19 Mayıs günü Mustafa Kemal Samsun’a çıktığında, hem yeni kurulmakta olan sosyalist alternatifleri, hem de vatanı kurtarma derdine düşmüş eski Osmanlı askeriye ve bürokrasi mensuplarını bertaraf edip Kurtuluş Savaşı’nı tekeline alıp yeni bir kapitalist devlet kurmaya hazırlanıyordu. Sonunda belki vatan kurtarılmış, belli sınırlar çizilmişti fakat ülkenin yapısal sorunları çözülememişti. Yetersiz sermaye birikimi laik olma iddiasındaki Türk devletine gayrimüslim mallarına el koymak yönünde baskı uyguluyordu. Osmanlı’nın Kürt vilayetlerinin parçalanmış bir bölümü Türkiye sınırları içerisinde kalmıştı. Burada ne toprak sorunu çözülebildi ne de ulusal sorun. Siyasi demokrasi sorunu ne tek parti döneminde ne çok parti döneminde çözülebildi. Halk için halka rağmen yaklaşımı aslında geniş yoksul kitlelerin sorunlarını eğitimli Türk bürokratların ve sermaye sahiplerinin kendi yaşam standartlarına saldırı olarak görmesinin bir tezahürüydü. Sonuçta yeni devlet, geniş köylü kitlelerinin ve yeni oluşmaya başlayan işçi sınıfının sorunlarını çözememişti. Bu sorunlar bugün de çözülebilmiş değil.

Ne siyasi demokrasi sorununun, ne laiklik sorununun, ne ulusal sorunun ne de toprak sorununun Türkiye’de çözülememiş olduğunu görmek için derin teorik tartışmalara ihtiyaç yok. Türkiye tam bağımsızlığını da sağlayamamıştır. NATO’dan Birleşmiş Milletler’e kadar pek çok emperyalist kuruma üye olan ülkemizde aynı zamanda ABD’nin uzun süreler Ortadoğu operasyonlarında kullandığı NATO üsleri bulunmaktadır. Türkiye’de her burjuva siyasetçinin İsrail’i eleştirip Filistin’i desteklediklerini ilan etmesine rağmen ülkemizin İsrail ile olan ekonomik anlaşmaları devam etmekte Türkiye İsrail’i devlet olarak tanımakta, buna karşılık Filistin kurtuluş mücadelesine ne silah ne para yardımı yapmamaktadır.

Toprak ağalarının toprak mülklerine el koyup topraksız köylüye dağıtmak veya devlet tarafından kamu yararına işletilen geniş tarım alanlarına dönüştürmek, herhangi bir partinin bir bölgedeki aşiret ağasını satın alıp o bölgedeki seçimi manipüle etmesini engellemek, toprak sorunuyla birlikte siyasi demokrasi sorununu da çözmek için kolayca uygulanabilir bir yoldur. Barajsız bir kurucu meclis yalnızca patronların değil her kesimin meclise vekil göndermesinin önünü açarak gerçek demokrasiye bizi daha da yaklaştıracak Tükiye’nin sorunlarını çözebilmek için gerekli adımları atacaktır.

Eski nesillerin çözemediği her sorun yeni nesilleri artan oranda daha çok etkilemekte. Çözülememiş siyasi demokrasi sorunu sonunda karşısında mücadele etmemiz gereken bir başkanlık sistemi meydana getirmiş durumda. Bu başkanlık sistemi aynı zamanda kâr oranlarının döngüsel olarak düşmesi ile burjuvazinin işçi sınıfına karşı yoğunlaştırdığı ekonomik savaşın bir tezahürü. Başkanlık sistemi işçi düşmanı yasaları hızlıca yasalaştırmak, esnek ve güvencesiz çalışmayı ve taşeronluğu arttırmak, işçilerin sömürü oranını arttırırken patronların kârlarını arttırmak için bir araçtır.

