Örgüt diye bir kelime var, çoğu zaman olumsuz bir tını ile kullanılıyor bu. Nereden geliyor bu olumsuz tını? Tıpkı ideoloji gibi, o da olumsuz. İdeolojik de keza… İngilizceye çevirelim: organization, yani organizasyon. Şirketlerin organizasyonları, hatta operasyonları olur. Devlet bir şeyleri organize eder. Hatta bazen evimizi organize ederiz, dolabımıza organizer alırız. Ama örgüt kötüdür. Neden? Çünkü egemen söylemde bir gedik açabilir her an bir örgüt. Kelime uğraşını bir kenara bırakalım.
Minimum üç kişinin yan yana geldiği ve belli hedefler için iş bölümü / iş birliği yaptığı her yapı bir anlamda örgüttür. Aile, futbol takımı, reklam şirketi, öğrenci kulübü, kütüphane yönetimi, siyasi parti, sendika, tiyatro topluluğu, kitap kulübü, gazete yayın kurulu… Her biri farklı amaçlar arz eden, farklı biçim ve hiyerarşide örgütlenen bu yapılar birer örgüttür. Fakat şimdi kavram uğraşını da bir kenara bırakalım.
Evet, örgüt bir amaç arz eder, o amaç için bir dizi iş yapar, sosyal bir yapı bina eder vs. Ancak çok önemli bir özelliği daha olur örgütün; örgüt hafızadır. Önceki insanların, kuşakların benzer durumlar karşısında nasıl işler yapıp nasıl sosyal yapılar bina ettiği bilgisi tek tek insan zihninde değil, örgütte bulunur. Seferberliği ele alalım, hangi sloganı, hangi talebi neden öne süreceğiz? Her durumda tarihin sıfır noktasına dönüp yeni çözümler mi bulmalıyız? Hayır, tarihte ilk kez mücadele eden biz değiliz, öyle ise Amerika’yı tekrar keşfetmeyelim ve bizden önceki mücadelecilerin yaptıklarına bakalım. Tek tek buna bakmak da kolay değil, o zaman tek tek varlığımızı aşan kolektif bir iradeye ve birikime ihtiyacımız var.
Her türden mücadele de sıkı ya da gevşek, büyük ya da küçük çeşit çeşit örgüt yaratır. Bunların kimisi mücadelenin açığa çıkmasında doğrudan rol sahibidir, kimileri bizzat o mücadelenin ürünüdür. Kimileri benzer mücadeleler içerisinde gelişip yeni mücadelelere önderlik etmeye çalışır, kimileri saman alevi gibi kısa bir zaman ortalığı aydınlatıp kaybolur. Belirleyici olanın uzun vadeli, başka mücadeleler ile kendisini eğitmiş, o mücadelelerin hafızasını koruyan ve taşıyan devrimci bir örgütlenme olduğunu ifade etmeliyiz. Bu gerçek, mücadele içinde açığa çıkan kitle örgütlerinin, mücadele organlarının önemsiz olduğu anlamına gelmiyor. Bilakis devrimci örgüt tam da seferber olan kitlelerin mücadele örgütleri içerisinde var olmalı, onları geliştirmelidir. Kendi gelişiminin tek yolu da budur.
Bu satırların sahipleri örgütlüdür. Her daim örgütlü olmayı savunmaktadır. Baskı ve şiddet rejimine karşı mücadele ederken, demokratik hakları savunurken, önüne dikilen barikatların karşısında dururken; hatta bunların hiç olmadığı günlerde ve zamanlarda örgütlü olmayı tercih etmektedir. Bunun bir sebebi mücadelenin sadece bugün yaşanan seferberliğe has olmadığını, her gün yeniden inşa edildiğine inanmamızdır. Diğer sebebi ise, milyonlar sokağa döküldüğünde ona yol yordam gösterecek olanın bugünden yapılması gerektiğini düşünmemizdir. Fırtınalı günler geçince insanlar her an havanın bozacağını düşünmez. Ancak biz yeni fırtınalı günlerin hep olduğunu ve olacağını biliyoruz, yeni fırtınalara karşı hazırlıklı olmayı öneriyoruz. Mücadelenin hafızasını ve birikimini taşıyan, seferberliklere öncülük edecek politikalarla kendisini donatmış devrimci örgütlenmeye; bütün mücadele arkadaşlarımızı davet ediyoruz.
Devrimci örgütlenme biraz soyut kalabilir. Farklı akımlar ve örgütler devrimci olduğunu iddia edecektir. Kavrama takılmadan ve farklı akımların devrimci nitelikleri olabileceğini de düşünerek kendi anlayışımızı aktaralım. Öncelikle program düzeyinde devrimci bir niteliğe sahip olmak gerekir. Yani neyi hedeflediğimiz önemli. Uzun vadede sınıfsız bir dünya hedefliyoruz. Bunun için işçi sınıfına yaslanan sosyalist bir politikanın zorunlu olduğunu düşünüyoruz. Siyaset düzeyinde ise işçi sınıfı ve ezilen kitlelerin gündelik ihtiyaçları / talepleri ile sosyalist politika ve devrim arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışıyoruz. İşte program burada devreye giriyor. Emekçilerin, öğrencilerin, ezilenlerin bilinç düzeyi ile sosyalizm arasında bir köprü! Bunun yanında elbette hareket de belirleyicidir. Biz kitlenin içinde olmadığı bir hareketi pek anlamlı bulmuyoruz. O yüzden devrimci politikayı kitlelere ulaştırmanın -bahsettiğimiz köprüyü kitlelerle hedef arasında kurmanın- yollarını arıyoruz. Son olarak vurgulamak gerekir ki bir öğrenci örgütü olarak bizler işçi sınıfının siyaset alanında kendi bağımsız sözü ve eylemiyle var olmasını savunuyoruz.
Mevcut durumda forumlarda, boykot komitelerinde, ÖTK’larda örgütleniyoruz. Ancak bu yetmez. Milyonlarca emekçinin ve öğrencinin taleplerini kazanması için ona rehberlik edecek devrimci örgütlere ihtiyacı var. Bu yüzden örgütlenmeli, örgütlenmeli ve yine örgütlenmeliyiz.