Enes Kablan
Enes Karakaş
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs’ünde geçtiğimiz dönem kayyum yönetim tarafından kapatılan Kuzey Kafeterya’nın yerine açılan “Ethos” isimli kahveci ciddi tepkilere sebep oldu1. Yeni kahvecinin EspressoLab ile ilişkili olduğu yönünde iddialar söz konusuydu. Kayyum yönetim bu iddiaları Öğrenci Temsilci Kurulu’na (ÖTK) sözlü olarak yaptığı açıklamada yalanlasa da ihaleyi alan şirketin ismini de mahrem olduğu için paylaşmayacaklarını ifade etmişti. Yeni kahveci açılırken yine Kuzey Kampüs’teki bir başka işletmenin kahve ve çay satışının yönetimin talebiyle önüne geçilmesi bardağı taşıran son damla oldu. Öğrenciler kampüsteki ortak alanların kullanımına ilişkin söz hakkına sahip olma arzularını ifade etmek için tepkilerini ortaya koydular. Yüzlerce öğrencinin toplandığı eylemde “Sermaye defol bu kampüsler bizim!”, “Kayyum rektör istemiyoruz!” ve “AKP defol bu kampüsler bizim!” gibi sloganlar atıldı. Okunan basın açıklamasının ardından kahveciye giren öğrenciler birkaç saat boyunca mekanı terk etmedi ve işletmeyi boykot çağrısını yükselttiler.
Öğrenciler Boğaziçi’nde yeni döneme yemekhane zamlarından yurtlardaki altyapı problemlerine, koca bir şantiyeye dönen kampüsten sürekli azalan ortak alanlarına kadar kayyum yönetimin yarattığı tahribatla merhaba derken böylesi bir eylemin gerçekleşmesinin oldukça olumlu olduğunu not ederek başlamak gerekir. Bununla beraber örgütlenen eylemin net bir talep ortaya konmadan ve hedefinin ne olduğu ifade edilmeyen bir çağrıyla gerçekleşmesi önemli bir eksiklik. Sonuçta eylemler belirli hedefler doğrultusunda, doğru taleplerle ifade edilerek ve bu taleplere nasıl ulaşılabileceğine yönelik araç ve eylem biçimleri tariflenerek düzenlenmeli. Elbette bunların hepsini en başta tespit etmek ve formüle etmek mümkün -hatta doğru- olmayabilir. Fakat tepkisini ifade etmek için termosunu alarak eyleme gelen öğrencilere çağrımız bu yönde olmalı. Onlara bu eylemin neden düzenlendiği ve ne hedeflendiği noktasında somut şeyler sunabilmeliyiz. Nasıl hiçbir fabrikada işçiler bir talepleri olmadan durduk yere bir basın açıklaması veya grev örgütlemiyorsa öğrenciler olarak bizler de kendi belirlediğimiz taleplere sıkı sıkı sarılarak örgütlenmeli ve tepkimizi de yine karar verdiğimiz yöntemlerle ifade etmeliyiz. Aksi takdirde eylem yapmak için eylem yapan bir grup insana dönüşürüz, oysaki Boğaziçi öğrencilerinin önünde büyük bir görev duruyor: Kayyum’un açtığı kahveci nasıl kapanır?
Protestonun en büyük eksiklerinden birisi bu sorunun yeterince -hatta hiç- tartışılmamasıydı. Eylem boyunca öğrenciler büyük bir kararlılık göstererek saatlerce kayyumun yeni kahvecisini terk etmediler, fakat ne yazık ki eylem boyunca ‘‘kahveciyi’’ kampüsümüzden nasıl defedeceğimizi de konuş(a)madık. Kahvecinin nasıl kapanacağının sihirli formülleri yok, fakat bu hedefi dillendirmekle başlayabilir ve öğrenciler olarak bunun yollarını tartışmaya açabiliriz. Örneğin kimi öğrenciler tekrar Kuzey Kafeterya’nın veya bir benzeri işletmenin açılmasını istiyor olabilir. Ancak eylem boyunca yüzlerce öğrencinin attığı “Sermaye defol bu kampüsler bizim!” sloganının mantıksal sonuçları bizi bu öneriye götürmüyor. Bunun yerine kârı değil öğrencilere ücretsiz ya da maliyetine kahve sağlamayı hedefleyen bir mekanın açılması gerekir. Böylesi bir işletme bir kooperatif vb şekillerde formüle edilebilir. Önemli olan yandaş veya değil herhangi bir sermayedarın bu mekanı işletmemesini hedeflemek ve öğrencilerin ucuz -mümkünse ücretsiz- bir şekilde kahveye erişmesini sağlamak çünkü sorun sermayenin yandaşlığında değil kar hırsından sıyrılması mümkün olmayan doğasında.
