Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) 2012-2013 yıllarında Torba Yasa dahilinde yürürlüğe sokulmasını gündeme getirdiği “Katlamalı Harç Sistemi” bu baharda uygulamaya geçiriliyor. Şubat ayının sona ermesiyle birlikte yeni sistem uygulanmaya başlanacak. Aslen bu sistem, paralı eğitime geçişin bir aşaması. Bir takım üniversitelerde güz döneminde uygulanmaya başlanan katlamalı harç sisteminin, yeni dönemle beraber yaygınlaştırılması planlanıyor. “Ceza niteliği” taşıdığı söylenen bu sistemin öngördükleri şöyle; geçerli notun alınamadığı her ders için krediler üzerinden hesaplanmış yüzde 50 cezalı bir ücretin ve her fakülteye göre değişen katkı paylarının ödenmesi. Yani geçerli notun alınamadığı her ders için söz konusu olan kredi ücretlerinin bir buçuk katının ödenmesi dayatılıyor.

Hükümetin bu sistemi kasıtlı olarak yarıyıl tatilinde fiilen uygulamaya sokması ve her üniversitenin kayıt sistemlerinin başlangıcının farklı tarihlerde olması, yeni sisteme dönük gösterilebilecek tepkilerden çekinildiğine işaret ediyor. Buna rağmen konuya dair birçok üniversitede öğrenci forumları toplanmış durumda. Uludağ Üniversitesi’nde yarıyıl tatiline rağmen sistemin uygulanmaması adına toplanan 4000 (dört bin) imza, öğrenciler açısından meselenin yakıcılığını gösterir nitelikte.

Bunun yanı sıra yeni sistem, üç sene önce geçirdiği yasayla üniversite harçlarını kaldırdığını iddia eden hükümetin ikiyüzlülüğüne de işaret ediyor. Barınmadan eğitime, ulaşımdan gıdaya dek harcamaları zaten bir hayli yüksek olan öğrencilere dönük geliştirdiği her politikada ekonomik sorunları daha da derinleştiren hükümet, bir kere daha gerçek karakterini gözler önüne seriyor. AKP kaşıkla vermiş olduğunu, kepçeyle geri alıyor.

Öğrenci ücretleri yağmalanıyor

Yeni sistem ile ön lisans öğrencileri için ikinci yıl, lisans öğrencileri için ise dördüncü yıldan sonra alınan her ders için ek ödeme alınması kararlaştırıldı. Karara göre, birinci ve ikinci öğretimdeki öğrenciler bir dersi iki kez geçemediği takdirde o dersi alabilmesi için ilave öğrenim ücreti ödeyecek. Katlanarak artması öngörülen ücret sisteminde, öğrenci bir dersi üçüncü kez alıyorsa yüzde 50, dördüncü kez alıyorsa yüzde 100, beş ve daha fazla alması durumunda yüzde 300 ilave öğrenim ücreti ödemekle yükümlü olacak.

Yeni sistemin öngördüğü yukarıdaki tabloya bakıldığında, halihazırda birçok harcaması bulunan öğrencilerin cebi delinmiş olacak. Geleceklerine dönük söz ve karar hakkı olmayan öğrenciler, mali güvencelerinin de tümünü veya büyük bir çoğunluğunu kaybedecek. Zira hükümetin öğrencilerin sosyal haklarında yarattığı büyük yıkım, içerisinde olunan ekonomik zorlukları derinleştirecek.

Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü İstatistik Bülteni’nde yer alan veriler baz alındığında, 1985 yılında üniversite katkı payı kredisi için başvuranların kredi alma oranı yüzde 73 ve öğrenim kredisi için başvuranların alma oranı da yüzde 86. Yine aynı veriler dikkate alındığında anlaşılıyor ki, 2004 yılında üniversite katkı payı kredisi için başvuranların kredi alma oranı yüzde 39’a ve öğrenim kredisi için başvuranların alma oranı da yüzde 40’a düşmüş.

