Gün geçmiyor ki İstanbul Üniversitesi’ne bir saldırı daha olmasın. Ülkenin politik atmosferinin de okula yansımasıyla alanı boş bulan ülkücüler, okul öğrencilerine saldırmaya devam ediyor. Birkaç hafta önce toplu halde duran kadın öğrencilere “solcu” göründükleri için saldırdılar; son günlerde okulda serbestçe dolaşıyorlar. Bir yandan dersleriyle uğraşan öğrenciler, havuzlu bahçede mola vermeye çekinir oldu. Gitgide daraltılan demokratik alan sonucu şimdi öğrenciler taciz ediliyor, tehdit ediliyor.

Peki kim bu ülkücüler? Devlet ve şiddet övgüsünden popüler destek kazanan, gerici iktidarların ve devlet aygıtının “parasız” askerleri… Lümpen ve geri bilinçleri şoven propagandayla kirletilmiş faşistler…

Peki faşist ne demek? Toplumun örgütlülüğünü yıkmaya, parçalamaya çalışan, bazı toplumsal kesimleri madden yok etmek isteyen; para-militer çeteleriyle kriz anlarında iktidara koltuk değneği olanlar. İşte Türkiye tipi faşistler. Sözde faşizme de karşı olan ülkücüler, iktidara geldiği anda partileri, sendikaları; matbaaları, yayınevlerini dağıtacak olanlar. İşte burjuva demokrasisinde bu ideoloji, ifade özgürlüğünden yararlanabiliyor.

“Herkes için ifade özgürlüğü!” Papağan gibi bağıran liberaller de görüyordur ki eskaza iktidara gelse ifade özgürlüğünü tamamen yok edecek olanlardır bunlar. Bu yıkıcı ideolojiye ifade özgürlüğü tanımak ihanettir! Okul yönetimi ve güvenlik güçleri de faşistlerin arkasını kollamakta; arkasından pervasızca aynı yalanı tekrarlamaktadır: “Karşıt görüşlü öğrenciler kavga etti.” Saldıran faşistler, saldırılan ise öğrencilerdir. Bu devrimci, demokrat öğrencilerle faşistleri aynı kefeye koymak anlamına gelir. Nitekim bu faşizmi kabul edilebilir ve meşru bir zemin üzerine çekmektir. Faşizmin kafası görüldüğü yerde ezilmelidir.

Faşizm ve faşistlere karşı verilecek mücadele; tüm okul bileşenlerinin (yani öğrenciler, akademisyenler, okul işçi ve emekçileri) öreceği mücadeleci bir eylem birliğiyle mümkündür. ‘Aman bana bir şey olmasın’ şiarıyla mücadeleyi, solcu öğrencilere bırakmak kitle hareketi yerine başkasının savaşımı anlamına gelir ve bu okulu ve bileşenlerini pasifize eder. Biz devrimciler olarak amaçlarımız; siyasal, ekonomik ve kültürel bağlamda çevremizi bilinçlendirmek ve seferber etmektir. Dolayısıyla okul içi muhalefet, öğrenci ve işçilerin en acil ihtiyaç ve taleplerinden kurulmalı; öğrenci mücadelesi organik, dinamik ve demokratik bir yapıda olmalıdır.

Faşistlerin okulumuz bahçesinde el, kol, tespih ve birtakım sair cisimler sallaması; şoven duygularını tatmin, insanları taciz etmesi; bu ideolojinin zaferi anlamına gelmez. Okul güçlerinden boşalan alan; yönetim, güvenlik ve polis güçlerince okula girmeleri müsaade edilerek doldurulmaktadır ve elbet okul yeniden mücadeleci öğrencilerle dolacaktır.

Okulumuzun sahipleri bizleriz. Okul yönetiminin baskısına ve parasız askerlerine karşı birlik içinde mücadele etmeliyiz. Kendi sözümüzü söyleyebilmek için öreceğimiz bu mücadele, her adımda okul işçi ve emekçileriyle ortaklaşmalı ve birleşmelidir. Nitekim gençliğin ve öğrenciliğin sorunları, sınıf mücadelesinden bağımsız değildir. Ancak bu şekilde kurulacak mücadele hattı; sözü, yetkiyi ve kararı öğrencilere verebilecektir!

Önceki İçerikBir intihar daha: Okulda revir olmadığı için müdahale edilemedi
Sonraki İçerikArjantin kardeş gençlik grubumuza saldırı