Bu aydın müsveddeleri kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz.” 

Bu sözler ünlü Fransız yazarı… Şaka şaka. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 11 Ocak 2016’da Türkiye’den ve dünyanın çeşitli üniversitelerinden 1128 akademisyenin Doğu ve Güneydoğu illerinde sokağa çıkma yasakları ve şiddetin son bulması talepleriyle yayımlanan “Barış İçin Akademisyenler” bildirisine imza atan akademisyenleri hedef alarak sarf ettiği cümleler. İlerleyen haftalarda da bildiriye imza atan akademisyenlere destek olma amacıyla başka akademisyenler de bildiriyi imzaladı ve imzacı akademisyen sayısı 2212’ye ulaştı.

Cumhurbaşkanı böyle söyler de müritleri durur mu? Hükümet medyasından sarf edilen sözler, kapıları işaretlenen, tehdit edilen akademisyenler ve bu bildiriye karşı operasyonların devam etmesi gerektiğini savunan, olayın özü itibarıyla “Savaş İçin Akademisyenler” bildirisi…

Bunların ardından üniversitelerde imzacı akademisyenlere yönelik soruşturmaların, davaların ve işten çıkarmaların gelmesi gecikmedi. OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar ile 380 barış akademisyeni üniversiteye tekrar dönememe ve bir devlet kurumunda çalışamama hükümleriyle işlerinden ihraç edildiler. Bu dönemde Galatasaray Üniversitesi’nden barış akademisyenlerine dönük bir ihraç gerçekleşmedi. Yalnızca geçtiğimiz yıl , “Barış İçin Akademisyenler” bildirisi imzacılarından, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancının GSÜ Hukuk Fakültesi’nde verdiği Adli Tıp dersi iptal edildi. Fincancı, rektörün “mahcup” bir ifadeyle YÖK baskısı sonucunda ek derslerin iptal edildiğini söylediğini aktardı.

Akademik kıyımın Galatasaray Üniversitesine uğraması gecikmedi. 4 Ekim’de barış akademisyenlerine “terör örgütü propagandası” suçundan davalar açıldı. Galatasaray Üniversitesi’nde ilk imzacı 34 akademisyene ve İstanbul, Marmara, Özyeğin, Kadir Has ve Arel Üniversitesi’ndeki akademisyenlere dava açıldı. Akademisyenlere toplu şekilde değil tek tek davalar açıldı. Galatasaray Üniversitesi’ndeki hocaların davaları 5 Aralık’tan başlayarak 15 Mart’a kadar devam ediyor. Davaların ayrı gün ve saatlerde açılarak, imzacı akademisyenler yalnız bırakılmak ve aralarındaki dayanışma duygusu köreltilmek isteniyor.

Bu yalnızlaştırma politikasına karşı GSÜ öğrencileri 5 Aralık’a giden süreçte yemekhanede, kantinde ve kütüphanede ses çıkarma eylemleri düzenleyerek 5 ve 7 Aralık’ta Çağlayan’a gelme çağrısında bulundu. Tabi bu süreçte rektörlük de boş durmadı. Yönetim tarafından uygulanan baskı sonucunda, daha fazla dayanamayacağını söyleyen 7 akademisyen ve araştırma görevlisi istifa etti. Aynı zamanda davalara giden süreçte rektörle görüşmek isteyen hocaların talepleri rektörlük tarafından “sözlerim çarpıtılıyor” denilerek reddedildi.

Okula giren sivil polisler de toplantıların yapıldığı sınıfların kapısında durarak, kapı camından içeri bakarak öğrenciler üzerinde bir baskı kurmaya çalıştı. Öğrenciler takip edilerek yapıştırılan stickerlar güvenlik tarafından anında kaldırıldı, öğrenciler sticker yapmaya devam ederlerse haklarında soruşturma açmakla tehdit edildi. Ses çıkarma eylemlerinin fotoğraf ve videoları da okuldaki sivil polisler tarafından çekildi. Yine de GSÜ öğrencileri “5 ve 7 Aralık’ta Çağlayan’a” çağrısını genişleterek devam ettirdiler. 

5 Aralık’taki 10 dava 12 Nisan’a ertelendi. 7 Aralık’ta da 13 akademisyenin davası görüldü. Davalar 10 Mayıs’a ertelendi. Diğer akademisyenlerin davaları da 6, 8 ve 13 Mart’ta görülmeye devam edecek.

Eleştirel, sorgulayan ve bilimsel bir akademinin demokratik hakların ihlalleri karşısında susması beklenemez. Barış imzacıları da imzaladıkları bildiriyle buna açıkça karşı çıktılar ve birtakım talepler dile getirdiler. Hocalarımızın barış talebi yargılanamaz. İşlerinden ihraç edilen ve şu anda da yargılanan bütün kamu emekçilerinin yanındayız ve yanlarında olmaya, dayanışmaya devam edeceğiz.