Birçok üniversite öğrencisinin gündeminde olan on üniversitenin bölünmesini öngören yasa tasarısının büyük çoğunluğu geçtiğimiz hafta meclisten geçti. Her üniversitede büyük tepkiye yol açan tasarıya karşı birçok üniversite öğrencisi eylemler gerçekleştirdi. Eylemler kitlesel bir nitelik kazandı ve gençlik hareketi içerisinde mücadeleci bir dinamik doğurdu.

Yükseköğretim Kurulu(YÖK) başkanı Yekta Saraç köklü üniversiteleri bölerek yeni bir model deneyeceklerini ve daha çok özerklik tanıyacaklarını iddia ede dursun üniversite öğrencileri hükümetin gerçek planının farkında. Asıl konu üniversitelerin bölünerek kampüslerin farklı yerlere taşınması; böylelikle inşaat patronlarına yeni rant alanları açılması, yeni kurulacak üniversitelerle sözleşme yapacak olan taşeron firmaların zenginleşmesi, hükümetin sözünün dışına çıkan öğrenci ve akademisyenlerin daha kolay cezalandırılabilmesi ve hatta bir kısım kampüsün vakıf üniversitesi adı altında doğrudan özelleştirilmesi.

Bütün bunlara karşı gelmek için, tasarı meclisten geçmeden bir hafta önce İstanbul Üniversitesi Beyazıt kapısı önünde toplanan çeşitli üniversitelerden öğrenciler yasa tasarısını büyük bir coşkuyla protesto etmişti. Tasarıya karşı konuşmak için ilk sözü İstanbul Üniversitesi öğrencisi Deniz Büyüksel almıştı. Büyüksel konuşmasında yasa tasarısının en çok tepki alan maddelerinin meclis görüşmelerinde ertelendiğinden bahsetti ve konuşmasına “Hükümetin ezberi Beyazıt’ta ve Gazi’de bozuldu. ‘Hükümet benim, Meclis benim, yargı-polis benim istediğimi yaparım’ diye düşünenler çok kesin bir yanıt aldılar: Üniversiteler sizin değil! Üniversiteler öğrencilerle, akademisyenlerle, emekçileriyle üniversite bileşenlerinin. Üniversiteler bilimsel düşünceye, aydınlanma ideallerine, ranta değil kamu yararına inananların” diyerek devam etmişti. Yasa tasarısının  TBMM’den geçmesi halinde üniversiteyi terk etmeyeceklerini de belirtmişti Büyüksel konuşmasında. 

Şimdi yasa tasarısının meclisten geçmesiyle beraber öğrenci seferberliğinin görece bir geri çekilişi söz konusu. Bu elbette 24 Haziran’daki seçim gündeminin toplumsal seferberlikler üzerinde yarattığı negatif basınçla da ilgili. Ancak bu basınç bir yanılsama, başka da bir şey değil. Yasa tasarısını kabul eden sözde “meclisin”, 16 Nisan 2017 tarihinde Beştepe oligarşisi tarafından kapatılmış olduğunu, Türkiye’nin yaklaşık bir buçuk senedir bir parlamento ve anayasa olmadan yönetilmekte olduğunu unutacak mıyız? Sadece bu yasa tasarısının değil, geleceğimizi ilgilendiren herhangi bir siyasi kararın tartışılacağı, kabul veya reddedileceği odakların TBMM ve onun enkazlarının toplamıyla uzaktan yakından alakası yok. Üniversitelerde hemen oluşturulması gereken Öğrenci Komiteleri’nin kurulması yönünde bu sebeple çağrı yapıyoruz ve komitelerin bir acil eylem programını seferberliğe sunmasının yakıcı bir zorunluluk olduğunu bir kere daha belirtiyoruz. Meclisten geçer ama üniversitelerden geçmez!