Aşağıda okurlarımızla ÇHD’li bir avukat arkadaşımızla Boğaziçi Demokrasi Mücadelesi’ne katılan öğrenci arkadaşlarımızın tutuklanması ve seferberliğin hükümetten gördüğü baskı üzerine gerçekleştirdiğimiz röportajı paylaşıyoruz.

Eylemlere katılan insanlara yapılan hukuki muameleler ile kanunun kendisini karşılaştırınca ne gibi bir açı gözlemliyorsunuz?

Öncelikle gözaltındaki müvekkillerimizin barışçıl bir eylemde gözaltına alındığını belirtmek istiyoruz. Sürecin başından beri müvekkillerimiz tarafından hiçbir eylemde, polis saldırısı gerçekleşmeden önce eylemin barışçıl niteliğini bozacak herhangi bir hareket gerçekleştirilmemiştir. Toplantı ve gösteri yürüyüşüne katılmak anayasal bir haktır. Anayasaya aykırı çeşitli kararlar ve genelgeler öne sürülerek anayasal hakkını kullanan kişilere saldırılmıştır. Bu muamele ulusal ve uluslararası düzenlemelerin tamamına aykırıdır. Bunun dışında müvekkillerin çoğu darp edilerek, işkence ile gözaltına alınmış ve ters kelepçe ile saatlerce polis otobüslerinde bekletilmişlerdir. Gözaltında iken ilaç kullananlara ilaçları ve lens kullananlara lens solüsyonları verilmemiştir, hatta tuvalet kağıdı götürdüğümüzde “tuvaletler tıkanıyor” diyerek tuvalet kağıdını dahi içeride bulunanlara vermemişlerdir. Vegan ve vejetaryen olanlara getirdiğimiz ikame yiyecekler verilmemiş ve öğrenciler aç bırakılmışlardır. Polis aracına saldırdıkları iddiası ile gözaltına alınan öğrenciler ise usule ve kanuna aykırı olarak polis tarafından sohbete çekildiklerini ifade etmiştir. Dolayısıyla Boğaziçi eylemlerine ilişkin tüm dosyalarda hukuki usuller ve anayasal haklar ihlal edilmiştir.

Gözaltı işlemlerinin amacı nedir?

İfade ettiğim üzere yakalama ve gözaltı işlemi uygulanırken hukuki usuller ihlal edilmiştir. Darp edilen, yüzünde yara izleri olan, kaba muamele ve dayağa maruz kalan, baygınlık geçiren öğrenciler mevcuttur. Öğrencilere karşı yürütülen soruşturmaların ve gösterilen muamelenin amacı demokratik taleplerde bulunan herkese “uslu dur, haklarını kullanma” mesajı vermektir. En temel demokratik taleplerin terörize edilmesi toplumsal muhalefeti sinikleştirme amacı taşımaktadır. Bu nedenle Boğaziçi dosyaları yalnızca kayyum rektör gündemine sıkıştırılmamalıdır. Boğaziçi dosyalarını takip etmek ve destek olmanın bu anlamıyla çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Tutuklu yargılanan öğrenciler neden tutuklu yargılanıyor? Ve bu tutuklamalar hukuki mi?

Tutuklama normal şartlarda yalnızca kaçma şüphesi ve delilleri karartma şüphesi bulunması veya şüpheliye kanunda katalog olarak sayılan suçlardan birinin isnat edilmesi durumunda uygulanabilen ve mevzuat gereği istisnai bir tedbirdir. Yine ev hapsi, yurtdışı çıkış yasağı yahut imza vermek gibi adli kontrol tedbirlerinin uygulanabilmesi için tutuklamanın kanuni şartlarının oluşması gerektiğini de belirtmek gerek. Ancak Boğaziçi dosyasından alınan arkadaşlar öğrenci ve sabit ikametgah sahibi olup, delilleri karartma kudretine de konumları gereği sahip değillerdir. Kaldı ki dosyada karartılacak herhangi bir delil dahi yoktur. Zaten öğrenci olan, sabit ikametgah sahibi olan kişilerin ceza alsalar dahi hapis yatmayacakları suçlardan dolayı tutuklanmaları tam bir fiyaskodur. Öğrenciler tutuklamaya sevk edilirken polisin istihbari kayıtları sanki sabıka kaydıymış gibi dosyaya sunulmuş ve ne savcılık ne de sulh ceza hakimliği halihazırdaki soruşturma ile alakası olmayan ve delil niteliğine sahip olmayan bu kayıtların dosya dışına çıkarılmasına yönelik itirazları değerlendirmemiştir. Bu durum en başta masumiyet karinesine aykırı, hakimin kanaatini etkileyecek nitelikte kayıtlardır. Yine Kadıköy eyleminden alınan ve tutuklamaya sevk edilen arkadaşların sulh ceza sorgusu sırasında işleme konu olayla hiç ilgisi olmayan “Anayasal haklarını nereden biliyorsun, eyleme katılmayı üzerine vazife mi görüyorsun, Beylikdüzü’nden Kadıköy’e niye geldin” gibi yönlendirici ve taraflı sorular sorulmuştur. Tutuklama kararlarının hukuki olduğunu söylemek mümkün değildir. Hatta Boğaziçi’ne destek olmak için eyleme katılan bir doktora dahi ev hapsi verilmiştir. Pandemi varken ve doktorlara bu kadar ihtiyaç varken bir doktoru eve hapseden bir hukuksuzluktan bahsediyoruz. Polis aracına zarar verdiği iddiasıyla tutukluluğa sevk edilen 5 kişinin dosyalarında ise biri hariç tüm öğrencilerin sorgusunda polis duruşma salonundan çıkarılmamış, polisin tanık olarak dinlenebileceği sorgular yine kanuni usule aykırı olarak polis eşliğinde gerçekleştirilmiştir. Yine sırf telefon numarasının sonu 12 ile bittiği için Boğaziçi Dayanışması Twitter hesabını kurduğu iddia edilerek ve bunun da halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği ileri sürülerek tutuklanan öğrenci dahi mevcuttur.  Bu nedenle Boğaziçi dosyalarından verilen tutuklamalar ve ev hapislerini hukukla, kanunla açıklamak oldukça güçtür.

