CHP İstanbul milletvekili olan Gamze Akkuş İlgezdi’nin meclise verdiği soru önergesi, 2017’nin Eylül ayında Adalet Bakanlığı tarafından cevaplandı. Bakanlık’ın verilerine göre Türkiye’de 69 bin 301 öğrenci tutuklu durumda.
2008 senesinin verilerine baktığımızda, Türkiye’de 1778’i tutuklu olmak üzere 2824 öğrenci cezaevindeydi. Bu veri birtakım ilginç karşılaştırmaları mümkün kılmıştı. Şöyle ki; 2008 senesinde bütün bir dünya üzerinde “terörist” olma suçlamasıyla cezaevlerinde olan insan sayısı 35.117 idi. Yani 2008’de, dünya nüfusunun %1,1ini temsil eden Türkiye, dünya üzerinde “teröristlerin” %37’sine tek başına sahipti!
Bugün ise 70.000 tutuklu öğrenciden bahsediyoruz. Evet, hiçbir şüphe yok ki, artık Türkiye dünya üzerindeki tutuklu “teröristlerin” %80’inden fazlasına sahip… Pekiyi 2008 ile 2018 arasındaki on senelik zaman diliminde ne oldu da, tutuklu öğrenci sayısı 24 katına çıktı? Hiçbir şüphe yok ki, sarayın öğrenci avına çıkmasının en önemli sebebi, politik ajandasında yer almakta olan başkanlık rejiminin inşasıdır. Neoliberal bir Türk tipi başkanlığın, geleceğini çıkar ve kâr mekanizmalarına indirgediği gençliğin onayını veya tarafsızlığını kazanması, son derece zor. Bu ise bina edilmek istenen zayıf diktatörlüğün, elinde sopayla öğrenci hareketinin karşısına dikilmesini zorunlu kılıyor. Gençliğin işçi sınıfıyla ortaklaştığı gelecek kaygısı ve bu kaygıdan dolayı geleceği üzerinde söz söyleme hakkına sahip olma istemi, başkanlık rejiminin yolu üzerinde kaldırılması gereken bir engel olarak duruyor.
Tutuklu öğrencilerin hayatı zaten akamete uğramış durumda. Bir kısmı eğitim hayatlarından geri kalmış durumda. Önemli bir bölümü de, saray işbirlikçisi üniversite yönetimleri ve rektörler tarafından çoktan okullarından atılmış durumda. Bu, politik görüşleri ne olursa olsun, öğrencilerin ücretsiz ve anadillerinde eğitim alma haklarına karşı işlenmiş bir cinayet. Aynı zamanda en temel demokratik haklardan birinin de çiğnenmesi.
Tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması, öğrenci hareketinin öncelikli gündemlerinden biri olmalı. Zira inşa edilmek istenen neoliberal başkanlığın önündeki her engel, gençlik cephesinden de güçlendirilmeli. Öğrenci hareketi, kendi geleceği üzerinde söz ve karar hakkına sahip olabilmek için, rejim karşıtı kuvvetli bir mücadeleci gençlik kutbu yaratılmalı. Benzer bir biçimde, tutuklu öğrencilerin eğitim haklarının ihlal ediliyor olması da, bir kere daha demokratik taleplere dört kolla sarılmanın yakıcılığına vurgu yapıyor. Demokratik alanlarımız ve haklarımızın ilga ediliyor oluşuyla, geleceğimizin serbest piyasanın ihtiyaçları uyarınca şekilleniyor olması arasında bir açı mevcut değil. Bu ikisi birleşik bir küme oluşturuyorlar. Okullarda ve mücadelede bunun bilincinde olarak adımların atılması, öğrenci hareketini politik olarak güçlendirecek ve birleştirecektir.