Kıbrıs Gazetesi’nden Ceren Özbil’in haberine göre 12. sınıfı birincilikle tamamlayan Aysun Gökkaya  Anafartalar Lisesi’nin mezuniyet törenine ablasının geçtiğimiz yıl satın alınan cübbesi ile gitti. Cübbeler arasında fark olmamasına rağmen diploma verilirken Gökkaya’nın ismi anons edilmedi.

Gazeteye açıklama yapan Gökkaya, okulu, 100 lira karşılığında cübbeyi almadığı için kendisine diploma vermemekle suçladı ve gerçek amacın eğitim vermek olması halinde bu durumun yaşanmayacağını söyledi. Meseleyle ilgili okul müdürüne danışan öğrenci, “haberim yok” ve “istediğin yere başvur” cevaplarını aldığını belirtti. Öte yandan meseleyle ilgili kendisine ulaşan şikayet olmadığını belirten KKTC Milli Eğitim Bakanı Özdemir Berova konuyu araştıracağını söyledi.

Gökkaya’nın açıklaması şöyle: “Mezuniyet törenine gittim. Diploma alacak öğrencilerin adını okuyan öğretmen gözümün içine baka baka benim adımı okumadı. Sebep olarak ise cüppe ve kep satın almamam gösterildi. Ablamın cübbesi ile şu andaki cübbe arasında neredeyse fark yok. Bu kabul edilir bir uygulama değildir. Amaç eğitimse tavır bu olmamalıdır.

Akıllara gelen: Öğrencilerini satışa çıkartan üniversite!

Kıbrıs’ta yaşanan olay akıllara Çin’deki Kunming Üniversitesi’nin, okulun en başarılı öğrencilerini birkaç sene önce internet üzerinden satışa çıkarmasını getirdi. Ülke basınında yer alan habere göre, dönemin en başarılı 65 öğrencisini belirleyen Kunming Üniversitesi, şirketlerin bu öğrencilerle görüşme yapabilmeleri için 1000 yuan (400 TL) istiyordu. Kunming Üniversitesi, metalarını pazarlamaya çalışan kapitalist bir şirket gibi, öğrencilerinin başarılarını ve kendilerini pazarlamayı amaç edinmişti. Eğer şirketler depozito olarak görülen 1000 yuanı öderse öğrencinin 1 hafta boyunca başka bir firma ile görüşmeyeceğinin garantisi veriliyordu. (Bkz. https://zirhlitren.org/cinde-kunming-universitesi-ogrencilerini-satisa-cikardi/)

Neo-liberalizm gençliğe ne öneriyor?

Finans kapital, dünya çapında 50 milyondan fazla öğretmen, 1 milyar öğrenci ve binlerce kuruluşla yaklaşık iki trilyon dolarlık hacmi olan eğitim sektörünü, pazarlama politikalarıyla bir piyasa hizmeti haline getirmeye kararlı. Bu kararlılık en yüksek ifadesini, 1999 yılında 29 ülkenin ve daha sonra da Türkiye’nin, Bologna Süreci’ni başlatmasında buldu.

Neo-liberalizmin dokunduğu her şeyi piyasa ilişkilerine açması, eğitimin ticarileştirilmesinin ve üretimde yaşanan sömürünün okullara taşınmasının önünü açtı. Bir CV sahibi olabilmek, sertifika programlarına ve stajyerlik faaliyetlerine katılmak veya eğitimini sürdürürken bir yandan da çalışmak zorunda kalmak… Artık öğrenci, eğitim kurumuna adımını attığı andan itibaren ucuz emek-gücü piyasasının bir parçası oluyor.