Bazı olaylar bir kez gerçekleştiğinde kimse o olmamış gibi davranamaz, var olan tüm dengeler ona göre şekil alır, tüm kararlar ondan etkilenerek, onu hesaba katarak verilir. 19 Mart’ta İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan süreç de Türkiye için böyle bir anlama sahip. Gözaltı kararının ardından ikircikli ve pasif bir tutum takınan CHP’yi Saraçhane’de eyleme iten öğrenci hareketinin Beyazıt’ta aştığı barikat, kitlesel öğrenci eylemleri, ODTÜ’den gelen çağrıyla onlarca okulda başlatılan akademik boykot ve Maçka’da kırk binin üzerinde öğrencinin katılımıyla gerçekleşen büyük yürüyüş tek adam rejimine karşı yükselen itiraza damgasını vurdu. Tek adam rejiminin öğrenci hareketini hedef alan, Saraçhane’deki yüzbinlerce insanı kriminalize etmeye ve korkuyla sindirmeye çalışan cevabı ise gözaltı, tutuklama ve ana akım medyada eliyle karalama kampanyaları oldu.

Her ne kadar geliştiği konjonktür, ortaya çıkış dinamikleri ve mevcut durumu farklı olsa da,2013’te gerçekleşen Gezi Ayaklanması’ndan beri yüzbinlerce insan ilk kez düzen siyasetinin kalıplarına sığmayan bir biçimde seferber oldu. Tabiri caizse bir çevrim tamamlandı ve hayatıtek adam rejiminin ekonomik yıkımı ve baskı politikalarıyla geçen bir kuşak ilk kez alışıldık siyasi pratiklerin dışına kitlesel bir şekilde çıkarak özlemlerini ve öfkelerini sokakta ifade etti. Mevcut durum büyük bir azmi ve enerjiyi içerisinde barındırmakla birlikte tam da bu saydığımız sebeplerden ötürü çelişkili bir nitelik de taşıyor. Kitleler ne istemediğini biliyor. Sokağa çıkan, okullarında eylemlere, forumlara katılan ya da bütün bunlara dışarıdan destek veren ve sempati duyan herkes tek adam rejiminden kurtulmak istiyor. Ancak bunu nasıl yapacağımıza dair kitlesel düzeyde meşruiyet kazanmış, belirgin bir yol haritasından, taleplerden ve eylem programından yoksunuz. CHP liderliği hayatın olağan akışına dönmesi için kitleleri oy vermekle mükellef uslu seçmenlere indirgeyen, ancak onların kendi öz örgütlenmelerini yaratmaları konusunda hiçbir şekilde ön açıcı olmayan önerilerini sunarak seferberliği dindirmeye çalışıyor. Bu yüzden seferberlik dinamiğinin ne yöne evrileceği halen belirsiz. Kesin olan şu ki bu süreçte eyleme geçen kimse işin bittiğini, hayata hiçbir şey olmamış gibi devam etmemiz gerektiğini düşünmüyor. Rejimin seferberliği sindirmek için gerçekleştirdiği tutuklama dalgası toplum nezdinde tutsaklara büyük bir sahiplenme ve rejime karşı büyük bir öfke yarattı. Öğrenci hareketinin ve sosyalist hareketin bir kesiminin yükselttiği genel grev çağrılarına sessiz kalan sendikal önderliklerin aksine, kitleler CHP’nin seferberliğin enerjisini bir kültürel kamplaşmaya sıkıştırabilecek marka boykotu gibi önerilerini bir adım öteye taşıyıp 2 Nisan için çağrısı yapılan genel tüketim boykotunda olduğu gibi bir adım öteye taşımanın yolunu arıyor.

İlk günden itibaren buzu kırıp yolu gösteren öğrenci hareketi olarak şimdi esas görevimizokullarda açığa çıkan boykot komiteleri, fiili ÖTK’lar ve -bütün zaaflarına rağmen- İstanbul Üniversiteler Koordinasyonu gibi yapıları kalıcılaştırmak için mücadele etmektir. Tek adam rejiminin pervasız saldırılarına karşı ekonomik, demokratik ve akademik taleplerimizi ortaklaştırdığımız bir mücadele planı yaratmak, bu planı uygulamak için ÖTK’larımızı seçip kalıcı organlar inşa etmek zorundayız. Hukuksuz bir biçimde tutsak edilen sıra arkadaşlarımızın özgürlüğü için, belediyelerden üniversitelere kayyum rejiminin son bulması için mücadelelerimizi birleştirmeliyiz. Bugün, seferberlik halinde kendi organlarını yaratmaya çalışan öğrenci hareketinin emek hareketiyle kader birliğini bir mücadele birliğine çevirmek üzere sessizliğini koruyan sendikal önderlikler üzerindeki basıncı yükseltelim! Öğrencilerin özgürlük talepleriyle emekçilerin üretimden gelen gücünü birleştirelim, mücadelemizi genel grevle büyütelim!

Tutsak öğrencilere özgürlük! 

Üniversitelerde söz, yetki ve karar hakkı için mücadeleye!

Belediyelerden Üniversitelere Kayyum Rejimine Son!

Önceki İçerikİstanbul Üniversitesi Boykot Komitesi Öğrencileri ÖTK Seçimleri İçin Mücadeleye Çağırıyor!
Sonraki İçerikBoğaziçi Üniversitesi’nde öğrenciler akademik boykotu nasıl örgütledi?