Hepimizin özellikle ilkokul ve lise yıllarında yaşadığı ortak bir kafa karışıklığı vardır: Bu öğrendiklerim ne işime yarayacak? Türkiye’de bir miktar eğitim verebilen okullarda genelde matematik ve fen için belli başlı bazı formüllerin ezberlenilmesi, Türkçe için dil bilgisi kurallarının ve kitap-yazar adlarının ve bunlar gibi şeylerin ezberlenmesi istenir. Ülkemizde bulunan pek çok okulda ise bunlar bile lükstür; gerçekten hiçbir eğitim verilmeyen okulları bulmak için gecekondu mahallelerine doğru bir gezinti yapmanız yeterli olacaktır.
İlkokuldan üniversiteye uzanan sınav ve rekabet odaklı bu sistem çoğu öğrenciye hiçbir şey öğretmez. Üniversitelerde işler biraz değişir. Tıp, mühendislik, hukuk gibi alanlarda uzman gereksiniminden dolayı en azından iş hayatında kullanılacak bilgiler belli bir düzeyde öğrenciye kazandırılmaya çalışılır fakat malumunuz özel bir uzmanlık alanı olmayan diğer bütün bölümlerde okuyan öğrencilerin çoğu, okudukları bölümden bağımsız olarak plazalarda sabahtan akşama mesai yaparlar. Yeni mezunların çokça tekrarladığı bir cümle vardır: “İş işte öğrenilir.” Yani okul hayatı çoğumuza işimize dair pratik veya işe yarar bilgiler vermekten uzaktır. Pekiyi neden böyle? Aslında bu durumun birden çok sebebi var ama genel olarak eğitimin sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendiğini söyleyebiliriz. Üniversite okumanın eskisi kadar büyük ayrıcalık olmadığı zamanlarda yaşıyor oluşumuz sermayenin yarı kalifiye iş gücüne duyduğu ihtiyaçtan ileri gelmekte. Üniversiteler ayrıca gençliğin iş gücüne katılımını geciktirerek, istihdam rakamlarını bir miktar iyileştirmekte. Üstelik eğitimin kendisi de patronlar için bir kâr alanı. Anaokulu, ilkokul, lise, üniversite hepsi özelleşmekte. Devlet okullarının içi boşaltılmakta. Bu neticede hükümetin eğitim harcamalarından kısması yetmiyormuş gibi patronlar da kâr etme dürtüsüyle birer emekçi olan hocaları daha ucuza çalıştırma ve müşteri olan öğrencilerden daha fazlasını alma eğilimindeler.
Bu süreç yalnızca Türkiye’de yaşanmamakta. Birçok ülkede sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillenen eğitim niteliksizleşmekte. Bu süreç sermaye birikiminin yetersiz olduğu ülkelerde daha sancılı olmakta. İşte o ülkelerden birisi Macaristan. Türkiyeli öğrenciler olarak ezberci eğitimden yakınmak konusunda yalnız değiliz. Macaristan’da arkadaşlarımız yakınmaktan da fazlasını yaparak sokaklara dökülmüş durumda. Mevcut sistemin körü körüne ezberci olduğunu, eleştirel düşünceyi ya da yaratıcılığı teşvik etmediğini, bunun da 21. yüzyıl için kendilerinin ihtiyaçlarını karşılamadığını dile getiren öğrenciler dün, ellerinde kızgın emojiler ile Budapeşte’de bulunan meclis binası önünde toplandılar. “Aptallaştığımı hissediyorum” ve “Beynim ufalıyor” yazılı dövizler ile bir araya gelen binlerce öğrenci eğitim sisteminde reform talep etmekte.
Sermayenin eğitime sızmasıyla derinleşen eğitim krizleri uluslararası bir nitelik kazanmakta. Macaristan’daki öğrencilerin sorunları ile Türkiye’deki öğrencilerin sorunları ortaklaşmakta. Bu eylemler bir yandan eğitim sistemindeki yozlaşma nedeniyle çıkarken üstü örtülü bir şekilde aynı zamanda mezuniyet sonrasında iş bulma ihtimallerinin düşmesi, hayat standartlarının alçalması sebepleri ile de vuku bulmakta. Macaristan’da sokaklara dökülen arkadaşlarımızın mücadelesi bizim için bir yol çizmekte, hakkettiğimiz insanca yaşamın anahtarı bizim elimizde durmakta.