Hem metal müzik camiası, hem de bateri dünyası telafisi mümkün olmayan bir kayıpla sarsılıyor. 26 Temmuz gecesi 46 yaşındaki baterist Joey Jordison, ailesinin yaptığı açıklamaya göre uykusunda huzur içinde öldü. Joey’nin ölüm sebebi açıklanmadı.

Elbette birisinin ölümü, onun telafisinin mümkün olup olmadığı üzerinden değerlendirilemez. Ancak Joey’nin kaybının yarattığı devasa boşluk duygusunun, insanları böylesine bir çaresizlik hissine sürüklediğine şüphe yok. Zira Joey, içinde dehasını konuşturup üretim gerçekleştirdiği hiçbir müzikal veya sanatsal alanı, bulduğu haliyle bırakmadı. Ve onun yaptıkları basit reformlar veya “bir adım ileri” şeklinde özetlenebilecek olan tedrici ilerlemeler değildi. Slipknot’la birlikte metal parçalarının kompozisyonu ile yapısını belki de sonsuza dek değiştirdi. Metal bateri partisyonlarının yoksun olmakla suçlandığı teknik inceliği, sanki el ve ayak bileklerinin basit bir refleksiymiş gibi dünyaya kazandırdı. Bateri sololarını salt içeriksel sunumlar olmaktan çıkartıp, tepetaklak dönen platformuyla performansına teatral ve estetik bir boyut kazandıran da kendisiydi. Hızından bahsetmeye zaten lüzum yok.

Bütün bu nedenlerden ötürü Joey’i sadece metal müzik dünyası değil, bateri dünyası da anıyor. Zira onun bu enstrümana ve onun tarihine yaptığı benzersiz katkıları yapabilmek, büyük bateristlerin oldukça küçük bir azınlığının erişebildiği bir gurur olmuştur. Artık crashlerinin, hi-hatlerinin, trampetlerinin, kicklerinin, tomlarının üzerinde Joey Jordison yazmayan bir davul seti toplamak imkansıza yakın; bütün bu parçalar, onun baget vuruşlarının silinmez izlerini taşımaktadır. Bu bakımdan o biriciktir.

Fizikte ışık, ses, ısı ve benzeri varlıklar mesafe, kütle, enerji gibi birimler üzerinden zamanın matematiksel bir fonksiyonu şeklinde ifade edilirler. Bütün durağan olgular, akıp giden ve ele avuca sığmayan zamanın cinsinden formüle edilirler. Joey’nin baterinin başına geçince kullandığı metot, bundan farklı değildi. Karmaşık ritmlerini oluşturan el-kol koordinasyonunun ardında yatan basit olgu buydu. Bu nedenle Joey’nin davul parçaları, oldukça kapsamlı ve renkli yapılarına rağmen atıl bir izlenim yaratan Rönesans tablolarını değil, henüz teknolojik yeterliliğe ulaşılamadığı için icat edilememiş olan hareketli fotoğraflara benzer. İnsan zihnini şaşırtmayı bırakmayan yaratıcılıktaki davul kombinasyonlarının bu virtüözü, metal müziğin “kötü” ününe rağmen perküsyon alanında bir şairdi.

Bu kısa anma yazısını uzatmanın ve Joey’nin yasını tutanları, onu öven pasajlara boğmanın pek bir anlamı yok. Ancak şu gerçek bir not olarak kaydedilmeli: Joey yalnızca davul tarihinin en yeteneklilerinden ve iyilerinden biri değildi, o aynı zamanda yeteneklerinin doruğunda olduğu dönemde yetişmiş olan kuşakların bateri hocasıydı da. 1999 ile 2010 yılları arasında davula başlamış olup da, Joey’den “ders” almamış olan bir tane baterist yoktur. Yaptığı müzik türü fark etmeksizin, hepsi onun öğrencisidir. Dolayısıyla yası tutulan insan yalnızca büyük bir sanatçı değil, aynı zamanda hocadır da.

Joey’nin 2010’ların başında kendisini hissettirmeye başlayan hastalığı, ömrünün kalanında bateriyi eskisi gibi çalmasının önünde önemli zorluklar yarattı. Joey’nin hastalığı nörolojik bir bozukluk olan transvers miyelit olarak tespit edildi. Teşhisin geç konması nedeniyle bacaklarını kullanma yetisini bir dönem kaybetti ve davulu çalamaz oldu. Rehabilitasyonla birlikte yeniden çalabilmeye ve eşsiz kabiliyetinin doruklarına bir kere daha tırmanmaya başlamıştı.

Joey’nin hastalığındaki ironi hala bizleri şaşırtmayı sürdürüyor. Böylesine bir ironi ancak ve ancak uçmaktan korkan bir Süpermen figürüyle karşılaştırılabilinir. Ancak farklı bir yorum da mümkündür: Joey çağdaş bir Marsias’tır. Antik Yunan’ın seküler kahramanı flüt ustası Marsias, yarattığı ezgiler ve melodiler Tanrı Apollon’da kıskançlık yaratınca, işkencelerle cezalandırılmıştı. Bugün İzmir ve Manisa’da bulunan Bozdağlar’da karşı karşıya gelip enstrümantal ustalık alanında rekabete giren Marsias ve Apollon, yarışmada berabere kalmışlar, bu da Apollon’u hileye başvurmaya götürmüştü.

Kim bilir, belki Joey de yetenekleriyle tanrılardan birisini gücendirmiştir. Eğer durum buysa, bu tanrı kesinlikle gücenmekte ve kıskanmakta haklıydı. Zira bu tanrının enstrümantal yetenekleri ne denli hayranlık uyandırıcı olursa olsun, asla Joey’nin melodik yaratımlarının derinliğine ulaşamayacaktır.