1867 yılından beri 8 Mart, Clara Zetkin’in önermesi ile Dünya Emekçi Kadın Günü olarak kutlanıyor. Tüm dünyada kadınların taleplerini haykırdığı, meydanları, sokakları doldurduğu ve birbirlerinden güç aldığı bir gün 8 Mart.

Covid-19 pandemisinin Türkiye’de ortaya çıkmasının ardından neredeyse bir sene geçti. Pandemi, var olan ekonomik krizi derinleştirdi, biz kadınlar üzerindeki etkisini de birçok farklı yönden gösterdi. Evde kal çağrılarının yapıldığı zamanlarda, kocası tarafından şiddete uğrayan kadınların sayısı arttı. Okullar kapandı, ev işleri ikiye ve hatta üçe katlanıp bakım yükü de artmış oldu.

Öğrenci kadınlar için, uzaktan eğitime erişim son derece sıkıntılı olmasına rağmen, sınavlar yapıldı, rekabetçi eğitim sisteminin mantığı gereği ödevler verildi ve teknik sıkıntılardan dolayı verim alamadığımız derslerden bile bilgilerimiz puanlandı.

Eğitim sisteminin krizi derinleşmeye devam ediyorken, hükümetin üniversiteli kadınlara yönelik baskı politikaları da durmadı. Üniversitelerde birçok çözülmesi gereken problem varken, en temel demokratik haklarımız gasp ediliyorken, Kadın Üniversitesi projesi, mevcut sorunlara çözüm olacakmış gibi tekrar gündeme getirildi. Bu proje de tıpkı kadınları izole edip korumaya yönelik gündeme getirilmiş diğer projeler gibi, kadını toplumdan soyutlayan ve cinsiyet kimliklerini ikiye indirgeyen, cinsiyet eşitsizliğini derinleştirip, ayrımcılığı büyütecek olan bir proje.

Fakat bu zorlukların arasında kadın dayanışmasının gücü eksilmedi. Tüm dünyada yükselen feminist dalga güçlenmeyi sürdürüyor. Arjantin’de kadınların yasal, güvenli ve ücretsiz kürtaj hakkı mücadelesinin kazanımla sonuçlanması hepimize ilham verdi. Bizler, kız kardeşlerimizin ışığından güç alıp, sesimizi daha gür çıkartıyoruz. Dayanışmanın gücünün ne boyutlara ulaşabileceğinin farkındayız. O nedenle, ekonomik kriz ve pandemi kıskacında geçirdiğimiz günlere rağmen sesimizi daha gür çıkartmak için 8 Mart’ta hep birlikte alanları doldurup, taleplerimizi haykırıyoruz:

LGBTİ+ lara dönük saldırılara, homofobi ve transfobiye son! Kadın üniversitesi değil; tüm cinsiyet kimliklerinin ve cinsel yönelimlerin özgür ve eşit bir şekilde var olabileceği bir üniversite!

Üniversitelerde cinsel kriz merkezleri kurulsun!

Kadınlarla erkeklerin her alanda eşit bir şekilde var olabilmesinin koşulları sağlansın!

Eğitim müfredatında ve eğitimde cinsiyet ayrımcılığına son verilsin!

6284 sayılı kanun ve İstanbul Sözleşmesi derhal etkin uygulansın!