4 Şubat tarihinde Beştepe Kültür ve Kongre Merkezi’nde yaptığı konuşma ile Recep Tayyip Erdoğan, İŞKUR Gençlik Programı’nı kamuoyuna duyurmuştu. Programın duyurulmasının ardından olağanüstü bir hız ile İŞKUR ve devlet üniversiteleri arasında protokoller imzalandı, 13-17 Şubat tarihlerinde başvurular yapıldı ve 19 Şubat’ta binlerce öğrencinin izlediği canlı yayınlarda noter huzurunda kura çekilerek programa katılmaya hak kazanan öğrenciler belirlendi. İki hafta içerisinde gelişen bu baş döndürücü süreç programın mahiyetinden öğrencilere tam olarak ne vaat ettiğine kadar pek çok soruyu akıllara getirse de gündemin yoğunluğu bu soruların incelenmesine vakit bırakmamıştı. Bu yazıda, bunun gibi ve ötesinde bazı soruları cevaplandırmaya çalışacağız.
İŞKUR Gençlik Programı tam olarak ne?
Gerek Erdoğan’ın, gerekse İŞKUR’un kendi açıklamalarına göre İŞKUR Gençlik Programı esasında öğrencilerin “gençlerimiz bir yandan üniversitedeki eğitimlerini sürdürürken diğer yandan kendilerini geliştirebilecekleri pek çok alanda” dahil olabilecekleri, “istihdam edilebilirliğinin artırılmasına katkı sağlamak; öğrencilere bilgi, beceri, çalışma alışkanlığı ve disiplinini kazandırmak” amaçlarını güden bir eğitim programı. Lisans ve lisansüstü üniversite öğrencilerini kapsayan, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile devlet üniversiteleri iş birliğinde hayata geçilen bu projenin bu seneki ilk etabında 200 bin öğrencinin, önümüzdeki 4 sene içerisinde ise toplam 1 milyon öğrencinin istihdam edilmesi planlanıyor. En sarih haliyle “Devlet üniversiteleri ile işbirliği ile kamusal hizmetlerin desteklenmesi için üniversite öğrencilerine teorik ve pratik eğitimlerin verildiği kısmi zamanlı aktif işgücü programı.” şeklinde tanımlanan program 5 ay sürecek. Öğrencilerin haftalık en fazla 3 gün katılım sağlayacağı (22,5 saat) programda öğrencilere katılım sağlanan her gün için 1083TL “cep harçlığı” ödenecek.
Üniversitelerde öğrenci çalıştırmak
İŞKUR Gençlik Programı, bu şekilde sunulduğu zaman öğrenciler için kulağa oldukça hoş gelebilecek vaatlerde bulunuyor: Üniversitede eğitim görürken bir yandan mezuniyet sonrası iş bulabilmek için gerekli becerilerin kazanıldığı, üstüne bir de bir üniversite öğrencisi için azımsanamayacak bir para verilen bir program geçim sıkıntısı yaşayan ve gelecek kaygısı güden her öğrenci için cazip bir teklif. Ne de olsa bu programda iş arama, finansal okuryazarlık, CV hazırlama, mülakat teknikleri gibi pek çok eğitim veriliyor. Gerçeklik ise bundan biraz farklı. Verilen eğitimlerin ötesine geçip programın hangi “alanlarda uygulandığına” baktığımız zaman, karşımıza “sürdürülebilir kampüs faaliyetlerinin” desteklenmesinden “girişim ekosistemi faaliyetlerinin” desteklenmesine kadar geniş bir yelpaze çıkıyor. Bu “alanların” alt başlıklarını incelediğimiz zaman şununla karşılaşıyoruz: Öngörülen, programa dahil olan üniversite öğrencilerinin kampüslerde ağaçlandırma ve peyzaj düzenleme, kütüphanelerin dijital arşivleme ve kataloglama işlemleri, öğrenci işleri süreçleri, üniversitenin genel rehberlik ve danışma işlemleri, medya içeriği üretimi, kampüs altyapı ve bakım faaliyetleri gibi normal şartlarda üniversite emekçilerinin çalıştığı alanlarda istihdam edilmesi. Kısacası programın asıl niteliğini “eğitim” kısmı değil, üniversite öğrencilerinin haftanın 3 günü 7,5 saatlik mesailerle çalıştırıldığı kısım oluşturuyor. “Okurken kendini geliştirme” söyleminin gazetemizin satırlarında sıklıkla yer verdiğimiz, gerçekte lise öğrencilerinin ucuz işgücü olarak imalat sanayisine sürüldüğü MESEM protokolünü bu denli andırması tesadüf değil. İŞKUR Gençlik Programı’nın gerçek hedefi öğrencileri eğitmek değil, onları üniversitelerde çalışan işçilere dönüştürmek.
