11 Ağustos 2022 tarihinde, Saray rejiminin İç İşleri Bakanı ve Gençlik ve Spor Bakanı başkanlığında yapılan ve 81 il valisi ve gençlik ve spor il müdürlerinin katıldığı toplantının ardından, valiliklere bir Üniversitelerde Güvenlik ve Barınma Tedbirleri genelgesi gönderildi.
Bu genelge, öncelikle öğrencilerin ve kadınların demokratik seferberlikleri ve sonrasında da ekonomik krizin derinleşmesi karşısında sarsılmış olan Saray rejiminin, yaşamakta olduğu toplumsal sıkışmışlığı aşma çabasıdır. Rejim, artık girilmiş olan seçim süreci boyunca, öğrenci hareketinin kuşandığı demokratik ve ekonomik taleplerin kitleselleşmesini engellemek istemektedir. Hatırlamak gerekir ki, Boğaziçi Üniversitesi’nde 2021 yılı boyunca antidemokratik kayyum yönetimine karşı verilen mücadele, anketlerin gösterdiği üzere Türkiye toplumunun en az %60’ının onayını ve sempatisini kazanmıştı. Ve bu genelge aynı zamanda rejimin, öğrenci hareketi ile ekonomik krizden muzdarip emekçi halkın ortak bir mücadeleci siyasal yönelime girmesini durdurmak istemesinin de bir sonucudur.
Genelgede dikkatleri çeken satır başlıkları şu şekilde:
“Üniversite ve yurt yerleşkesinde bulunan X-Ray cihazlarının, kapı dedektörlerinin ve güvenlik kamera sistemlerinin yaygınlaştırılması için de çalışmalar yapılacak.”
“Barınma ve maddi imkân sağlama adı altında öğrencilerle temasa geçmeye çalışan illegal yapılanmaların stant açma/broşür dağıtma vb. faaliyetlerine müsaade edilmeyecek. Bu kapsamda; öğrencilerin şehirdeki ilk uğrak noktası olan terminal, gar, havalimanı gibi noktalarda üniversite yönetimleri tarafından bilgilendirme stantları açılacak.”
“Öğrencileri etkilemeye dönük terör örgütlerinin kirli propagandalarına karşı farkındalıklarının artırılması için üniversitelerle iş birliği halinde panel, seminer vb. çalışmalar yürütülecek. Ayrıca suç/terör örgütlerinin yeni eleman kazanmaya çalışmalarına engel olunabilmesi için istihbari çalışmalara ağırlık verilecek.”
“Terör örgütleri ile iltisaklı olduğu değerlendirilen öğrenci kulüpleri ve kadın platformlarını gibi illegal yapılanmaların üniversite içindeki yasadışı faaliyetleri takip edilecek ve propaganda çalışmalarına dönebilecek faaliyetlerine izin verilmeyecek.”
“Başta barınma konusu olmak üzere sosyal medya üzerinden yapılacak dezenformasyon içerikli provokatif paylaşımlara karşı teyakkuzda olunarak suç unsuru teşkil eden paylaşımları yapanlar hakkında gerekli işlemler yapılacak ve önleyici tedbirler alınacak.”
“Üniversite yerleşkelerinin çevresinde bulunan günübirlik kiralık evler, oteller, oyun salonları, kafe vb. yerlere yönelik denetimlerin ilgili birimlerle koordinasyon sağlanarak artırılaca[k].”
Genelge, görüldüğü üzere öğrencilerin hayatlarının mutlak bir rejim denetimi altında tutulmasını öngörüyor. Üniversite eğitimi için il değiştiren öğrencileri terminallerde kimin karşılayacağının belirlenmesinden, öğrencinin üniversite ile yurt yerleşkesine girerken çantasının dedektörlerden geçirilecek olmasına dek; demokratik öğrenci kulüpleri ile kadın örgütlerinin politika yapmasının yasaklanmasından, İç İşleri Bakanlığı ve rektörlük işbirliği temelinde yapılacak ortak kara propaganda seminerlerine dek, başkanlık rejimi üniversiteler ile öğrenciler üzerinde siyasal ve kültürel bir dikta denetimi kurmanın yollarını arıyor.
Ancak şunu unutmak ölümcül olur: Rejimin bu alanda alma ihtiyacını hissettiği olağanüstü baskı önlemleri, tam da bu alanda yaşadığı meşruiyet krizinin bir parçasıdır. Bu güçlü baskı ve denetim mekanizmalarının öngörülmesi, çelişkili bir biçimde bu mekanizmalara ihtiyaç duyan rejimin zayıflığını ifşa etmektedir.
Saray rejimi, bütün muhaliflerini itibarsızlaştırmak için kullandığı geleneksel karalama kampanyalarının yalancı argümanlarını, öğrenci hareketine ve demokratik öğrenci kulüpleri ile kadın örgütlerine de yöneltiyor ve onları bir bütün olarak “terör örgütleri ile iltisaklı” şeklinde kategorize ediyor.