Her iki baronun da mevcut duruma tepkisi ne oldu? ÇHD’nin buna ilişkin düşüncesi nedir ? 

İstanbul 2 Nolu Barosu’nun zaten hak ve özgürlüklerden yana bir tavır takınmasını beklemiyoruz. Keza sosyal medya hesaplarından konuyla ilgili yaptıkları tek açıklama ile de bunu gösterdiler.

Ancak İstanbul Barosu’nun da günlerdir süre gelen hukuksuzluklar, hem yurttaşların hem de biz üyesi avukatların yaşadığı hak ihlalleri karşısında yeterli desteği sunduğu söylenemez. Eylem ve gözaltıların sürdüğü esnada, İstanbul Barosu’nun bir tweet atarak İnsan Hakları Merkezi, Avukat Hakları Merkezi ve Kadın Hakları Merkezi’nden avukatların da içinde bulunduğu yaklaşık 100 avukatın Vatan Emniyet’e gittiğini ve sürecin takip edildiğini ifade ettiğini gördük. Bu açıklamayı düzeltmek isteriz. Zira, derneğimiz ÇHD ile birlikte birçok avukatlık derneği ve kurumuna üye ve de bağımsız olarak oraya gelen 100’e yakın avukattık ancak hiçbirimiz baronun direktifiyle değil, kendi insiyatif ve isteğimiz ile oradaydık. İstanbul Barosu’ndan üyelerine böyle bir çağrı gelmedi. Yanı sıra, eylemler süresinde iki farklı günde iki farklı meslektaşımız tam anlamıyla gözaltı/yakalama işlemlerine karşı mesleklerini icra ettikleri sırada gözaltına alındılar. Gözaltına alınan ÇHD İstanbul Şube Sekreteri’miz Av. Ezgi Önalan’ın durumunu takip etmek için Avukat Hakları Merkezi’ne yaptığımız başvuru, iki AHM Görevlisi meslektaşın oldukça geç bir saatte ve yalnızca meslektaşımızı emniyette ziyaret etmesi şeklinde yanıt buldu. Gözaltında alınan bir diğer meslektaşımız Av. Mustafa Murtezaoğlu için Avukat Hakları Merkezi arandığında ise “Orada zaten birçok avukat var, ayrıca barodan temsilen avukat göndermeye gerek yok” şeklinde dönüş aldık. Dolayısıyla İstanbul Barosu’nun bu sınavı veremediğini de değil, sınav vermek gibi bir gayesinin dahi olmadığını düşünüyoruz. İstanbul Barosu’nun Boğaziçi meselesiyle de oradaki hak ihlalleriyle de ilgilendiğini göremiyoruz.

ÇHD’nin Boğaziçi eylemlerine bakışı ise nettir. İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da ve Bursa’da Boğaziçi destek eylemlerinde gözaltına alınan öğrencilerin gözaltı takiplerini yaptık ve hala yapıyoruz. Dün olduğu gibi bugün de yarın da demokratik taleplerini dile getirdiği için gözaltına alınan ve avukata ihtiyaç duyan herkese elimizden geldiğince hukuki yardım sunmaya devam edeceğiz. Zaten Boğaziçi protestolarına ilişkin ÇHD olarak yayınladığımız bir bildiri vardı. Bu bildirinin Boğaziçi meselesine derneğimizin bakışını yeterince gösterdiğini düşünüyorum. (https://twitter.com/chdgenelmerkez/status/1358420044141707264?s=20)

Yaratılan bu korku iklimi nasıl aşılabilir?

Korku iklimi ve hukuk dışı saldırılar elbette mücadele ederek aşılabilir. Boğaziçi öğrencilerinin direnişinden hepimizin çıkarması gereken dersler var. Kayyum rektörün atandığı günden bu yana gerek öğrencilerin gerekse yurttaşların katıldığı protestoların ve destek eylemlerinin devam ediyor olması, insanların cüretini gösteriyor. İnsanlar gittikçe korkusunu yırtıp atıyor ve meşru taleplerini dillendirmekten, bunun için barışçıl protestolar yapmaktan çekinmiyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla bu sorunun cevabı yaşadığımız sürecin içerisinde.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı? 

Boğaziçi direnişini selamlıyoruz. Onları sokakta, karakolda, hastanede ve adliyede hiçbir zaman yalnız bırakmayacağız.