Görüleceği üzere, öğrencilerin aldıkları ortalama ücretlerin üzerinde, bu ücretlerin düşürülmesi yönünde yoğun bir basınç uygulanıyor. Harçlar kat kat artırılırken, kredi değil bir hak olması gereken parasal destekler yok ediliyor.

Hükümet bu uygulamayla birçok sosyal hakkı yok edecek

Hükümetin uygulamaya geçirdiği katlamalı harç sistemi, öğrenci ücretlerinin yağmalanmasının yanı sıra, birçok sonuçlar doğuracak bir neo-liberal saldırı. Hükümet bu adımla birlikte bir taşla birkaç kuş vurmanın peşinde.

Bu sistem, son üç yılda elektriğe yapılan yüzde 40’lık ve doğal gaza yapılan yüzde 60’lık zamla beraber düşünüldüğünde, Türkiye’nin sıkıntısını çektiği sıcak para akışı ve sermaye birikimi krizinin aşılmasında kullanılmak istenen araçlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Gittikçe derinleşen boyutlarıyla kendisini hissettiren ekonomik krizin aşılması yönünde sahte inşaat balonları yaratılmasından bütün grevlerin yasaklanmasına dek birçok önleme başvurmuş olan hükümet, şimdi de öğrencilere zehir reçetelerini kabul ettirmeye çalışıyor.

Öte yandan, son YÖK Taslağı’nda üniversitelerde 7 yılın üzerinde okuyan öğrencilerin okuldan atılmaları öngörülüyordu. Zamanında uygulamaya konulmayan YÖK Taslağı’nın bu maddesi, bu sefer daha farklı biçimlerde tekrar karşımızda. Harcını ödeyemeyip okuldan atılanların ya da katlamalı harcını ödeyemeyecek durumda olup okulu erken bitirenlerin, kısaca yeni uygulamanın etkilediği hemen hemen herkesin bir an önce ucuz iş-gücü piyasasına eklemlenmesi planlanıyor. Hükümet bir yandan öğrencileri hızlıca neo-liberal sömürü ilişkilerinin içerisine dâhil ederken, diğer yandan da bir başka amacına ulaşıyor: Siyasetleri üniversitelerden alabildiğine uzaklaştırmak.

Bu uygulamanın öğrenciler üzerinde yaratacağı bir başka basınç da sosyal hayatın her yönüyle sonlandırılması olarak karşımıza çıkıyor. Bin liraları bulan borçlanmalara maruz kalmamak için tamamen derslerine odaklanacak olan öğrencilerin, entelektüel ve sosyal gelişimlerinin önü kapanacak, muazzam bir psikolojik basınç sırtlarına binecek.

Bu uygulamayı ancak mücadelemiz ile durdurabiliriz

Patronların ve onların hükümetinin, paralı eğitime geçişte bir basamak olarak gördükleri katlamalı harç sistemini ancak ve ancak kendi seferberliğimiz durdurabilir. Şimdiden birçok üniversitede bu uygulamaya karşı açılmış bulunan bir dizi bireysel dava var. Ancak saldırı politikalarının hukuki süreçler ile durdurulmaya çalışılması hem gerçekçi değildir, hem de en iyi ihtimalle geçici olan geri çekilişleri sağlayabilecektir. Bu saldırıya karşı cevabımız bireysel davalar değil, politik kitle seferberlikleri olmalıdır. Bizleri kurtaracak olan kendi kollarımızdır.

Bu bağlamda üniversitelerimizde kurulan öz örgütlenmeleri güçlendirmeliyiz. Her okulda kurulacak olan bu öz örgütlenmelerimiz arasındaki koordinasyonu sağlamalı ve ortak talepler etrafında üniversitelerimizdeki mücadeleleri birleştirmeliyiz.

Öğrenciler olarak bu yeni saldırı dalgasına hiçbir açık çek vermemeli ve sadece kendi öz örgütlülüğümüze ve seferberliklerimize güvenmeliyiz.

CEVAP VER