CHP Ankara milletvekili Necati Yılmaz’ın “OHAL’de Gençler” adlı raporu AKP’nin politikaları ile daha da derinleşen gençliğin sorunlarını gözler önüne seriyor. Rapora göre hem çalışmayan, hem de okumayan 15-24 yaş arası gençlerin toplam gençlere oranı %23,5. Bu, sıklıkla tekrar ettiğimiz gibi 4 gençten birinin işsiz olduğu anlamına geliyor. Bu oran geçen yıla göre %4,8 artmış. Bu ise genç işsizliğinin artma eğiliminde olduğunu göstermektedir. DİSK Araştırma Dairesi’nin verilerine göre üniversite mezunu işsizlerin toplam işsizler içindeki oranı ise %13,9’dur. Yaklaşık bir milyon genç üniversite diploması ile iş aramaktadır. Siyasi demokrasi sorunun bir yansıması olarak hapishanelerde 70 bin civarı tutuklu öğrenci bulunmaktadır. Bunların büyük bir bölümü siyasi tutuklu statüsündedir. Üniversitelerde öğrenim gören 7 milyon öğrenciden yalnızca 563 bini yurtlardan yararlanabilmektedir. Yurtların kalitesi ise insanlık standartlarının altındadır. Geçtiğimiz sene yurtta çıkan yangında hayatını kaybeden öğrencileri hatırlamak durumun ne kadar kötü olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.

Yine rapora göre OHAL süresince 15 vakıf üniversitesi kapatılmış, 5644 eğitim emekçisinin işine KHK ile son verilmiştir. Kapanan üniversiteler devlet tarafından alınarak kamu yararına hizmet vereceğine öğrenciler başka üniversitelere dağıtılarak daha çok öğrenci mağdur edilmiştir.

Devlet, patronların gençleri sömürmesi için onlara teşvik vermektedir. Rapora göre: “Milli Eğitim Bakanlığı’nın teşviki ile özel sektör tarafından kurulan özel meslek liselerinden 26’sı Organize Sanayi Bölgesi (OSB) içinde 7’si de OSB dışında olmak üzere toplam 33 okul bulunmaktadır. Devletin bu okullardaki öğrenciler için sanayicilere verdiği teşvikler ise 4 bin 200 TL ile 6 bin 600 TL arasında değişmektedir.” Sömürü burada da bitmiyor. Meslek Lisesi öğrencilerinin stajlarında ödenen asgarî ücretin %30’u tutarındaki staj ücretinin 3’te 2’si devlet tarafından karşılanmaktadır. Yani devlet vergiler ile “yol, su, elektrik” sağlayacağına patronlara teşvik adı altında peşkeş çekmektedir.

Sorunlarının büyüklüğü ve dinamizmi nedeniyle hükümetin en çok korktuğu kesimi de gençlik oluşturuyor. Rapora göre OHAL sebep gösterilerek birçok gençlik etkinliği yasaklanmış bulunuyor. Bunlara örnek olarak Kadıköy Gençlik Festivali, Kadıköy Anadolu Lisesi Bahar Festivali, Erenköy Kız Lisesi Geleneksel Pilav Günü ve Mimar Sinan Üniversitesi’nin her yıl düzenlediği festivaller gösteriliyor.

Fakat korkunun ecele faydası yok. Gençlik er ya da geç tüm bu sorunlara karşı isyan edecektir. Önemli olan bu isyanın nereye sürükleneceği, başarılı olup olmayacağıdır. Böyle bir patlama anına kadar kendimizi hazırlamalı gerekli araçları oluşturmalıyız. Okulların yönetiminde söz sahibi olmamak sorunlarımızı da çözümsüz bırakmaktadır. Bunun mücadelesi ise işlevsel ve kapsayıcı bir öğrenci sendikası ile verilebilir. Gençliğin sorunları işçi sınıfının sorunları ile giderek daha çok ortaklaşmaktadır. Meslek Liseli gençlerin işçi sendikalarının gençlik kollarını oluşturması atıl kalmış sendikaları canlandıracak, hükümetin saldırı programına karşı bir cephe oluşturacaktır. Öğrenciliğin ertelenmiş işçilik ve işsizlik olduğunu aklımızdan çıkarmadan hazırlanmalı, geleceğimizi kendi ellerimize almalıyız.