Bu protesto özelinde bahsettiğimiz kahveciyi nasıl kapatırız sorusunun yeterince tartışılmıyor oluşu Türkiye’de öğrenci hareketinin süregelen savunmacı pozisyonundan bağımsız değil. Son yıllarda Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşanan direniş ve ardından kimisi oldukça kitleselleşen seferberlikler bu durumu kırmayı başaramadı. Bunca seferberliğe rağmen öğrenci hareketinin taleplerini kalıcı mevzilerle kazanıma dönüştüremiyor oluşu öğrenci hareketinin en büyük krizi. Bunun nesnel koşullarını Tek Adam rejiminin anti-demokratik, emek düşmanı ve baskıcı kayyum uygulamaları oluştururken, öğrenci hareketinin arkasına bakiye bırakacak araçları ve programı tarif edemiyor oluşu öznel bir sebep olarak karşımızda duruyor. Hareketçi eğilimlere sıkışmış öğrenci mücadelesi kendiliğindenliğin ötesine geçip bir yol haritası ortaya koyamıyor. Saman alevi gibi parlayıp sönen eylemlerin ardından, tıklım tıklım yaşadığı yurduna, niteliksiz ve her geçen gün pahalılaşan yemekhanesine ya da paraşüt hocasının kalorifer yanmayan dersine girmek zorunda kalan öğrenciler olmaktan kurtulmak zorundayız. Bu engelleri ancak gündelik sorunlarımıza cevap üretebilecek kalıcı bir örgütlenmeyle aşabiliriz. Bu noktada “Yeni öğrenci seferberlikleri daha iyi örnekler doğurana kadar öğrenci sektöründe şu an elimizde bulunan en iyi araçlar ÖTK’lar.2”
Mevcut eylem sürecinde bu tespite göre hareket etmek ise talepleri zincirleme şekilde diğer acil taleplerle birleştirmek ve kalıcı araçlara yani ÖTK’lara kanalize etmek anlamına geliyor. Kayyumun açtığı kahvecinin kapanması için ÖTK’larımız üzerinden bu hareketi daha güçlü inşa etmeli, talebi belli, hedefi net ve sıradan öğrencilerin sıradan rahatsızlıklarını politize edecek bir şekilde bunu yapmalı, yerine başka araçları ikame etmeye çalışmamalıyız. Öğrenci kulüplerine de elbette bu süreçte pek çok görev düşüyor. ÖTK ile bir koordinasyon yaratıp, direnişin nasıl ilerleyeceğine dair katkıları olmalı fakat ‘alanı tutmak’ adına öncelenen kulüp etkinliklerinin politikanın yerine ikame edilmemesi koşulunu hatırlatmak gerekiyor. Böylece merkezi bir koordinasyonla kahvecinin kapatılması ve sermayeden arındırılmış bir alanın kazanılmasını mümkün kılacak, ayakları yere sağlam basan bir tartışma yaratabilir ve bu doğrultuda birliğimizi ÖTK’larda kurabiliriz. Aksi takdirde ‘işgal’ adı verilen bir takım meşguliyetler bittikten sonra, peşine başka adlar alan farklı meşguliyetlerde savrulmaya devam edecek, sorunlarımıza sahici çözümler bulamıyor ve kalıcı mevziler yaratamıyor olacağız.
Bu eylem üzerinden yükselen ve genel olarak ÖTK’nın sahiplenmesi gereken talepleri ise şöyle formüle etmeyi öneriyoruz;
- Kayyum yönetiminin ÖTK’ya sözlü olarak ihalede adı geçen şirketi mahrem diyerek açıklamaması kabul edilemez. Üniversite ile ilgili alınan her karar, açılan her ihale şeffaflık ilkesi gözetilerek üniversite bileşenleriyle paylaşılmalı.
- Espressolab ile bağlantılı olduğu iddia edilen Ethos kafe’nin kapatılıp yerine öğrencinin ihtiyacını önceleyen, ucuz ve nitelikli tüketim ürünü sağlayabilecek öğrenci kooperatifi gibi taleplerin yükseltilmesi.
- Bunun başarılabilmesi için ÖTK’nin merkezde olduğu, kulüpler ve diğer inisiyatifleri de dışlamayan merkezi bir koordinasyonun kurulması.
- Tüm bu sorunların kaynağı olan üniversitelerde öğrenci-emekçi temsiliyetinin ve denetiminin eksikliğini gidermek için emekçilerin sendikaları, öğrencilerin ise ÖTK’lar üzerinden yönetime tam katılımı.