AK Parti hükümeti, iktidara geldiği günden bu yana sayısız saldırı programının altına imza attı. Birkaç sene önce “2023 Vizyonu” olarak açıklanan ve aslında Türkiye’nin oldukça genç olan iş-gücünün dünya pazarına taşeron olarak pazarlanmasını öngören bu cehennem tablosu, işte bu programların doğal sonucuydu. Emek gücünün ve doğanın her anlamda sömürüsünü ve bu sömürü dalgasına dönük cevap verebilecek mücadele aygıtlarının fiilen felç bırakılmasını öngören bu vizyonlar, geleceğe çekilen perdenin karanlığını oluşturuyorlar.
Bu karanlık perde, gençlerin hayatının geri kalanını yaşamaya dair olan arzusunu boğuyor. İnsan bilinci, yaşadığı hayat karşısında o denli yaralanıyor ki, trajik bir biçimde, hayatını sürdürmekten ise yok olmayı tercih ediyor. Kapitalizm adeta, insanları kendilerini öldürmeleri için ikna ediyor. Daha hayatlarının başında olan işçi, işsiz ve öğrenci gençliğin önemli bir kesimi, yaşamlarının geri kalanını sürdürmeye dair olan isteklerini kaybediyorlar. Bazen aile bütçesine katkı yapamadıkları için, bazen okullarını asla bitiremeyeceklerini düşündükleri için, bazen ise kendilerini bin bir zorlukla büyüten velilerinin yaşadıkları sefaleti kabullenemedikleri için. Ancak en önemlisi, karanlığın perdesine bir alternatif bulamadıkları, durumlarını değiştirme yönündeki arzularının örgütlenmiş ifadelerini yaratamadıkları için hayattan vazgeçiyorlar.
Bu bağlamda gençliğe dönük uygulanan şiddet politikalarının tek boyutlu olmadığını ve farklı boyutlarda da tezahür ettiğini söylememiz gerekiyor. Zira psikolojik şiddet de en az fiziksel olanı kadar yıkıcı olabiliyor. İş cinayetleri, sokak çatışmaları, provokasyonlar ve benzerleri, sermayenin gençlik üzerinde yoğun olarak kullandığı fiziksel şiddet yöntemlerinin sadece bir kısmı. Buzdağının görünmeyen bir kısmının da olduğu ise aşikâr. Kapitalizm emekçi gençliğin iş-gücünü çaldığı gibi geleceğe dair duyduğu umutları ve beklentileri de çalıyor. TÜİK verilerinin gösterdiği üzere Türkiye toplumunda intihar edenlerin %34’ü 15-24 yaş aralığında. %21’i ise 25-34 yaş aralığında. Verilerin geneline baktığımızda intihar edenlerin %58’i 35 yaşın altında. Bunun anlamı, intihar eden her 5 kişiden 3’ünün daha hayatlarının başlarında olduğu…
Gençleri umutsuzluğa ve oradan da intihara sürükleyen sömürü ilişkilerini gündemimize alırken Türkiye ekonomisinin giderek kırılgan bir yapı hâline geliyor olmasının işçi sınıfı ve emekçi gençlik açısından neler ifade ettiğini tartışabilmeliyiz. Tam da bu karanlığı yaratan ekonomik darboğazın daha da derinleşeceğinin ve ekonominin eşitsiz yapısının açtığı uçurumların hissedildiği bir süreçte, AK Parti hükümeti yeni politik manevraların hesabına girişiyor. Bu hesaplarda ise emekçi genliğin çıkarı adına herhangi bir adım atılacağını düşünmek yanlış olur. Düşme eğilimi gösterebilecek kâr oranlarından sermaye birikim krizine dek, AKP bütün bu sorunlara bir yanıt üretmek zorunda kalacak. Şimdiden başı gözükmeye başlamış bu sorunların AKP eliyle çözümü, elbette emekçi gençlik için daha yoğun sömürü ve baskı şartları, yani karanlığın iyice üzerimize çökmesi anlamına geliyor. Zira iktidar partisinin kendi programı gereği önerdiği her yol neo-liberal yağmacı anlayıştan nasibini almış oluyor.
Halbuki karanlığın perdesini yırtmak mümkün. Bizi odalarımızda, okullarımızda ve iş yerlerimizde izole eden, yalnızlaştıran, insan ilişkilerimizde bizi bencil ve yıkıcı olmaya zorlayan mekanizmalar karşısında gücümüzü birliğimizden alabiliriz. Burjuvazinin kendi saldırı programları etrafında kenetlendiği gibi, biz de kendi mücadele programımız etrafında kenetlenebiliriz. Yaşamlarımızın geri kalanını sürdürmemiz yönünde bizi motive edecek bir hayatı yaratmanın yolu, taleplerimize sahip çıkmaktan geçiyor.