Zırhlı Tren

Üniforma: Öğrenci tulumu

20. yüzyılın başlarından günümüze gelen süreç içerisinde “özgürlükçü”(?) eğitimin yeni bir perspektif arayışı içerisinde oluşu, onu sadece öğrenimin içeriğini ve biçimini sorgulamaya itmedi, aynı zamanda üniforma “kurumuna” ve onun işlevsel yönü üzerine alternatifler sunmaya da zorladı. Tartışmanın düğümlendiği nokta, öğrenimin (sadece) eğitimsel mi yoksa kültürel mi bir nitelik taşıdığı olmuştu.

Eğer meseleyi maddi çıkarlar boyutunda çözümlemeye çalışırsak, hiç şüphesiz ki gözlemleyeceğimiz ilk olgu, öğrenimin eğitim araçları tarafından hâkim kültürel yapıya eklemlenme çabasıdır. İşte üniforma tam da bu çabanın maddeleşmiş/somutlaşmış biçimidir. Üniforma, kültürel diktatörlüğün öğrenciler üzerinde sadece zihinsel/düşünsel hegemonyasını kurmakla kalmadığını, üstüne bedenlerimiz üzerinde de hakimiyet kurduğunun bir göstergesidir. Ruhlarımızı ele geçiren, mevcut düzenin pedagojik yöntemlerinin sınıfsal karakterinin yol açtığı çıkar ilişkileri ağından farklı bir şey değildir. Öğrenci hareketini pasifize etmek için, tektipleştirici politikalar yoluyla askerlik kurumunu aratmayacak bir şekilde disiplinin üniforma aracılığıyla militarize edilmesi, öğrenci-üniforma ilişkisine ışık tutabilecek bir niteliktedir.

Bu ışığın aydınlattığı başka bir teorik alan ise, üniformanın eşitlikçi bir karakterinin olup olmadığı tartışmasıdır.  Evet doğrudur, üniforma öğrenciler arasındaki eşitliği sağlar ancak bu eşitlik biçimsel eşitliğin ta kendisidir ve bir kurgu olmaktan öteye gidemez. Bize kendi sınıf kültürlerini dayatan egemenlerin amacı da bu kurguyu bize sanki toplumsal bir gerçekmiş gibi, sınıfların varlığı bir yalanmış gibi yansıtmaktır. Eşit olduğumuzu sanmamızı isterler ve bu sanıyı üniforma aracılılığıyla güçlendirmeye çalışırlar ki sınıf bilinci ilkel bir düzeyde kalsın. Üniforma kurumunu yerle bir etmek, bu kurguyu ait olduğu yere, tozlu raflara kaldırıp, gerçekliğin önündeki perdeyi yırtmaktır. Biçimsel eşitlikten gerçek eşitliğe uzanan yol üzerine kurulmuş engellerden birini elemek için bu kurguyu yıkıp, ekonomik eşitsizliğin gündelik hayata tezahürünü öğrenci kitlelerinin gözleri önüne sermeliyiz. Bu sebeple serbest kıyafet uygulamasının sonuna kadar arkasında durmalıyız. Toplumsal sömürünün üniformalar ardına saklanarak kendine eşitlikçi bir hava vermesine izin vermemeliyiz çünkü eşit değiliz! Bu bağlamda günümüz Türkiye’sinde proleterleşen öğrenci kesimlerinin karşısına çıkıp serbest kıyafet talebeni yükseltmeyerek “eşitliği sağlıyor” bahanesiyle üniforma kurumunun devamlılığını savunmak, öğrencilerin bilinçlerini bulandırmaya ve mücadele sırasında ajitasyon amaçlı kullanılabilecek somut gerçeklikleri saklamaya ve son olarak da sınıf direnişini formalist sınırlara hapsetmeye tekabül eder.

Bu kısa yazıda, üniformanın nasıl bedenlerimiz üzerinden bize hâkim olduğunu ve biz öğrenciler arasındaki sınıfsal eşitsizlikleri gizlemek için nasıl bir maske niyetine kullanıldığını yazıya dökmeye çalıştık. Eğer bugün, öğrenciler olarak bir takım kazanımlar elde etmek istiyor isek, ilk durağımız üniformaya karşı direniştir. Bu direnişi nasıl şekillendireceğimiz, ne yönde hangi temeller üzerinde ortaya koyacağımız bizlere bağlıdır. Toplanıp, birleşip, tartışıp, karar verip, harekete geçme zamanıdır.

 

Exit mobile version