Bu noktada şu soruyu sormak gerekiyor: Öğrencileri işçi haline getirmeye neden ihtiyaç duyuluyor? Akla gelen ilk cevap Mehmet Şimşek’in şahsında cisimleşen ekonomi programı ile hayatımıza giren Kamu Tasarruf Tedbirleri. Tasarruf tedbirleri kapsamında üniversitelerde personel servislerine bile göz dikildiği akılda tutulacak olunursa; üniversite emekçilerinin yerine neredeyse yarı ücretine çalışan, üniversitede geçici olduğu için kadro talep etmeyen ve örgütlenme hakkı olmayan “sözleşmeli” işçilerin istihdam edilmesi şüphesiz tasarruf sevdalılarının iştahını kabartan bir ihtimal. Bununla birlikte ortaya koyduğumuz bu senaryonun hedefine ulaşması halihazırda üniversitelerde çalışan emekçilerin işten çıkarılmasını ve sözleşmeli işçilerin sözleşmelerinin yenilenmemesini gerektiriyor. Bu uygulamaların ne ölçüde gerçekleşeceğini zaman ve emekçilerin olası bir işten çıkarma saldırısına karşı yürüteceği mücadele gösterecek. Biz öğrencilere düşen görev ise aynı kadere mahkum edildiğimiz emekçilerle birlikte güvencesiz çalışmaya karşı mücadeleyi büyütmek olacaktır.
Burstan istihdama: Kamusal eğitimin çöküşü
Gençlik Programı’nın başvuru şartlarını incelediğimiz zaman bir madde özellikle dikkat çekiyor: Hane geliri şartı. Tam haliyle “Programa başvurulan adreste yer alan hane geliri net asgari ücretin 3 katından fazla ise o hanedeki insanlar bu programdan yararlanamaz.”şekliyle ifade edilen bu madde, aslında ihtiyaç bursu başvurularında görmeye alışkın olduğumuz bir şart, programın gerçek mahiyeti olduğunu irdelediğimiz iş ilanlarında değil. Gençlik Programı’nın açıkça yoksul emekçi ailelerden gelen öğrencileri hedeflediğinin beyanı olan bu madde programın ikili karakterini gözler önüne sermekte: Bir yandan üniversite öğrencilerinin işçi olarak çalıştırıldığı bir istihdam programı; diğer yandan ise kamusal eğitimde bir dönüşümün, karşılıksız burs yerine ücret karşılığı çalıştırmanın geçtiğinin itirafı. Aylık 3000 liralık KYK bursu ile okul yemekhanelerimizden 3 öğün yemek bile yiyemediğimiz, bunun da ötesinde yurt ücretimizi (veya ev kiramızı) hasbelkader ödeyebilsek bile kitap satın alma, kahve içme, sinemaya gitme gibi “lüks” aktivitelerimizi yerine getirmenin mümkün olmadığı ekonomik kriz koşullarında İŞKUR Gençlik Programı, biz öğrencilerin bu zorlu gerçekliğine sahici çözümler sunmanın değil, zaten bildiğimiz şeyleri bize tekrarlamanın; daha da ötesi devlet politikasına dönüştürmenin bir ifadesi olarak karşımıza çıkıyor: Paran yok ve üniversite okumak mı istiyorsun? O halde okurken çalışmak zorundasın.
Gençlik Programı’nı ne yapmalı?
Nitelikli kamusal eğitimin koşullarını yaratmanın tek yolunun öğrencileri çalışmak zorunda bırakmak olmadığı açık. Bu noktada mesele İŞKUR Gençlik Programı’nın ne kadar “kötü” olduğunun ispatlanmasında değil, programın kendisinin ötesinde üniversite öğrencilerinin okurken çalışmak zorunda olduğu gerçekliğinin çözümünde düğümleniyor. Bu ise barınmanın, beslenmenin ve her türlü eğitim materyali tedariğinin ücretsiz sağlanmasının yanında öğrencilerin diğer ihtiyaçlarının karşılanabilmesi adına geri ödemesiz, insan onuruna yaraşır miktarlarda bursları gerekli kılıyor. İŞKUR Gençlik Programı, öğrencilerin tüm bu ihtiyaçlarının sağlanmasından, yani aslında kamusal eğitimden -Türkiye sermayesinin ihtiyaçları uyarınca- uzaklaşıldığının somut bir ifadesi. Mücadelemizin merkezine koymamız gereken şey programın kendisini yüzeysel bir şekilde hedef almak değil bu programın sermayenin ihtiyaçları lehine çözümler ürettiği gerçek sorunlara ilişkin emekçi ailelerden gelen öğrencilerin çıkarlarını esas alacak doğru talepleri sunabilmek ve bu talepler etrafında sermaye için değil gençlik için bir “Gençlik Programı” oluşturabilmek.