Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet’in sunduğu Başkent Kulisi başlıklı programda açıklamalarda bulundu. Bakan Selçuk’un açıklamaları ana akım medyada neredeyse hiç yer bulamamış olsa da, rejimin Türkiye gençliğinin üzerine dikmek istediği kıyafetin niteliğine dair önemli ipuçları veriyordu. Belirtmeye dahi lüzum yok ki bu ipuçları, büyük Türk burjuvazisinin sermaye birikimi uğruna ticarete ve yağmaya açılacak olan yeni pazar arayışlarının bir ifadesi olarak vuku buluyor ve çocuklar da dahil olmak üzere gençlik, bu pazar arayışının dışında tutulmuyor.
Bakan Selçuk’un konuşmasının bir bölümü aşağıdaki gibi:
“Bütün dünyaya baktığımızda, gelir düzeyi ne olursa olsun, bir çocuk zorunlu eğitim denilen 8-9 yıllık öğretim süresi içerisinde; ki bizde çok yüksek. İngiltere gibi bir iki ülke dışında bu derece uzun bir öğretim süresi yok. Bir de Türkiye’de var, 12 yıllık eğitim süresi… Genel olarak 8-9 yıllık bir zorunlu eğitim süresi var.
Ülkeler, 8-9 yılda vatandaşlığın gereğini, temel bilgileri verip, ondan sonra uzmanlaşmaya yönlendiriyor.”
Bakan Selçuk’un 12 yıllık zorunlu eğitim kazanımına karşı çıkmasının bir nedeni var; işgücü maliyeti daha düşük olan gençlik kesimlerini, bir an önce sınai, ticari veya mali üretimin sömürü ilişkilerinin içine dahil edebilmek ve böylece, temsilciliğini üstlendiği kapitalist sınıfların, hem eğitim sektöründen, hem de gençlik üzerinden edindiği kâr oranlarını yükseltebilmek.
4+4+4 eğitim sistemiyle, çocuğun ilk dört senelik eğitimden sonra işgücüne katılımı, zaten organize edilmiş; böylece işçi ve emekçi çocukları, eğitimden mahrum bırakılarak, doğrudan doğruya proleterleştirilmişlerdi.
Şimdi Bakan Selçuk, “uzmanlaşmaya yönlendirmek” derken, çocuk işgücünü, dolaysız bir şekilde büyük burjuvazinin gereksinim duyduğu sektörlere endekslemeyi öngörüyor. Bu, kapitalistlerin gelecek 5 yıla, hatta 10 yıla yayılan ekonomik planlarının çerçevesinde yapılacak. Bunun karşısında çocuk işçilerin ve gençliğin, burjuvazinin ekonomi planlarına karşı, kendilerine ait bir sosyalist stratejiye ihtiyaç duydukları bir gerçek.
Bakan Selçuk konuşmasının devamında ağzındaki baklayı çıkarıyor:
“Nasıl bazı ülkelerde, misal Yeni Zelanda, Japonya’da lisede 5-6 ders varsa sonrasında uzmanlaşıyorsa bunu burada başarmalıyız. Bizde 5-6 derse indiremeyiz ama burada bir orta yol bulup, çocukların ve Türkiye’nin iktisadi menfaatlerini gözeterek yapılacak.”
Zorunlu eğitim programının “Türkiye’nin iktisadi menfaatleri gözetilerek” revize edileceğini duyuran Bakan Selçuk’un söylemeye çalıştığı; ara eleman yetiştirme konusunda dünya kapitalizminin taşeronu olmaya aday olmuş Türkiye’de, çocuk işgücünün ucuz maliyetli bir kaynak olarak, oligarşinin çıkarları uyarınca sömürüleceği. Türkiye’nin ekonomik çıkarları dendiği anda, biz bunun aslında Türk burjuvazisinin çıkarları olduğunu ve bu çıkarların, gençliğin yaşamsal ihtiyaçları ve güvenceli geleceğiyle uzlaştırılması olanaksız bir çelişki taşıdığını biliyoruz.
Buradaki bütün sorun şudur: Türkiye’nin iktisadi menfaatleri denen kapitalist pazarın ihtiyaçları uyarınca hazırlanan neoliberal saldırı programlarının karşısına, gençliğin sömürüsüz bir geleceğini bina etmeyi öngören devrimci programı, ulusal bir alternatif olarak var edebilecek miyiz?
Zırhlı Tren, bu programı yaratmaya adaydır.