Yazar: Yaman Çelik

Seçim süreci

05.12.2021 tarihinde Türkiye Barolar Birliği yeni yönetim kurulu üyelerini ve başkanını seçti. Seçimi ve seçim sonuçlarını değerlendirmeden evvel mevcut rejimin, stajyer avukatlar ile işçi avukatları hangi kurnazlıklarla suni gündemlere boğduğunu, dolayısıyla seçime giden yolu ne şekilde değiştirdiğini ve rejimin ajanlığına soyunan mevcut başkan Metin Feyzioğlu’nun koltukta kalmak için normları ne şekilde dizayn ettiğini açıklamakta fayda var.

Halk nezdinde “çoklu baro” olarak adlandırılan kanun tasarısına karşı eylemlerle olarak karşı çıkmak adına İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere birçok baro başkanı bulundukları illerden Ankara’ya yürüdü. Bu yürüyüş her ne kadar gerçek anlamda binlerce kilometre yolun kat edilmesi olarak gerçekleşmese de sembolik olarak şehirlerin çıkışlarına kadar gerçekleştirildi ve nihayet baro başkanları Ankara’nın girişinde buluştular.

Ankara’nın girişinde buluşan baro başkanları yine sembolik olarak Ankara’ya giriş yapmayı ve meclise yürüyerek eylemlerini gerçekleştireceklerini düşünüyorlardı ancak alışılmış bir polis ablukasıyla karşılaştılar.

İşte bu süreç, rejimin Türkiye’nin en örgütlü yapısına sahip avukatlardan ne derece korktuğunu bir kez daha gösterdi.

Rejim, vu değişimin engellenmesi için çözümü, kanun tasarısında avukat nüfusu yüksek olan baroların delege sayısını fahiş bir şekilde düşürmekte bulduğundan MF de kanun tasarısına karşı çıkmadı. Bu pasif tutum ise MF’nin taht kavgasını kaybetmesine yol açtı. Zira kan kokusunu alan diğer patron avukatlar mevcut patron avukatı devirmek için birlikte mücadele yürüttüler.

Tüm bu süreç avukatların, bir Türkiye gerçeği olan suni gündemlerde boğulmasına yol açtı. Zira onca emek ve onca kavga, intihar eden işçi avukatların ve güvencesiz çalışan stajyer avukatların herhangi bir sorununa çare aramadı, dolayısıyla çare de olmadı; dışarıdan bakıldığında durumun bir “Game Of Thrones” hadisesinden farkı yoktu. Nitekim patron avukatlar yönetimlere seçilmeye devam ettikçe gelecekte de olmayacak.

Fillerin tepişmesi altında ezilen çim misali süreci takip eden stajyer ve işçi avukatların zaten baroculuk oyununda kahvaltılar ve kokteyllerde poz vermeye devam eden diğer patron avukatların gündeminde dâhi yer almayan yaşam mücadelesi, yerini yine üç maymuna bıraktı.

Stajyer ve işçi avukatlık nedir?

Stajyer avukat unvanını almak için öncelikle bir hukuk fakültesinden mezun olmak ve yaşanan ilin barosuna resmî başvuruda bulunmak gerekiyor. Stajyer avukat olmak için başka bir şart bulunmuyor.

Stajyer avukatlar mevcut yasal düzenlemelere göre ilk altı aylık staj dönemlerinde staja başladığı ilde kendi seçeceği adliyede stajını başlatıyor. İlk altı ay yasal normlara göre mahkemelerde staj eğitimi görüyor ancak bu eğitim yalnızca kâğıt üzerinde ve tırnak içinde bir eğitim. Zira yalnızca gerekli imzaları atmaları genellikle mahkemeler için yeterli oluyor. Bu nedenle stajyer avukat, avukatlık mesleğine atılmadan evvel gerekli avukatlık pratiğini elde edebilmek için diplomasını alır almaz bir avukatlık bürosunda fiilen çalışmaya başlıyor. Stajyer avukat stajının ikinci altı ayında resmî olarak avukat yanında stajına başlamış oluyor.

