İDP Gençliği: Tutuklu akademisyenlere özgürlük!

Ülke hızla bir iç savaş rejimine doğru ilerlerken, devlet terörü, toplum yaşamanın her alanında fazlasıyla hissedilir hale geldi. Ülkenin doğusunda Kürt halkı silah ve tanklarla susturulmaya çalışılıyor, hükümetin Suriye’deki cihatçı çetelerle sıkı fıkı ilişkilerini açığa çıkaran gazeteciler ağır müebbet istemiyle yargılanıyor, barış talebinde bulunan akademisyenler hakkında idari soruşturmalar ve ceza soruşturmaları birbiri ardına açılıyor. Nitekim “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriye imza koyan ve daha sonra yaptıkları basın açıklamasında imzalarının arkasında olduklarını açıklayan Yrd. Doç. Dr. Esra Mungan, Doç. Dr. Kıvanç Ersoy ve Yrd. Doç. Dr. Muzaffer Kaya, 15 Mart’tan beri tutuklular. Yrd. Doç. Dr. Meral Camcı ise yurtdışından döndüğü 31 Mart günü tutuklu yargılanmak üzere Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. Akademisyenlerin, ”terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla 7,5 yıla kadar hapsi isteniyor.

Dört akademisyenin tutuklanması toplumda geniş bir yankı buldu. Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, Esra Mungan hocalarının dersini her şeye inat kendi imkanlarıyla sürdürdüler. Birçok üniversiteden öğrenciler, sivil toplum örgütü üyeleri, tutuklu akademisyenlerle dayanışmak için cezaevleri önünde nöbet tutmaya başladılar. Özellikle Esra Mungan’ın cezaevinde tek kişilik hücrede tutulması, havalandırmaya dahi tek başına çıkarılması büyük tepki çekti. Üniversitelerden meclise kadar pek çok yerde, hocanın bu ağır tecritten kurtarılıp bir koğuşa alınması için çeşitli eylem ve girişimlerde bulunuldu. Avukatlarının tecride karşı yaptığı 3 itiraz, herhangi bir gerekçe gösterilmeksizin reddedildi.

Başbakan Davutoğlu, tutuklamaların toplumda yarattığı infial üzerine, akademisyenlerin tutuklu olarak yargılanmalarına karşı olduğunu söyledi. Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan, “son zamanlarda efendim işte neymiş, akademisyenler tutuksuz yargılansınmış. Suçluysa, yardım ettiyse tutuklu yargılanacak” diyerek, kendi başbakanına çok sevdiği tabirle adeta “ayar” verdi. Bununla kalmadı, akademisyenlerin terör örgütü yandaşı olduklarını ve vatandaşlıktan çıkarılmaları gerektiğini söyledi.

Görünen o ki, iktidarını korumak için Erdoğan’ın, devletin Kürt halkı ile emekçi kitlelere yönelik geleneksel baskı ve şiddet politikalarını, gitgide daha yoğun bir şekilde uygulamaktan başka çaresi yok. 7 Haziran seçim sonucuyla demokratik yollardan iktidarını sürdüremeyeceğini anlayan ve 1 Kasım’da halkı terör tehdidiyle korkutarak zor yoluyla rızasını alan Erdoğan, zorbalıklarını hafiflettiği ya da arttırmadığı anda, toplumsal muhalefeti dizginleyemeyeceğinin ve iktidarını kaybedeceğinin bal gibi farkında. Bu nedenle “Reis-i Cumhur”, akademisyenlerin tutuksuz yargılanması, Cerattepe’de maden ocağının yapımının durdurulması, PKK ile müzakerelerinin yeniden başlanması gibi konularda, “yumuşak yüzlü” Davutoğlu’nun takındığı tavra alenen sert tepki göstermekten kaçınmıyor. Bir başka deyişle, akademisyenlerin tutuklanması, aslında tüm topluma verilmiş bir gözdağı niteliği taşıyor. Erdoğan, daha önce ifade ettiği gibi, “ya bendensin ya da teröristsin” söylemiyle bütün muhalifleri sindirmeye ant içmiş vaziyette.

Erdoğan’ın şoför koltuğunda oturduğu otobüs, uçuruma doğru hızla yokuş aşağı ilerliyor. Bugün gelinen noktada, Kürt halkına çözüm vaadinin bir yalan olduğu ortaya çıktı, 14 yıldır övüle övüle bitirilemeyen ekonomik istikrardan eser kalmadı, dış politikada Türkiye’nin çiğnenmemiş kırmızı çizgisi kalmadı. Bütün bu olgulara bakarak, “aman nasıl olsa kendi sonunu kendi hazırlayacak” kolaycılığına kaçmamak gerek. Her şeyden önce, o otobüsün içinde yalnızca Erdoğan ve onun çıkarlarını temsil ettiği çevreler değil, aynı zamanda emekçi halk bulunuyor. Dolayısıyla, otobüsün denetimini ele alarak bu gidişatı ters çevirmekten başka çaremiz yok. Bunun yolu da, hükümetin baskı ve şiddet politikalarına karşı, demokratik haklarımız için inatla birlikte mücadele etmekten geçiyor. Tutuklu akademisyenlerle dayanışmak, bu mücadelenin bir parçası. Dolayısıyla, ilk duruşmanın yapılacağı 22 Nisan Cuma günü Çağlayan Adliyesi’nde akademisyenlerin yalnız bırakılmaması ve akademisyenler özgür kalana dek dayanışma eylemlerinin sürdürülmesi son derece önemli.

CEVAP VER