Öğrenci hareketi ile feminist mücadelenin haklı taleplerini ve politikalarını toplum nezdinde değersizleştirmeye çalışan bu kirli yönteme elbette aşinayız. 2021 Boğaziçi seferberliği sırasında rejimin, bu büyük mücadeleyi izole etmek uğruna başvurduğu iki yol olmuştu: Birincisi, öğrencilerin demokratik, sosyal ve ekonomik taleplerini “terör” örgütlerinin programlarının bir uzantısı olarak tanıtmaktı ve ikincisi de, rejimin en yetkili isimlerinin demeçlerinde ifadesini bulan LGBTİ+fobiydi.
Rejim, Türk sağının artık bir güldürü unsuru haline gelmiş olan bu kirli yöntemlerini var gücüyle kullanıyor çünkü öğrenci hareketi ile feminist mücadele, işçi sınıfının ve emekçi halkın en yakıcı ihtiyaçları ve özlemleriyle ortaklaşan talepleri sahipleniyor. Rejim ise bu taleplerin işaret ettiği politik, ekonomik ve sosyal sorunlar karşısında hiçbir çözüm üretemiyor. Üniversitelerdeki demokrasi sorununundan, öğrencileri açlığa sürükleyen yemekhane zamlarına; kitlesel bir barınma krizine yol açmış olan yurt sorunundan, müşteri olarak konumlandırılan öğrencilerin geleceğinin ipotek altına alınmasına dek, milyonlarca öğrenci açısından bir ölüm kalım meselesi olan sorunlara dair rejimin, baskıcı önlemleri artırmak ve derinleştirmek haricinde hiçbir önerisi bulunmamakta.
Önerimiz, öğrenci hareketi ile feminist mücadelenin kendilerinin ve onların haklı demokratik ve sosyal taleplerinin kriminalize edilmeye çalışılmasına karşı, mücadele etmenin meşru bir demokratik hak olduğunu sürekli olarak hatırlatan; çeşitli üniversitelerde çeşitli sorunlar karşısında patlak veren mücadelelerin birleştirilmesini öngören; örgütlenme, toplantı alma ve protesto etme şeklindeki demokratik hakların engellenmemesi uğruna seferber olmaya çağıran; öğrenciler, kadınlar ve LGBTİ+ların en acil ihtiyaçları ile taleplerini merkezine alan; LGBTİ+fobinin bütün biçimlerine cepheden karşı duran; polisin ve rejimin diğer temsilcilerinin üniversiteler ile kampüslerden kovulmasını gerektiğini ifade eden ve üniversitelerin, üniversite bileşenleri tarafından yönetilmesini öngören bir acil eylem programının oluşturulmasıdır.
Bugün Koç, Doğuş, Nişantaşı, Boğaziçi ve diğer üniversitelerde eğitim ücretleri, yurt sorunu, güvencesiz çalışma, öğrencilerin kovuşturmaya uğraması ve benzeri sorunlar karşısında birçok mücadeleler veriliyor. Rejimin antidemokratik genelgesi, bütün bu mücadelelerin konusudur. Biz, bu temelde mücadelelerin birleştirilmesi gerektiğini; bu birliğin organlarının ise, geçtiğimiz mücadele dalgasında yaratılmış olan meclisler ile dayanışmalar ve ÖTK’lar olması gerektiğini savunuyoruz.
Toplumun diğer ezilen ve sömürülen kesimlerinin, özellikle Boğaziçi olmak üzere üniversite öğrencileriyle birlikte demokrasi ve ekmek talebinde ortaklaşmasının nasıl engellenebileceği Beştepe tarafından gündeme alındığında, açık ki galebe çalan öneri, sözde “muhafazakar hassasiyetlerin” kaşınması adına “terörle mücadele” metotlarının ve LGBTİ+fobinin kullanılması oldu.
Bu yüzden yeni eğitim-öğretim dönemi başlarken, başlıca sloganlarımızın, öğrenci hareketi ile feminist mücadelenin kriminalize edilmesine son verilmesi ve LGBTİ+fobiye karşı birlikte mücadele edilmesi olması gerektiğini söylüyoruz.
Rejimin öğrencilerin, kadınların ve LGBTİ+ların demokratik haklarına, özellikle örgütlenme ve protesto etme haklarına saldıran yeni genelgesini kabul etmiyoruz. Bu bağlamda bütün sendikaları, demokratik kitle örgütlerini, öğrenci kulüplerini ve mücadeleci insanları, bu genelgenin karşısında öğrenci hareketinin kazandığı mevzileri ve onun demokratik meşruiyetini savunmaya davet ediyoruz.