OECD’nin (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) uluslararası öğrenci değerlendirme programı olan PISA’nın yayımladığı üçüncü rapora, Türkiye 72 ülke arasından en mutsuz öğrenci nüfusuna ev sahipliği yapıyor. “Öğrenci refahı” temalı rapor 540.000 öğrenci arasında yapıldı ve ölçüt olarak akademik performans, aile ve okul ortamı, eğitimciler ile kurulan ilişkiler ve sosyalleşme olanakları ile tarzları alındı.

Mevcut ölçütlerin saha çalışmalarında uygulanmasıyla ortaya çıkan sonuçta Türkiye, “yaşam memnuniyeti” sıralamasında 10 üzerinden 6.2 olarak sonuncu oldu. PISA’nın verileri, 15 yaş düzeyindeki öğrencilerin %28.6’nın hayatlarından hiçbir şekilde memnun olmadığını gösteriyor. Bu, dünya ortalaması olan %11.8’lik oranın neredeyse üç katı ve aslında ciddi bir toplumsal buhranın varlığına işaret ediyor.

Rapor, Türkiyeli öğrencilerin yaşam koşullarına farklı köşelerine de ışık tutuyor. Örneğin “sınava iyi hazırlanmış olmasına rağmen kaygı hisseden” öğrenci oranı %58.8 iken, “ders çalışırken stres yaşadığını” belirtenlerin oranı %56. Türkiye, OECD ülkeleri arasında, eğitim odaklı kaygı yaşayan en çok öğrenciye sahip ikinci ülke.

Türkiye’de, bütün bu verilerin ışık tuttuğu sosyal ve politik bir krizin var olduğu ve bu krizin, öğrencilerin yaşamlarını çekilmez kıldığı aşikâr. Dünyanın en endişeli öğrenci nüfuslarından birine ev sahipliği yapan Türkiye’de eğitim artan oranlarda neoliberal piyasa ihtiyaçlarına endekslenerek, bireyci ve rekabetçi kıstasların insafına terk edilmiş durumda. Öğrenciler, ucuz işgücü piyasasında onurlu bir meslek ve güvenceli bir gelecek sahibi olabilmenin stresiyle akademik yarışların konuları haline getirilirken, performans bazlı bir kapitalist değerlendirme programının altında eziliyorlar. 

Kariyerist dünya görüşü etrafında merkezileştirilmeye çalışılınan öğrencilerin “mutsuz” olduklarını ifade etmelerinde şaşılacak bir taraf yok. Eğitim Türkiye’nin en çok değiştirilen, en çok yağmalanan, en tepeden inmeci olan sistemlerinden birisi. Kroniklemiş bu kriz, her sene eğitim sistemini baştan aşağı yeniden değiştiren iktidar programlarıyla iyice derinleşirken, öğrencilerin bu piyasacı kaosun sislerinden geleceklerini göremiyor olmaları son derece doğal.

En mutsuz öğrencilerin Türkiye’de olmasının bir diğer sebebi, Türkiye gençliğinin geleceğine biçtiği planları ve programları ile başkanlık rejiminin onların geleceğine biçtiği geleceksizlik arasındaki, kapanması mümkün olmayan açıdır. Türlü hukuksuzluklar ve baskı mekanizmalarıyla dört ayağı üzerine oturtulmaya çalışılınan yeni rejim, üniversitelerden demokratik ve sosyalist birikimi silmeye ve öğrencileri paralı ve niteliksiz eğitime mahkum etmeye yemin etmişken, öğrencilerin kendilerini gerçekleştirebilmesi olanaksız. Rejim öğrencileri komik seviyelerdeki burslara muhtaç bırakıyor ve eğitimin bilimsel olması gereken içeriğini her geçen gün artan oranlarda sansürlüyor.

Soruyoruz; sefalet ve sansür öğrenciyi mutlu edebilir mi?

Öğrencilerin “mutluluğu”, onları depresyona ve umutsuzluğa sürükleyen toplumsal şartların; yani sosyal eşitsizliğin, serbest piyasa ekonomisinin, kitlesel yoksulluğun, kronik işsizliğin, bir ticaret nesnesi haline getirilmiş olan neoliberal eğitim modelinin ve bilim düşmanlığının ortadan kaldırılmasında saklı. Bunları hedefine koymayan bir öğrenci nüfusu için “refah” kelimesi, ancak sosyolojik araştırma değeri olan bir terim olarak havada kalır.