Ankara Sincan’da bulunan Akşemsettin İlkokulu Müdürü öğretmenlere topuklu ayakkabı giymeyi yasakladı. Yasağın nedeni ise topuklu ayakkabının dinen caiz olmaması. Müdür önce topuklu ayakkabının dinen caiz olmadığını belirten bir metni öğretmenlere verdi daha sonra ise topuklu ayakkabı giyen öğretmenlere resmi uyarı yazısı gönderdi. Resmi bir ikiyüzlülük ile ilk gönderilen yazıda topuklu ayakkabının sesinin erkeklerde ‘hisler uyandırmasından’ dolayı caiz olmadığını anlatan Ayetlere yer verilirken, resmi uyarı yazısında topuklu ayakkabının dersin ahengini ve çalışanların dikkatini dağıtacak şekilde ses çıkardığı vurgusu vardı.

Yaşananın dinî bir baskı olduğu aşikâr. Laik eğitim anlayışına ters düştüğüne değinmeye gerek bile yok. Fakat üzerine birkaç kelime etmeden geçiştirmek de olanaksız. Her şeyden önce erkek bir müdürün kadın öğretmenlerin bedenleri üzerinde hak iddia etmesi söz konusu. Evindeki ve çevresindeki her kadının giyimine karışmayı kendinde hak gören bu müdür, okuldaki kadın öğretmenler üzerinde ataerkil bir baskıyı din aracılığıyla tesis etmekte. Yaşanan olay ‘devletin dinini’ ortaya koymakta; Türkiye’de laiklik ‘Müslüman ve Sünnî’. Müdür bundan o kadar emin ki öğretmenlerin dinî inancı olmaması ihtimalini  veya başka bir dine mensup olma ihtimallerini hiçe sayarak dini ‘fermanlar’ göndermeyi kendine görev biliyor. Öğretmenlere bu biçimde davranan bir müdürden Sünnîlik dışı herhangi bir öğrenciye diğerleri ile aynı muamele yapması gayet tabi beklenemez; böyle bir müdürün altında dini inancı olmayan öğrenciler inanmaya, Aleviler namaz kılmaya, Hıristiyanlar kendilerini gizlemeye zorlanacaklardır. Fakat devlet okuludur deyip geçmeyin. Bütün bu çocukların aileleri devlete hem maaşlarından hem de satın aldıkları her şeyden vergi ödüyorlar. Devlet bu vergileri genelde batan patronları, şirketleri, bankaları vs kurtarmak için, bazen savaşın bazen de bürokratların hayrına kullanıyor, milletvekili maaşları –her parti için- katlanarak artıyor, özel okula gidecek parası olmayan gençlere ise yobaz müdürler kalıyor. Hükümet bu müdürü orada tabi ki istiyor. Yeni nesillerin ne giyileceğine, nasıl davranılacağına karışılıyor olmasını öğrenmesi lazım! Fakat yanlış anlamayın bu olay aslında dinden öte; baskı, din aracılığıyla kuruluyor sonucu itaatkâr nesiller oluyor. Amaç aslında dinle hiçbir âlâkası olmayan büyük çoğunlukla dinî buyruklarla çelişen hayatlar yaşayan patronlar karşısında sinmiş, parçalanmış, ucuza çalışmayı, uzun mesailer yapmayı kabul etmiş bir gençlik yaratmak.

Öğrenciler çoğunlukla işçi sınıfının bir parçasıdır; biz geleceğin işçileri ve işsizleriyiz. Baskıcı müdürlere bugün dur demezsek yarın iş hayatındaki müdürler yaşamlarımızı zehir edecekler. Okul, müdürlerden değil öğrenciler, öğretmenler ve işçilerden oluşur. Tek yapmamız gereken müdüre karşı birleşmek. Bu yasadışı, laiklik dışı, dini ve cinsî ayrımcılık yapan uygulamaya karşı tutum almak. Hükümet ne kadar istese, Milli Eğitim Bakanlığı ne kadar ısrar etse de genç nesillerin refahı adına o müdür orada durmamalı. Öğretmenlerin elinde bir mücadele aracı olarak sendikalar var; öğrencilerin de bu sendikalarda temsil edilmesi ayrıca okullarda öğrenci, öğretmen ve işçilerin kararlar alıp uygulatabileceği komitelerin kurulması çözümümüzdür. Bizim işleyişimiz bu olmalıdır, müdürlerin dini buyrukları değiş!