puanlık artış ile %11,6 olarak gerçekleşti.

– Tarım dışı işsizlik oranı 1,3 puanlık artış ile %13,4’e yükseldi.

Verilere göre hükümet kendisinden iş bekleyenlerin sayısını arttırdıkça, yaş ortalamasını da düşürüyor. Zira Türkiye’de her 5 gençten biri işsiz gözüküyor! Rapor, genç işsizliğin toplumsal ortalamanın neredeyse iki katı kadar olduğunu söylüyor.

Yaklaşan kriz şartları karşısında çöken aile bütçelerine katkıda bulunamayan, okulunun maliyetini çalışamadığı için karşılayamayan veya asgari geçim koşullarını kendisi için tedarik edemeyen sayısız genç işsizliğe zorunlu bırakılıyor. Kapitalizmin kronik bir çehre kazandırdığı işsizlik, büyük sermaye gruplarının ekonomik yaşam üzerindeki egemenliklerinin neden olduğu derin bir bunalım olarak gençliğe geleceksizlik dışında bir şey sunmuyor.

İş cinayetleri katlanarak sürüyor

Sadece Mayıs ayının ilk haftasında 45 işçi, iş cinayetleri sonucu hayatını kaybetti. Nisan ayı için bu sayı 130’a, Mart için ise 139’a çıkıyor.

Türkiye “kaza” adı verilen cinayetlerle kanıyor. Azgın bir neo-liberal büyüme-kalkınma çılgınlığı altında işçi sağlığı ve güvenliği çiğneniyor. Yaşanan hiç bir felaket bir sonrakine çare olmuyor. İhmaller soruşturulmuyor. Suçlular ceza almıyor. Göstermelik açıklamaların ötesine geçilmiyor. Tedbirler alınmıyor. Sonuç: İşçi sağlığı ve güvenliğinin hiçe sayılmasının faturası bir savaş bilançosunu andırıyor.

Pekiyi, neden? İşçiler ölüyor çünkü patronlar daha da çok kazanma peşinde. İşçiler ölüyor çünkü patronlar işçi güvenliği için ne bir dakika ne bir kuruş harcamak istemiyor. İşçiler ölüyor çünkü devlet patronu koruyor.

Güvencesizlik kural haline geliyor

TÜİK raporunun söylediğine göre Türkiye’de kayıt dışı çalışanların oranı %32,4 olarak gerçekleşti. Bu oran, güvencesiz çalışmanın ve taşeron işçiliğin, AKP hükümeti döneminde nasıl olağandışı bir ivme kazandığını gösteriyor. On iki yıl önce binlerle ifade edilen taşeron işçi sayısı bugün bir milyonu aşmış durumda.

Özelleştirmeler ve esnek çalışma yasaları kol kola ilerlerken, taşeron çalışma biçimi kamudan Meslek Lisesi stajlarına dek dâhil neredeyse tüm sektörlere girdi ve tüm bir çalışma hayatını belirler hale geldi. İşçi haklarını tamamen yok etmenin yolunu yapan hükümet ise kiralık işçilikten üç-beş saatlik yarı zamanlı çalışmalara, kıdem ve ücretli izin hakkı gaspından, sendikalaşma ve toplu sözleşme hakkının tamamen imkânsız hale gelmesine kadar yeni saldırıları seçimlerin ertesinde gündeme getirme hazırlığında.

Güvenli bir gelecek, insanca bir yaşam için mücadele edelim

Türkiye, resmi verilere göre dahi bir milyon çocuk işçinin olduğu, her üç kişiden ikisinin yoksulluk koşullarında yaşadığı, milyonlarca işçinin kölelik koşullarında çalıştığı ve emekliliğin çoğunluk için ancak mezarda mümkün olabileceği bir ülke.

Paranın saadeti adına çalışma hayatı güvencesizlikle örülürken, iş cinayetleri olağan bir iş gününün sıradan bir parçası haline gelmişken ve hükümet bunların alternatifi olarak ancak ve ancak işsizliği pazarlayabiliyorken, genç işçilerin, öğrencilerin ve yeni işsizlerin ne yapmaları gerektiği kendisini gösteriyor: Örgütlenmek!

Güvenli bir gelecek ve insanca bir yaşam umutlarının son kırıntılarını dahi yok etmeye niyetli bulunan sermaye hükümetine karşı, iş yerlerinde, okullarda ve sokaklarda birleşik sesimizi yükseltmeli, en temel ekonomik ve sosyal haklarımız için vereceğimiz mücadeleyi birlik içerisinde örmeliyiz. Artık onlar değil, bizler yönetmeliyiz.

CEVAP VER