Uzun seneler boyunca Delaware eyaletini ABD Senatosu’nda temsil eden; ardından İHA’larla (insansız hava araçları) düzenlediği suikast operasyonları ve Lübnan ile Suriye’ye düzenlediği askeri harekatlarla genç nesillerin aklına kazınan Obama’nın 20 Ocak 2009 tarihinde başkan yardımcılığını üstlenen Joe Biden, temsilcileri arasında olduğu kapitalist ekonomik iş ve refah bölüşümünün “Y kuşağında” (İngilizce’de “millennials”) yarattığı şikayetçi ruh halinden hoşnutsuz!

Yeni kitabının tanıtımını yapmak için Los Angeles Times gazetesinden Patt Morrison’a konuşan Biden, 1960’lı senelerin zorlu var oluş mücadeleleriyle karşılaştırıldığında 2018 gençliğinin şikayetçi olması gereken hiçbir şeyin bulunmadığını ileri sürdü: “Şimdi daha genç kuşaklar bana hayatın ne kadar zor olduğunu anlatıyorlar – hadi oradan. Hayır, hayır, buna hiçbir empati beslemiyorum, bırakın bunları.

Biden “Y kuşağının” sorunlarını, 1960’lı ve 1970’li senelerde büyüyen jenerasyonların problemleri ile karşılaştırarak, bugünün gençliğinin ciddi meydan okumalarla veya zorlukla yüz yüze gelmediğini de söyledi.

Halbuki 1980’li ve 1990’lı senelerde doğanlar (Biden’ın “Y kuşağı” olarak adlandırdığı nesiller), eski kuşaklara oranla daha derin sosyal ve ekonomik kriz dinamikleriyle mücadele etmek durumundalar.  Araştırmalar “Y kuşağı” üyesi neslin, kendinden önce gelenlerle karşılaştırıldığında %20 oranında daha az ücret kazandığını gösteriyor (Bkz. https://www.usatoday.com/story/money/2017/01/13/millennials-falling-behind-boomer-parents/96530338/). Buna, 40 sene önceye oranla, dünya para birimlerinin enflasyon yasası karşısında kaybettikleri değeri de ekleyelim.

Biden’ın hoşuna gitmeyecek bir veri daha: “Y kuşağı”, yine kendinden önceki nesille karşılaştırıldığında sağlık, barınma ve eğitim için 5 kat daha fazla harcama yapmak, ücret ödemek zorunda (Bkz. https://www.npr.org/2018/01/07/576301190/millennials-and-the-economy).

Bütün bunların yanı sıra “hayat boyu eğitim”, “AR-GE”, “öğrenci borçlandırılması üzerinden eğitimin piyasalaştırılması” benzeri birçok neo-liberal eğitim politikasının sömürücü sonuçları, en ağır etkileriyle bu kuşağın üzerine çöreklendi. Sosyologlar, “Y kuşağının” velileri kadar şanslı olmayıp, bir ev almaya yetecek kadar parayı dahi biriktiremeyeceklerini öngörüyorlar.

Ömrünü adadığı emperyal yönetimin sesi olarak konuşan Biden’ın unuttuğu birkaç olgu daha mevcut: 1960’lar kapitalizmin istinai olarak ve II. Paylaşım Savaşı’ndaki yıkımın yeniden inşa edilmesinin de etkisiyle “boom” (büyüme) yaşadığı dönemlerdi. Bugün ise kapitalizm, ulusal pazarlarıyla birlikte ya daralıyor, ya da yıkıcı resesyonlara giriyor. Kapitalizmin tarihinin üçüncü büyük buhranının söndürülemeyen yangını, iş gücü piyasası olarak anılan ancak bir ücretli köle pazarından farklı olmayan hayatta kalma şartlarını sürekli olarak buduyor.

Bu bağlamda Yanki emperyalizminin neyi duymak istemediği, yeni jenerasyonu çok da ilgilendirmiyor.

Yine de, bozuk saatin günde iki kere doğru zamanı göstermesi gibi, Biden’ın bu küstah söylevinin sonunda aktardığı ve aslında haklı olduğu bir nokta var: “İnsanların politikayla ilgilenmiyor oluşunun cezası, kendilerinden daha kötüleri tarafından yönetilecek olmalarıdır. Alan açık. Gidin değiştirin.

“Y kusağı” kaderini kendisinin tayin edebileceği bir sınıfsal altyapıya sahip. Bu tamamen onun sahiplendiği ve hayata geçirmeyi dilediği politik programın karakteriyle ilgili bir sorun. Biz bu karakterin, Biden’ların iktidarını devirecek şekilde devrimci olması gerektiği noktasında ısrarcıyız ve bu ısrarımızı da sürdüreceğiz.