Ancak stajyer avukat mezun olur olmaz bir avukatın yanında fiilen stajını başlattığından, stajının ilk altı ayında resmî olmayan şekilde, stajının ikinci altı ayına tekabül eden dönemde ise resmî olarak bir avukattan beklenen dilekçe yazma, dava açma, belirli duruşmalara katılabilme, icra müdürlüklerindeki iş ve işlemleri yürütme vb. tüm işlemleri yürüttüğü gibi ofiste asistanlık yapma gibi görev tanımında olmayan işleri dâhi yerine getiriyor. Fiyat performans benzetmesi yapılacak olursa -biz yine de buna ücret performans diyelim – patron avukatlar yasal mevzuattaki ucubelikten yararlanmak suretiyle asgari ücretten daha az bir maaş karşılığında âdeta bir İsviçre Çakısı’na sahip oluyor ve nihai ürünlerini fütursuzca tüketiyor.

Özetle stajyer avukatların ücret kazanma hakkının, sigortalı çalışma hakkının kanunen yasaklanması, aynı zamanda öğrencilik haklarından yararlanamaması âdeta; stajyer avukatlara “artık öğrenci değilsiniz, ulaşımda öğrencilerin yararlandığı avantajlardan yararlanamazsınız, bu avantajlarınızı elinizden alıyoruz; staj süresi boyunca sigortalı çalışmanız yasak, şayet staj sürenizde sigortalı olarak çalıştığınız tespit edilirse avukatlık ruhsatınızı alamazsınız; aynı şekilde herhangi bir ücret aldığınız tespit edilirse de avukatlık ruhsatınızı alamazsınız; tüm bu koşulları sağladıysanız bir de üstüne yaklaşık 3000 TL (2021 tarifesine göre) harç ve masraf ödemek suretiyle rejim de uygun görürse (rejim ve onun Adalet Bakanlığı artık soruşturmaya dahi ihtiyaç duymuyor ve doğrudan iptal davası açıyor; zira bildiğimiz, hayır kanıksadığımız üzere muhalifseniz artık nur topu gibi bir teröristsiniz) size lütfumuz olan avukatlık ruhsatını verebiliriz” denmektedir.

İşçi avukat ise avukatlık ruhsatını almasını müteakip baro levhasına kaydolan ve genellikle bir patron avukat nezdinde çalışan bağlı avukattır. Avukatlık hizmetlerinin tümünü asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücret karşılığında patron avukat adına yürüten ve patron avukatın nihai ürüne ulaşması için vazgeçilmez kişiler işçi avukatlardır. İşçi avukat stajyer avukata nazaran mali açıdan daha fazla külfet gerektirdiğinden kârını artırmak isteyen patron avukat iki işçi avukat yerine dört stajyer avukat çalıştırmayı tercih eder.

Nitekim kara tahtası ve tebeşiri olan beton binalara hukuk fakültesi açılması ile oluşan avukat enflasyonu karşısında (yalnızca İstanbul Barosu levhasına her sene 6 ilâ 7 bin avukat kaydolmaktadır) MF’nin açılan her yeni hukuk fakültesini gururla duyurması dâhi asgari ücretle işçi avukat çalıştıran diğer patron avukatlar tarafından samimiyetsiz bir şekilde eleştirildi ve seçim kozu olarak kullanıldı.

Patron avukatların vurdumduymazlığını bir metaforla açıklamak gerekirse; insanlar önlerine konulmuş olan etli yiyeceğin hangi aşamalardan geçerek kendisine ulaştığını bilir, bilir ancak bu aşamaları düşünmez, düşünmek istemez. Zira bu düşünce vicdanlara ters düşeceğinden beyin bu düşünceyi “zararlı” olarak tanımlayıp arka plana iter ve bu surette artık düşünmeksizin yalnızca önündeki ürünü tüketmeye odaklanır. Aslında patron avukatların stajyer ve işçi avukatlara yönelik tutumunda da aynı aşamalar geçerlidir. Patron avukat nihai ürüne odaklanır. Stajyer ve işçi avukatın ürünün oluşumu aşamasındaki geçim derdini ve zaruri ihtiyaçlarını düşünmeyi bırakalım stajyer avukata bir sandalye tahsis etmeyi dahi çok görür.

Bu nedenle stajyer ve işçi avukatların patron avukatlardan beklentiye girmesi bir illüzyondan ibaret olup Stockholm Sendromu olarak adlandırılabilecek bu illüzyondan kurtulmak ve ivedi olarak kendi gerçek gündemini oluşturmak adına örgütlenmesi hayati önem taşımaktadır.